12

605 102 61
                                        

iyi okumalaar.♡

-

Sabaha kadar hiç birimiz doğru düzgün uyuyamamıştık. Birkaç dakika uykuya dalmaya çalıştığımız anda birinin çığlığıyla uyandığımızdan tekrar denememiştik. Sürekli farklı odaya koşmak yerine hepimiz laboratuvara toplanıp günün doğmasını bekledik.

Kafasını omzuma koyup, uyuklamaya başlayan doktor tekrar hareketlenirken başımı eğip ellerime baktım. Tamamen kanla kaplıydı. Asker olduğum için bu kan elime çok bulaşmıştı, ama sevdiğim ya da değer verdiğim birinin kanı olunca mide bulantıma engel olamıyordum.

"Mingi... Ne zaman bitecek bu?" demişti Seonghwa deli gibi titreyen ellerine bakarken.

"Bitmesi için ne gerekiyorsa yapmaya hazırım ama hiç bir çıkış yolu bulamıyorum."

Göz ucuyla odadaki herkese baktım. Jongho, Yeosang'ın dizinde yatarken uyuyakalmıştı. Bacaklarını hâlâ çok az hissediyordu. Yeosang ağzını bir kez olsun açmamıştı. Bembeyaz olmuş yüzüyle öylece oturuyordu.

Hongjoong duvarı seyrederken Wooyoung onun omzunda uykuya dalmıştı. İkisi de gece boyu bir şeyler sayıklamışlardı. Wooyoung mide bulantısı yüzünden bütün vaktini lavaboda geçirmişti.

San uykusunda sızlanmaya devam ediyordu. Gözlerinden durmak bilmeyen yaşlar akıyordu, sürekli bir şeyler mırıldanıyordu.

Doktor Yunho... Sürekli kan kusmuştu. Uykuya daldığı birkaç dakika içinde sürekli onu kurtarmam için yalvarmıştı. Ama acı içinde izlemekten başka hiç bir şey yapamamıştım.

"Böyle oturarak hiç bir şeyi çözemeyiz."

Yunho'yu yavaşça kendimden ayırıp koltuğa yatırdım. Daha sonra diğerlerini uyandırmamaya çalışarak laboratuvardan ayrıldım.

Artık bu çok ciddi bir mesele haline gelmişti. Çözüm yolu bulunmazsa, aramızdan birinin ölümüne sebep olacaktı.

Hızlı adımlarla kendi binamızdan ayrıldıktan sonra yan binaya geçtim. Asansörü kullanma gereği duymadan merdivenlere yönelerek en üst kata çıktım. Hedefim olan odaya girmek isterken iki asker tarafından engellenmiştim.

"Çekilin önümden!"

"Bay Song, şu an sizi buraya almamız mümkün-"

"Üssün dışındaki aç yaratıklara yem olmak istemiyorsanız çekilin önümden!" diye bağırdığımda korkuyla kapıyı açmışlardı.

İçeri daldıktan sonra kapıyı tekrar kapattım. Üs müdürü beni umursamadan önündeki dosyalara bakıyordu.

"Bize ne oluyor? Arkadaşlarıma ne oluyor!?"

Sesimin çıktığı kadar bağırdığımda beni yine umursamamıştı. Elindeki kalemle sağa sola rastgele imzalar atıyordu.

"Senin derdin benimle! Öldürmek istediğin kişi benim! Al beni, yap ne yaparsan ama onlara dokunma!"

Kalemi kenara atarken kollarını birbirine bağlamış, bakışlarını bana çevirmişti. Yüzünde alaycı bir gülümseme vardı her zamanki gibi.

"Çok kırıcı konuşuyorsun şu an. Hani abin gibiydim? Beni böyle şeylerle suçlamana inanamıyorum. Ben neden sana ya da arkadaşlarına zarar vermek isteyeyim? Bu arada, üstündeki doktorun kanı galiba... Gözümün önüne çok kötü bir anıyı getiriyor."

"Yapma artık. Benimle derdin neyse, ne istiyorsan söyle yapayım. Senin askerin olmamı mı istiyorsun? Olurum. Birini öldürmemi mi istiyorsun? Onu da yaparım. Ama diğerlerini serbest bırak. Benim yüzümden cezalandırılmalarını istemiyorum."

Tekrar bir yerleri imzalarken sessizce gülmüştü. Karşısında bu kadar bitik durumda olmam hoşuna gidiyordu.

"Söylüyorum sana, benim bir şeyden haberim yok. Beni boşuna suçluyorsun. Yalnız, sende bu durum alışkanlık haline geldi sanırım. Tanış, sevgili ol, öldür... Kimyager mi, yoksa psikiyatrist mi yeni hedefin? Doktorumuzu unutmamak lazım. Ya da emrindeki askerlerinden biri bile olabilir. Hangisine aşıksın?"

"Kapat artık çeneni, kapat!"

Daha çok gülmesine karşılık sinirle ellerimi masaya vurdum. Avuç içlerimdeki kan yüzünden kağıtların üzerinde lekeler oluşmuştu.

"Beni burada yalvarttığın her saniyenin hesabını soracağım sana."

Hızlı adımlarla önce odadan, sonra binadan çıktım. Diğerlerinin ne durumda olduklarını çok merak ediyordum. Bu yüzden koşmaya başlayarak kaldığımız kata çıktım. Laboratuvara girerken korkudan neredeyse bacaklarımın titrediğini hissetmiştim.

Herkes bıraktığım gibiydi. Ama artık uyanıklardı. Yavaşça Yunho'nun yanına oturdum. Birkaç saat öncesine kıyasla daha canlı bakıyordu gözleri.

"Gel odaya gidelim hadi."

Başını sallayıp ayağa kalkmıştı. Düşmemesi için sıkıca tutarken diğerlerine döndüm.

"Odalarınıza gidin dinlenin biraz. Yemek saatinde de hepinizi eksiksiz ortak salonda görmek istiyorum."

Cümlemi bitirince Yunho'ya daha sıkı sarılıp odaya doğru yürüdüm. Yine aynı şey olacak da üstü kana bulanacak diye çok korkuyordum.

Yavaş adımlarla odaya girdikten sonra arkamızdan kapıyı kapattım. Çok durgun görünüyordu, hiç konuşmamıştı.

"Önce banyonu yap, sonra kahvaltını yaparsın. Tamam mı?"

Tekrar başını salladıktan sonra banyoya girdi. Ben de lavaboda ellerimi yıkadıktan sonra üstümdeki kirli kıyafetleri değiştirdim.

Yatakta oturup ne yapacağımı düşünürken Yunho banyodan çıkıp yanıma oturdu.

"Şimdi ne yapacağız?"

"Her şey benim yüzümden oluyor. Ben burada hâlâ yaşıyorum diye hepiniz acı çekiyorsunuz."

Derin bir nefes alarak başını omzuma yaslamıştı. Onu itmek istiyordum, bana yaklaştığı her anın tehlike olduğunu söylemek istiyordum ama... Yapamıyordum işte. Omzumun onun için güvenli olduğunu söyleyen garip hisse karşı koyamıyordum.

"Lütfen kendini suçlama artık. Saklıyorsun ama anlıyorum. Bizi böyle gördükçe daha çok acı çekiyorsun. Yapma. Şimdi kalk ve arkadaşlarımıza yardım edecek şeyi birlikte bulalım."

Başımı salladıktan sonra ikimiz de ayağa kalktık. Yemek yediğimiz salona kadar yürümesine yardım etmiştim çünkü hâlâ kendi kendini ayakta tutacak kadar gücü yoktu.

"Herkes burada mı?"

"Jongho ve Yeosang gelmediler daha." diye cevapladı Seonghwa.

Birkaç dakika bekledikten sonra kapı açılınca çubuklarımı elime aldım. Lokmamı ağzıma götürürken birinin elime vurmasıyla masanın üstüne düşürmüştüm.

"Ne oluyor be?"

Yeosang nefes nefese ayakta dikilip bana bakıyordu. O sırada Jongho da hızlıca içeri girmişti. Bacakları hâlâ iyi durumda olmadığı için duvarlara tutunarak yürüyordu.

"Hyung sakın... Sakın hiç biriniz tabaklarınıza dokunmayın. Az önce Yeosang ile kendi gözlerimizle gördük. Yemeklerimize bir şey karıştırıyorlar. Zehir mi yoksa bir tür ilaç mı bilmiyorum ama tuzak olduğu kesin."

-

soramazsın'ın yeni bölümünde melike ile birlikteyiz. melike, bölümü attığını sanıp dışarı çıkan ve daha sonrasında gece yarısına kadar atmadığını farketmeyen bir kurgu yazarı WŞXÖALÖXALÇXÇAÇS

cidden böyle bir şey yaptığıma inanamıyorum öğlene kadar yetişsin diye her işimi bırakıp bölüm yazdım sonra atmadan dışarı çıktım??

amaa hatamın sorumluluğunu alıp birkaç saate bir bölüm daha atıyorum 😋

doctor's soldier | yungi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin