16

633 105 35
                                        

iyi okumalaar.♡

-

Hiç içimden gelmese de, işim gereği bazı şahıslarla birlikte şehir merkezine inmiştim. Kulaklarımı tıkayamadığım için söylenmesini dinlemek zorunda kalıyordum.

"Şş, küs müyüz?"

Bir saattir aynı soruyu sorarak, parmağıyla koluma vuruyordu. En sonunda önüme geçerek ellerini omzuma koyup durdurdu.

"Mingi, cevap vermeyecek misin artık?"

Elimi omzuma asılı silaha götürdüğümde korkup birkaç adım geriledi. Onu vuracağımı falan mı sanmıştı cidden?

"Küs olup olmadığımızı bacağımın arasında hâlâ hissettiğim sızıya sormanızı isterdim. Böyle bir şey mümkün olmadığından, olayın küslük gibi çocukça bir mesele olmaktan çıktığını anlıyorsunuzdur umarım."

Adımlarımı atmaya başladığımda tekrar durdurdu. Köpek yavrusu bakışlarının bana işlemeyeceğini hâlâ anlamamıştı.

"Özür dilerim. Gerçekten böyle bir şey yapmak istemezdim. Bir anlık sinirle oldu. Ayrıca beni sen sinirlendirmiştin!"

Söylediği şeyi anlamlandırmaya çalışırken tek kaşım havaya kalkmıştı. O da kendine mantıklı bir bahane bulmaya çalışıyordu, bu yüzden bakışları etrafımızdaki ormanlık alan ve benim aramda gidip geliyordu.

"Çok kızdım sana. Aklından saçma sapan şeyler geçirmene sinir oldum. Yaptığım şeyin haklı tarafı yok, canını yaktığımın farkındayım. Ama ben doktorum Mingi. İşim hayat kurtarmakken, birinin karşıma geçip ölmek istediğini söylemesini normal karşılayamam."

Bu konuya neden bu kadar takıldığını anlamıyordum. Gözünün önünde kendime bir şey yapacak değildim ki... Zaten bunu umursamasını gerektirecek kadar önemli biri de değilim.

"Yine de kızgınlığınızı ileride doğacak çocuklarımdan çıkarmanız hiç hoş değil."

Doktoru olaydan ancak bu şekilde uzaklaştırabilirdim. Şu anki ifadesinden de çoktan uzaklaştığı belli oluyordu.

"Üsse dönünce oradaki doktorlara gidelim. Yani çok sert vurmadım ama ciddi bir şey olmuş olabilir."

"Bunu yaparken ne olduğu umrunuzda değildi. Lütfen bundan sonra da olmasın ve işimize odaklanalım."

Silahımı sıkıca tutmaya devam ederken yürümeye başladım. Artık beni sessiz bir şekilde takip ediyordu, diye düşünecektim ki yine konuşmaya başlamıştı.

"Buraya kadar gelmişken biraz daha yürüyelim. Daha önce şehrin bu kısmını hiç görmemiştim. Ne kadar görkemli binalar var!"

Kendi kendine bir şeyler anlatırken diğerleri de bize katılmışlardı ve artık grup halinde yürüyorduk.

"Mingi, buradaki binalar ne işe yarıyor?"

"Üstündeki levhalarda yazıyor."

Konuşma olsun diye boş boş şeyler söylüyordu ve bu gürültü kirliliğinden başka işe yaramıyordu.

"Gözüm pek iyi görmüyor, okuyabilir misin?"

Durup yüzüne baktığımda belli belirsiz bir panik ifadesi oluşmuştu. Benden korkmasına rağmen asla susmayı öğrenememişti.

"Başkana herkesin favori doktorunun gözlerinin görmediğini anlatmamı ister misiniz? Yoksa okuyayım mı?"

Yanımızdakiler gülmeye başlarken panikle ellerini sallamıştı.

"Hayır hayır! Görüyorum, Kültür Bakanlığı binasıymış."

Biraz daha yürüdükten sonra doktor koluma girerek beni diğerlerinden uzağa çekmişti. Ne olduğunu anlamaya çalışırken binaların arasındaki boş sokaklardan birine girmiştik çoktan.

"Diğerleriyle değil, sadece seninle gezmek istiyorum."

Benden nefret ettiğinden kesinlikle emindim ama şu an kendini affettirmek için böyle şeyler söylüyordu.

"Bu binalara hiç girmiş miydin önceden?"

"Girdim."

Onaylayan mırıltılar çıkartırken önümüzden bir şey koşup hızla gözden kaybolmuştu. Silahıma sarılırken elini tutarak arkama çekmiştim.

"O neydi!?"

"Sessiz ol, etrafına iyi bak ve sakın arkamdan çıkma."

Koluma sıkı sıkı sarılarak arkama sinmişti. Ben de silahımı sıkıca tutarak yürüdüğümüz yola göz gezdirdim. Etrafta hiç bir şey görünmüyordu. Tedbir amaçlı arkamı da kontrol ederek geri geri yürürken sokaktan çıkmıştım.

"Mingi korkuyorum..."

"Korkulacak bir şey yok."

Kolundan tutup önüme geçirerek diğerlerinin olduğu sokağa yürümeye başladım. Doğruyu söylemek gerekirse önümüzden geçen şey beni bile korkutmuştu.

"Mingi! Mingi beni duyuyor musun!?"

Belimdeki telsizden gelen sesleri duyunca hemen çıkarıp mikrofonu açtım.

"Duyuyorum Hongjoong."

"Seonghwa dışardan ses duyup çıkmıştı, hâlâ geri gelmedi! Stadyumun yanındaki harabe binanın içindeyim, yalvarırım gel!"

Doktorla birlikte koşmaya başlarken o diğerleriyle birlikte geride kalmıştı. Ben ise hayatım buna bağlıymışcasına koşuyordum.

Bahsettiği binayı görünce biraz daha hızlanıp merdivenleri çıktım. Hongjoong odanın köşesine sinmiş öylece duruyordu.

"İyi misin?"

"Ben-ben iyiyim ama Seonghwa yok!"

Kolundan tutup kalkmasına yardım ettikten sonra birlikte dışarı çıktık. Yeosang bize doğru gelince kolunu bıraktım ve binanın diğer tarafına geçtim. Toprak kısmın üstünde adım izleri vardı, birkaç damla da kan görünüyordu.

"Mingi lütfen başına bir şey gelmeden Seonghwa'yı bulalım."

Hongjoong yanıma gelmişti. Çoktan ağlamaya başlamıştı ve gözleri kızarmıştı. Üste çalışan askerlerle iletişim kurduğum telsizi belimden çıkarıp etkinleştirdim ve ağzıma yaklaştırdım.

"Asker Seonghwa kayıp. Şu an üste kaç tane asker varsa, hepiniz buraya geliyorsunuz. Gelmeyen olursa da kendine kalacak başka bir yer bulsun."

-

selaam yeni bölümle tekrar geldim ♡

geçen sene sağlık sorunlarım yüzünden sınava hiç iyi hazırlanamadım ama bu sene daha iyiyim ve sıkı bir şekilde çalışmaya başladım. bu durum bölüm atma süreme illa ki yansıyacak, bu yüzden boş olan pazar günümü kurgularıma ayırmayı planlıyorum.

hafta boyunca boş zamanlarımda bölümün büyük çoğunluğunu yazıp pazar günü de tamamlayıp yayınlamayı düşünüyorum. hatta yoğunluğuma göre hafta içi de bölüm atabilirim.

buna saygı göstereceğinizi düşünüyorum, sizi seviyorum 💖



doctor's soldier | yungi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin