Asu gardırobunun önünde oturmuş can çekişiyordu. Bütün gündür ne giyeceğine asla karar verememişti. Aslında bir şey bulmuştu, Sabah telefonda konuştukları sırada "Hiii! Asuşş! Kırmızı renkli, beyaz minik çiçekli elbiseni giysene! Şu mezuniyette giydiğini!" diye bağırmıştı. Asu bu hatırlatılınca heyecanlanmış ve sandığının derinliklerine dalmıştı. "Ya o olur mu ki üstüme? Liseden sonra yedi kilo aldım ben. Üstelik biraz kısa da o. O gün cüppe giymiştim üstüne sonuçta. Bugün bacaklarım çok çıplak kalacak," demişti Sabah'a ama Sabah da Uraz'ın onu evden alıp eve bırakacağını hatırlatmıştı. Böylelikle fikir Asu'nun aklına tamamen yatmıştı sonunda.
Fakat sonra onu mahvedecek şeyi görmüştü. Elbiseyi çıkarıp giydiğinde sağ tarafının dikiş yerinden patladığını görmüştü. Ve böyle bir şeyi kendisi yapmadığına yüzde yüz emindi. Çünkü mezuniyetten beridir hiç giymemişti. Dikiş yerinden böyle bir sökülmenin de kendi kendine dururken olmayacağını bilecek kadar dikiş bilgisi vardı şükür ki.
Evin içinde "Baaanuuu!" diye bağıra bağıra elinde elbiseyle koşturmuştu. Ablasını balkonda ayağına oje sürerken bulduğunda ona saldırmamak için kendini zor tutmuştu. Solmaz Hanım Asu'yu o halde görünce mutfaktan uçarak gelmişti.
"Sen nasıl benim elbisemi benden habersiz alıp giyersin?! Bir de yırtmışsın ve söylememişsin! Nasıl ya! Nasıl yaparsın bunu! Üstelik bu elbise bana bile kısa ve dar oluyor! Sana olmasını nasıl bekliyordun?!"
Banu suçlu olduğunun bilincinde de olsa, en iyi savunma saldırıdır mantığıyla hareket ederek "Deli misin be ne bağırıyorsun?! Nereden biliyorsun benim giydiğimi? Belki Sabah giydi de yırttı? Belki sen giydiğinde yırtıldı da hatırlamıyorsun!" diye bağırmıştı kardeşine.
Asu şok içinde gözlerini açarken "Yok babam giyip de yırtmıştır! Adam mı uyutuyorsun sen Banu! Sürekli benim kıyafetlerimin etrafında geziniyorsun son zamanlarda zaten. Salak mı sandın sen beni!" diye geri bağırdı.
"Eeeh ne abarttın be! Sanki bir daha giyeceksin de gelmiş ağlıyorsun burada."
"Bu akşam giyecektim ben bunu!" Asu şimdi gerçekten ağlayacaktı. Elini alnına koyarak gözlerini kapatırken içinden kendine sabırlar dilenmeye başlamıştı bile.
"Ay yeter bağrışmayın! Kafamı şişirdiniz. Bu elbiseyi ikiniz de giyemezsiniz artık. Bunu giyip nereye gidiyorsunuz? Yeni bir mezuniyete mi? Çok açık bu elbise. İyi olmuş yırtıldığı." Solmaz Hanım'ın araya girişi daha bir felaketti.
"Anne ne demek iyi olmuş yırtıldığı ya! Çok seviyordum ben bu elbiseyi."
"O zaman dik, giy!" dedi Banu bilmiş bilmiş sert bir sesle. Asu elindeki elbiseyle ona vurmamak için kendini zor tuttu. Bunu yapamazdı, çünkü aceleyle atacağı bir dikişin sağlam ve güvenli olup olmayacağını bilmiyordu. Bir de diktiğinde dikildiği belli olabilirdi. Yırtılışı buna müsaitti. Biraz dikkat isteyerek yapmak gerekiyordu.
"Ben ne giyeceğim şimdi bu akşam?!" Asu'nun o andan sonra kapıldığı ağlamaklı hali sürüyordu hala. Dolabın karşısında otururken mutsuz mutsuz kıyafetlere bakıyordu. Şeytan diyordu ki Banu'nunkilerden giy! Ama onun kıyafetleri güzel değildi ve Asu'ya büyüktü. Asu'nun gerçekten hiçbir şeyi yoktu.
Gözü Bodrum'a göndermek için hazırladığı bir elbisedeydi aslında on dakikadır. Bej, krem, beyaz ve kahverengi iplerden ördüğü bir elbiseydi. Biraz delikli olduğu için iç gösteren kısımları vardı. En önemlisi göğüs kısmı üçgen gelen ince askılı bir elbiseydi. Sırtı da biraz açık sayılırdı. Aslında belki normaldi de işte Asu için açıktı. Bir de kullanırsa Bodrum'a gönderemezdi artık. En az beş yüz liraya veda etmesi gerekirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RESMEN AŞIĞIM
Humor"Şaka yapıyorsun, değil mi? Hayal görüyorum?" dedi en nihayetinde Uraz. Bu soruları direkt olarak arabasının bagajındaki kıza mı, yoksa genel olarak evrene mi yönelttiği şüpheliydi. Zaten Asu da tam anlamamıştı. "Sen buraya nasıl girdin?! Ne zamandı...