"Varınca ara tamam mı kızım. Saat kaç olursa olsun, biliyorsun ben erken kalkıyorum zaten." Mehmet Bey son kez kızının kolunu okşadı otobüse binerken. Asu geçmişe ışınlanmıştı bu olayla beraber. Eskiden evden okula döneceği zamanlarda da böyle olurdu. Babası hep onu uğurlamaya ve karşılamaya gelirdi. Bugün de Asu ne kadar gerek yok demiş olsa da uğurlamaya gelmişti. Çok yükü var diye arabayla bırakmak istemişti.
Asu da son kez uzanıp babasına sarıldı ve sonra yerine geçti. Camdan el salladı, elleriyle git artık işaretleri yaptı ama babası kalkış saatini bekleyeceğini gösteren bir takım hareketler yaptı. Asu son ana kadar ona baktı. Sonra otobüs hareket ederken babasına son kez el salladı. Yola çıkar çıkmaz koltuğunda kayarak dizlerini önündeki koltuğun sırt yerine dayadı. Kulaklıklarını takıp MP3'ünü eline aldı. Herhalde bunlardan da kullanan kalmamıştı. Ama Asu Nokia'sıyla yaşadığı gibi MP3'üyle de yaşıyordu. Bir gün bunların birleştiği bir akıllı telefon alacaktı ama önce işe girmesi gerekiyordu, sonra da takside. İş kısmına az kalmıştı. İşi ayarladığı an bir kredi kartı çıkarttıracaktı ve kendine gidip taksitle bir akıllı telefon alacaktı. Çok da akıllı olmasına gerek yoktu, Asu'dan bir tık daha akıllı olsa Asu'ya yeterdi. Asu sonuçta aklı bir karış havada olan delinin tekiydi. En azından ona yol yordam gösteren bir telefon olursa çevresinde akıllı bir şeyler olmuş olurdu.
Her şey iyiydi güzeldi, planını da yapmıştı ama ufak bir pürüz vardı. Emel Hanım'ın evinin Yalıkavak'ta olduğunu bilmekten öte bir bilgisi yoktu. Ve Yalıkavak koskoca bir yerdi. Orada nasıl bulacaktı evi, onu bilmiyordu. Daha önce magazinde evi dışarıdan görmüştü. Tipini görse tanırdı ama yani... Öyle uzun uzun evi aramaya ayıracak vakti yoktu. Yürüyerek ıssız yerlerde keşif de yapamazdı. Bir yolunu bulup açık adresi almalıydı. Sokak adını öğrense yeterdi. O kadarından arayabilirdi.
Ama gidene kadar nasıl öğrenecekti, bilemiyordu. Uraz'ın son albümünü açıp sıradan dinlerken yolu izlemeye başladı. Bu yol izleme işini de çok seviyordu. O yüzden araba otobüs yolculuklarını çok severdi. Şimdi kulağında Uraz'ın sesi, gözlerinde yıldızlar, aklında hayalleri, çok güzel uykuya dalardı.
***
"Şimdi çarşamba günü Yalıkavak'ta pazar var. İşlerimizi oraya götüreceğiz, o zamana kadar bir sürü şey çıkarmalıyız. Bodrum'a sosyete, ünlüler zenginler gelmeye başladı bile. Artık bu mevsimden geliyorlar malum, biliyorsunuz, o yüzden satışımız kesin. Eğer çok iyi işler çıkarırsak fırtına gibi eseriz. Çok yüksek fiyatlara satarız." Merve'nin sözlerini dinlerken kızlar işlerinden de kopmuyorlardı. Gerçekten harıl harıl çalışıyorlardı planladıkları gibi.
"Mesela bunu kaçtan satarız?" diye sordu Canan elindeki işi kaldırıp. Kasnağın içinde Asu'nun çok iyi ince işçilik diyeceği türden bir motif işlemesi vardı. Bu motif her yere monte de olurdu bir de.
Büşra dudak büke büke inceledikten sonra "Yetmiş seksen falan mı?" diye sordu Merve'ye doğru. Merve gözlerini önce belertti, sonra devirdi. "Onun rahat iki yüzü var. İnce uçla ne kadar sık işlemiş Canan, öyle işler burada deli gibi para ediyor. Ama bunları plaj elbiselerine falan yapmalıyız. Örtüler de iş görüyor ama daha çok sosyetik kadınların, ünlülerin giyeceği ya da üstünde taşıyacağı türden şeylere işlesek daha iyi olur."
Asu'nun gözleri kocaman açılmıştı Merve iki yüz deyince. Çok iddialı bir tutardı. Asu İstanbul'da bundan daha zor tığ işlerini bile iki yüze satmıyordu. Tamam onun mahallesi fakir mahallesi sayılırdı ama yine de iki yüz de çok iddialıydı. İnsanlar gerçekten o kadar para veriyorlar mıydı?
"Asu'nun ördüğü tığ işi crop top mesela. Dört yüzden koyacağız tezgâha—"
"Neee?!" diye çığlığı bastı Asu. Asu'yla beraber Büşra da aynı tepkiyi vermişti ama o kadar bağırmamıştı. Canan da şaşkındı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RESMEN AŞIĞIM
Humor"Şaka yapıyorsun, değil mi? Hayal görüyorum?" dedi en nihayetinde Uraz. Bu soruları direkt olarak arabasının bagajındaki kıza mı, yoksa genel olarak evrene mi yönelttiği şüpheliydi. Zaten Asu da tam anlamamıştı. "Sen buraya nasıl girdin?! Ne zamandı...