Yetimhanenin önünde durmuş etrafta zıplayıp oyanayan, neşeleri yüzlerinden okunan çocuklara bakıyordum.
Ezgi ile beraber bugün aldığım ilk maaşla, kaldığımız yetimhaneye oyuncaklar aldık. Çocukları sevindirmek istemiştik. Zamanında bizde burada kalırken bu duyguyu çok net biliyordum.
Ezgi tüm neşesi ile çocuklara hediyelerini verirken adeta o da çocuklaşmıştı o anda.
"alın bakalım çocuklar"
"ezgi abla çok teşekkür ederiz"
Onların gülen yüzleri ile bende gülmüştüm. Bedenim artık çok yorgundu. O kadar çok kırılmıştım ki, gülmek çok zor bir eylem gibi geliyordu yüreğime.
Önümdeki 4 veya 5 yaşlarındaki bir çocuk durdu ve bedenimim arkasından bir şeye bakmaya başladı. Arkamı döndüğümde gördüğüm araba ile kaşlarım çatıldı.
Bu Onur'un arabasıydı. İyi de onun burada ne işi vardı.
Araba durdu ve yanılmadığım gibi Onur içinden çıktı ve barajını açarak kocaman bir kutu ile geldi."heyyoo Onur abim gelmiş"
"aslan parçası"
Çocuk Onur'un bacağına sarıldı. Onur da elimdeki kutuyu bırkaıp çocuğu kucağına aldı. İzlediğim manzaraya şaşkınlıkla bakıyordum. Ezgi arkamda durmuştu.
"ne işi var bunun burada"
"bilmiyorum"
Onur dibimize kadar geldi ve güler yüzü ile bakıyordu.
"selam"
"ne işin var senin burada"
Bu adam beni bu hale getirmişti. Selam sabah almayan, vahşi birine. Sürekli ona karşı kendime koruma kalkanı oluşturuyordum.
"çocuklara her maaş gününde bir şeyler alıyorum"
"buraya mı"
Hiç inanasım gelmemişti. Yüzüne baksam da bir şey anlayamıyordum ki. Önüme dönüp çocuklara bakmaya devam ettim. Onur ve ezgi oyuncakları dağıttıktan sonra çocuklar bahçeye koşturdu. Bende onları izlemeye devam ettim.
"çok üzdüm seni değil mi"
Duyduğum ses ile arkamı döndüm. Bana pür dikkat bakan bir onur beklemiyordum açıkcası.
"ne kadar çok özür dilesem de bunun telefisi olmayacak demi"
Duyduklarım halis miydi emin olamıyordum. Beni yakıp yıkan adam özür mü diliyordu.
"buraya bu yüzden mi geldin. Kendini affettirmek için mi"
Buraya bundan gelmediğini az çok biliyordum. O çocuklar onuru tanıdığı belliydi. Daha evvel de çok gelmişti belli ki. Ama içimden öyle geldi ve öyle dedim.
"hayır tabi ki de."
"gerçi sen de haklısın. Hakkımda bir şey bilmediğin için, tek bildiğin kimsesiz olmam ve buraya geldin ondan"
Onur kafasını hayır anlamında sallıyordu ve itraz ediyordu.
"öyle değil Yazgı"
"hakkımda tek bildiğin şey bu. Adım Yazgı ve kimsesiz biriyim. Sen beni hiç tanımadın savcı Onur. Beni hiç tanımaya da çalışmadın"
Gözlerimin dolmaya başladığını hissettiğim an arkamı dönüp gitmeye başladım. Onun yanında olduğumdan daha duygusal birisine dönüyordum.
Duyduğum ses ile olduğum yerde durdum ve onu dinlemeye başladım. Çünkü Duyduklarım gitmeme engel oluyordu.
"Yazgı Erdoğan. 15 Nisan 1998 yılında dünyaya geldin. Tam bir koç burcusun inatçı ve dik."
Ben arkamı dönmemiştim ama Onur konuşmaya devam etti.
"en sevdiğin renk mavi, en sevdiğin yemek muhtemelen mantı çünkü ne zaman mantı çıksa yemekhane de. Delirmiş gibi iniyorsun"
Yavaşca bedenimi ona çevirdim. Gözlerimiz buluşunca gülümseye başladı.
"Asya saçlarını hep açık bırakırdı sen hep topluyorsun"
"asya çok yavaş hazırlanırdı ve salaştı, sen ise hızlı ve şıksın her zaman"
Söyledikleri ile dolan gözlerimi daha fazla tutamadım.
Hıhhh. Kesit dedim bölüm kadar oldu ya la.
Kalbimi bıraktım bu detaylara
Burayı bölümlere karşı umıtsuz olanlar varsa onlara umut olsun istedim. Onur'un da güzrl bir kalbi olduğunu ilerde çok güzel göreceğiz inşallah.Görüşmek üzere 🧡🧡
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dilhun
Roman pour AdolescentsSavcı olan Onur Suvaran üniversitede tanıştığı ve ilk aşkı olan biricik sevgilisi Asya Demirel'i amansız bir hastalıktan kaybedince tüm dünyaya küsüp sadece işine odaklanan acımasız ve sert bir savcı olmuştur. Hayat ona öyle bir oyun oynar ki. İlk a...