8

687 112 146
                                        

iyi okumalaar.♡

-

Öğle saatlerine doğru uykumu alıp zorla uyanabilmiştim. Ortamın havası sıkıcı olduğu içindi sanırım, asla yataktan kalkmak istemiyordum.

"Sonunda uyanabildin asker, neredeyse endişelenmeye başlamıştım."

"Uyku düzenimi henüz toparlamadım. Dışarı çıkmamız gerekiyorsa birkaç dakikaya hazırlanırım."

Yataktan kalkıp lavaboya yürürken kolumdan tutup durdurdu.

"Bugün çıkmayacağız. Çalışmayı düşünüyorum. Ayrıca dün geceyle ilgili-"

"Gerek yok. Müdürü dinleyebilirsiniz, benim karışabileceğim bir olay değil."

Kolumu yavaşça çekip bir adım attıktan sonra doktor önüme geçerek beni tekrar durdurdu.

"O adam hiç gözüme girmemişti zaten. İnanmadım söylediklerine, hiç birimiz inanmadık. Yani bunun senin için bir önemi var mı bilmiyorum ama ben sana güveniyorum."

"Teşekkür ederim."

Doktor bana gülümseyip önümden çekilirken bakışlarımı yüzünden çekip lavaboya ilerledim.

Yüzüme ne kadar su çarpsam da tam anlamıyla ayılamıyordum. Garip bir uyku hali vardı üstümde. Aynada kendime bakarken ıslanan saçlarımı düzeltip odaya döndüm.

Doktor kahvaltıya gitmek için beni beklemişti. Birlikte yemek yediğimiz büyük salona girdik. Kimyager ve psikiyatrist dışındaki ikili buradaydı.

"Günaydın."

"Günaydın Mingi. Biraz geç kalktın sanki bugün?" dedi Seonghwa ben yanından geçerken.

Her zamanki yerime oturduktan sonra önümdeki su dolu bardağı kafama dikerek bitirdim. Uyumak inanılmaz bir susuzluk yaratmıştı.

"Baş ağrılarım yine başlayacak sanırım. Birkaç gündür uyku ve susuzlukla ilgili ciddi problemlerim var."

"Kendine dikkat et, ilaçlarını almayı unutma."

Biz aramızda konuşmaya devam ederken psikiyatrist Hongjoong içeri girip karşımdaki sandalyeye oturdu.

"Wooyoung pek iyi gözükmüyor, kahvaltıya gelmek istemedi."

"Sorun ne?" diye sordu Yunho.

"Midesi iyi değilmiş. Muhtemelen yemeklere alışamadığı için."

"Gece de rahat uyumadı. Kabus gördü sanırım, hep uyandı."

San da düşüncesini ekledikten sonra kahvaltıya başladık. Herkes dün gece olanlardan sonra durgunlaşmıştı. Önemli konular dışında konuşan kimse yoktu.

"Ben Wooyoung'un kahvaltısını götüreyim."

San yerinden kalkıp salondan çıkarken yanımdaki doktor da kalktı.

"Ben de merak ettim, bakmaya gideceğim. Sonra laboratuvara geçerim."

Son lokmamı ağzıma atıp ben de ayağa kalktım ve peşinden yürümeye başladım. Koridordan San'ın odasına doğru yürürken karşımıza iki kişi çıkmıştı.

"Bay Song! Bay Jeong! Sizi gördüğümüz için ne kadar mutlu olduğumuzu bilemezsiniz!" dedi heyecanla, uzun boylu ve siyah saçlı olan.

"Tanışıyor muyuz?"

"Hayır, Ben Yeosang, bu da arkadaşım Jongho. Bitki ve hayvanlar bölümünde çalışıyoruz. İzne ayrılmıştık, döndüğümüzde odamızı buraya taşıdıklarını söylediler. Sizin için de sorun olmazsa ekibinize dahil olmak istiyoruz."

Diğerine göre daha kısa boylu ve sarışın olan heyecandan kelimeleri birbirine karıştırarak hızlı hızlı konuşmuştu. Ben birkaç saniye düşünmek için sessiz kalırken doktor cevap verdi.

"Tabii ki sorun olmaz. Ne kadar çok kişi çalışırsak o kadar iyi. Hadi kahvaltınızı yapmaya gidin, daha sonra laboratuvarda çalışmalara başlayacağız."

İkisi de başlarını sallayıp hafifçe eğildikten sonra kahvaltı yaptığımız salona yöneldiler. Biz de yürümeye devam ettik.

"Gördüğünüz her kişiye bu kadar güvenmemeniz gerek."

"Abartıyorsun, alt tarafı iki tane çocuk."

"Yine de dikkatli olmakta fayda var. Önemli bir bilgi paylaşırken iyi düşünün."

-

Yunho, Wooyoung'u kontrol edip kullanabileceği ilaçları verdikten sonra çalışma için laboratuvara döndük. Bizimle birlikte Seonghwa, psikiyatrist ve yeni tanıştığımız iki çocuk da gelmişti.

Yanımdaki doktor bilgisayarından araştırma yaparken ben sesli yemek yiyordum her zamanki gibi. Çünkü çıkardığım seslere göre değişen yüz ifadelerini görmek eğlenceliydi.

"Mingi, bir şeyi çok merak ediyorum. Yemek saatlerini benim çalışma saatime göre bilerek mi ayarlıyorsun?"

"Hayır. Ne zaman yemeğe ihtiyacım olsa o zaman yiyorum."

"Ama daha yarım saat önce kahvaltı yaptık! Ne zaman acıktın? Diyelim ki acıktın, bu kadar şeyi midene nasıl sığdırıyorsun?"

Makarnayı aynı şekilde yemeye devam ettiğimde gözlerini devirip mızmızlanarak alnını masaya koydu. Diğerleri de bizi gülerek izliyorlardı.

"Ben spor yapan biriyim, gün içinde çok fazla besine ihtiyacım var."

"Klasik kaslı erkekler ve beyinlerinin çalışma şekli... Aşırı sağlıksız."

"Kaslarımdan memnunum, ayrıca göbekli olmaktan iyidir."

Doktor kafasını masadan kaldırıp bana baktığında ortamdaki herkes neredeyse üstüme atlamak üzere olduğunu farketmişti.

"Sen bana göbekli mi demek istiyorsun?"

"Daha neler. Ama siz üzerinize alındığınıza göre öyle düşünüyorsunuz Bay Jeong."

Laboratuvar araştırma alanı olmaktan çıkmış, çok ciddiyetsiz bir hale gelmişti.

"Mingi seninle daha fazla- Hayır! Çabuk buraya gelin!"

Elimdeki tabağı kenara bırakıp hızlı adımlarla doktorun yanına ulaştım. Bilgisayarının ekranında bir sürü şey yazıyordu ama hiç birini anlamamıştım.

"Ben çok kötü bir şey yaptım... Beynini aldığımız kişi yaşayan bir insanmış! Ölü değilmiş Mingi!"

Hızla ayağa kalkarken sandalyesini devirmişti. Arkasını dönüp yürümeye çalışırken de yerdeki sandalyeye takılıp düşmek üzereydi. Gitmesini engellemek için kollarından sıkıca tutup kendine çevirdim.

"Sakin olun lütfen. Kendiniz de gördünüz, size saldırmaya çalıştı. Kolunuzu tuttu. Ben de onu vurdum. Yüzünün ve karnının halini hatırlamıyor musunuz?"

Kollarını benden kurtarıp geri çekildi ve bana bağırmaya başladı.

"Belki de yardım istemek için kolumu tutmuştu ve biz onu öldürdük! Her şeyi mahvettik!"

İçinde yaşadığı duygu karmaşası, yüzünden açık bir şekilde belli oluyordu. Bu yüzden bana bağırmasına tepki vermemiştim. Çünkü yerinde başkası olsa, sesini yükselttiği için bile benden yumruk yiyebilirdi.

"Ses tonunuza dikkat edin lütfen. Eğer yanlış giden bir şeyin üzerinize kalmasından korkuyorsanız, üstlenirim. Gerginliğe gerek yok."

"Öyle mi? Birini öldürelim ve sonrasında hiç bir şey olmamış gibi davranalım!"

Sinirle kollarından tutup kendime çektikten sonra masayla vücudumun arasında sıkıştırdım. Benden az da olsa kısa olduğu için bakışlarını yukarı kaldırmak zorunda kalmıştı.

"Kendine gel. Pollyanna olma zamanı değil. Ölmek istemiyorsan öldürmek zorundasın!"

-

bu aralar pek vaktim yok o yüzden bölümü hemen atayım diye birkaç saatte yazdım umarım çok kötü olmamıştır 🥺

fall of king hakkında bir şey söylemek istemiyorum umarım yıl bitmeden bölümü yazıp atabilirim sşxçslxçslldçd

doctor's soldier | yungi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin