iyi okumalar.♡
-
İki gün. Koskoca iki gün geçmişti. Ben hâlâ odanın kapısında bekliyordum, arkadaşlarım da benimle bekliyordu. Bazen dinlenmemi, uyumamı istiyorlardı ama yerimden kalkacak gücüm bile yoktu. Sadece oturduğum yerde yok olmayı diliyordum.
"Hyung... Yemek saati geldi. Söz veriyorum buradan asla ayrılmam. Hadi git bir şeyler ye. İstersen biz buraya getirelim?"
Bir şey söylemeden önümdeki boş duvarı izlemeye devam ettim. Cevabını alan Yeosang yanımdan ayrılırken, yerini Wooyoung almıştı.
"Yine mi aynı mesele? Şu an Yunho'nun sana ihtiyacı olsa, bu halde ne yapabilirsin ki? Parmağımın ucuyla itsem düşecek gibisin. Onca askere nasıl karşı koyacaksın?"
"Bu cümleleri duymaya alıştım Wooyoung, ve sana duymak istemeyeceğin bir şey söyleyeyim. Ben o kadar boktan bir adamım ki, önce farkedilmesine sebep oldum, sonra da koruyamayıp yakalanmasına. Yani emin ol Yunho'nun bu saatten sonra benim gibi bir adama ihtiyacı olmayacaktır."
Kendimden hiç olmadığı kadar çok nefret ediyordum. Kafamı duvarlara vurmak, o örtüyü ortalığa atan ellerimi kırmak, en çok da Jinhyuk'u öldürmek istiyordum. Herkes karşı bir hamle yapmamama şaşkındı çünkü dışardan bakılınca üstüne atlayıp tek seferde kafasını bedeninden ayırabilirmişim gibi geliyordu.
Ama hiç bir şey bu kadar basit değil. Vakte ihtiyacım var. Jinhyuk on binlerce masum insanın katili ama herkes onu önemli bir devlet adamı sanıyor. Yediği bütün haltları sadece ben biliyorum. Onu ifşalayıp yaktığı canların cezasını çektirmem gerekiyordu ama kanıtım yoktu. Gerekli belgeleri topladığım zaman karşımda kimse duramayacaktı.
"Yunho'nun senin gibi bir adama ihtiyacı yok öyle mi? O zaman neden sana yalvardı? Altı kişiydik orada. Senden başka kimsenin adını haykırarak kendini kurtarmasını istemedi. Çünkü sana güveniyor! Sensin onun dayanağı! İster boktan, ister harika bir adam ol. Yunho seni istiyor. Şimdi San gitse onu kurtarmaya, belki güvenip yanında durmaz bile!"
İnanmalı mıydım, bilmiyordum. Yunho gerçekten bana o kadar güveniyor olabilir miydi?
"Bana bak, kendini toparlamak zorundasın. Şu an ne hissettiğin beni alâkadar etmez. Kaba bir tabirle söylemek gerekirse, sen buraya Yunho'nun bekçiliğini yapmaya geldin. San, Seonghwa, Hongjoong, o, bu, şu, kimse! Senden başka kimse bu görevi üstlenemez, anlıyor musun?"
Haklıydı. Yunho hâlâ yaşıyordu, kendime ne kadar kızgın olsam da benim görevim onu korumaktı. Hem de son nefesime kadar. Burada oturup kendimi tüketmek hiç bir işe yaramayacaktı.
"San burada kalıp nöbet tutacak, sen de gidip elini yüzünü yıkayacaksın. Sonra Yeosang'ın getirdiği yemekleri yiyeceksin."
İtiraz etmeden ayağa kalktım. San güç vermek istercesine omzuma hafifçe vurmuştu. Bu nöbeti ona emanet edebileceğimi biliyordum, gözüm asla arkada kalmazdı çünkü Yunho'yu benden bile iyi koruyacağından emindim.
Yavaş adımlarla lavaboya girdikten sonra çeşmeyi açıp avcumu suyla doldurdum. Daha sonra hızlı bir şekilde yüzüme çarptım. Bir anda bütün uykum açılırken suyun soğukluğu tamamen içime işlemişti. Kafamı kaldırıp aynaya bakarak yüzümü guzelce yıkadım ve ıslak ellerimle saçlarımı geriye yatırdım.
Az da olsa kendime gelebilmiştim. Eskiden yaşadığım şeyleri tekrar yaşayacağım diye korkuyordum, bu yüzden bu kadar dağılmıştım. Özel bir sebebim yoktu yani. Masum bir insanın ölmesini istememiştim, gerçekten tek sebep buydu.
Yani en azından ben böyle düşünüyordum.
-
İki günü daha arkamızda bırakmıştık ve toplam dört gün olmuştu. Dört gündür Yunho'yu görmemiştim. Jinhyuk içeri girdiğimi anlayınca Jongho'nun arkadaşı olan Komutan Choi ve asker Yeonjun'a nöbet görevi vermemişti.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
doctor's soldier | yungi
Fanfictionhükümet ülkenin en iyi doktorunu araştırma için, en iyi askerini de onu koruması için felaket bölgesine gönderir. [020422] [woosan+seongjoong+jongsang]