Asu gözlerini kuş cıvıltılarına karışan dalga sesleriyle açtığında mutlulukla yattığı yerde gerindi. Banu'nun olmadığı bir yerde uyanmak çok güzeldi. Onun şikâyetleri ve gürültüleri olmadan güne çok iyi başlıyordu. İnsanların neden bir an evvel işi gücü bırakıp Ege'ye yerleşmeye çalıştığını buradaki üçüncü gününde anlamıştı.
Dün de Emel Hanım'dan erken kalkmıştı, bugün de öyle olmuştu. Saat daha yedi bile olmamıştı. Ama kendini yeterince uyumuş ve dinç hissediyordu. İstanbul'da pek de giyme fırsatı bulamadığı yazlık pijamasıyla kaldığı aşırı tatlı misafir odasından çıkıp hemen yanındaki tuvalete girdi. Elini yüzünü yıkayıp odadan telefonunu aldıktan sonra aşağı indi. Kapının önünden yedek anahtarı aldı. Terliklerini de giyip dosdoğru sahile gitti.
Burası genelde boştu. Çevredeki evlerden gelenler olursa oluyordu, onlar da tüm gün kalmıyordu hiç. Girip çıkıp gidiyorlardı. Şimdiyse zaten toptan boştu. Çıt yoktu dalga sesleri dışında.
Sahile oturup bir süre denizi izledi. Ellerini dizlerine sararak çenesini de dizlerine koydu. Çok ama çok mutluydu. Son zamanlarda hayatı çok güzelleşmişti. İyi para kazanıyordu, güzel dostluklar biriktiriyordu. En önemlisi artık Uraz Selim hayatındaydı ve onun arkadaşıydı.
Tek problemiyse ona birçok yalan söylemiş olmasıydı. Daha doğrusu her şeyi ondan saklıyordu. Aynı şekilde Emel Hanım'dan da saklıyordu. Ve bu her geçen gün canını daha çok yakıyordu. Dün az kalsın akşam Emel Hanım'a söyleyecek gibi olmuştu. Ama tüm cesareti yine kırılmıştı. Emel Hanım'ın onu kovmasından, her şeyi Uraz'a anlatmasından ve Uraz'ın da hayatından sonsuza dek çıkmasından korkmuştu. Aslında çoğu zaman Emel Hanım onu anlarmış gibi geliyordu fakat bundan emin olamıyordu. Bir de yalan söylemiş olmayı kendine yakıştıramadığı için itiraf etmeye de deli gibi utanıyordu. Kısacası çok büyük bir çıkmazda kalmıştı. Bir noktada patlaması kaçınılmazdı. Birinden biri elbet öğrenecekti Asu'nun diğerini de tanıdığını.
"Of n'apacağım ben ya!" İnleyerek gerisin geri yattı bu kez de. Pijamalarının kum olmasını umursamadı. Masmavi gökyüzüne bakarken gördüğü tek şey Uraz'ın mavi gözleriydi. Aşktan kendini kaybetmesine ya da delirmesine ramak kalmıştı. Başta Uraz'ın sadece arkadaşı olmayı kabullenmişti, buna da razı olduğunu sanmıştı ama onu tanıdıkça çok zorlaşıyordu. Ona her yaklaştığında ya da kazara dokunduğunda daha fazlasını istediğini fark ediyordu. Ona sokulmak istiyordu, doya doya koklamak istiyordu, öpmek istiyordu. Beceremeyeceğinden korksa da çok istiyordu.
Yarın akşam Çeşme'de konseri vardı. Asu onun dün annesiyle yaptığı telefon görüşmesinde evvelki gün Çeşme'ye geçtiğini, birkaç arkadaşıyla orada iki-üç günlük de tatil yapacağını öğrenmişti. Bir ara Emel Hanım telefonda "Benim de misafirim var zaten," dediğinde Asu'nun aklı çıkmıştı. Neyse ki hala adını söylemiyordu. Eğer adını ona söylerse Uraz net kıllanırdı. Dikiş nakıştan anlayan Asu adındaki bir insan direkt şüphe uyandırırdı. Emel Hanım da hala oğlunun Uraz olduğunu Asu'ya söylememişti. Bu da bir şeydi aslında. Yani oğlunun adının Uraz olduğu laf arasında bir iki kez geçmişti ama Uraz o Uraz dememişti hiç. Asu'nun soyaddan bağdaştırmasını bekler miydi, onu da bilemiyordu. Ama Emel Hanım'ın kızlık soyadı yazıyordu posta kutusunda, zilinde...
Düşünceler ve umutlar batağında boğuşurken dün akşam acaba hikâye atmış mıdır umuduyla Instagram'a girdi. Resmen Uraz Asu'yu takip ettiğinden beridir Asu ekstra Instagram bağımlısı olmuştu. Zaten bağımlıydı, ipin ucunu da kaybetmişti.
Yeni bir şey eklememişti. En son dün öğlen eklediği tekneden turkuaz suları çektiği fotoğraf duruyordu. Takip ettiği diğer az sayıdaki insanın hikâyelerine ve gönderilerine baktıktan sonra keşfetine geçti. Ve keşfetine geçmesiyle dünyasını başına yıkacak o şeyi gördü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RESMEN AŞIĞIM
Humor"Şaka yapıyorsun, değil mi? Hayal görüyorum?" dedi en nihayetinde Uraz. Bu soruları direkt olarak arabasının bagajındaki kıza mı, yoksa genel olarak evrene mi yönelttiği şüpheliydi. Zaten Asu da tam anlamamıştı. "Sen buraya nasıl girdin?! Ne zamandı...