13. Bölüm

1.2K 186 24
                                    

Asu tam iki saattir Barba Vasilis meyhanesinin önündeki sandalyelerden birinde oturuyordu. Ramak kalmıştı şef garson ona bir duble koyacaktı. Tam altı kere adama "Yok ben almayayım bir şey," demişti. Zorladıklarından da değildi, o kadar uzun süredir o sandalyede boş boş oturuyordu ki, sıkılıp sıkılmadığından şüpheleniyorlardı.

Öğlen on iki gibi Uraz ona 'Benim işim 2 gibi bitecek. Seni nereden alayım?' diye mesaj atmıştı. Asu ilk mırın kırın etmişti almana gerek yok diye. En son Uraz'ın kati itirazları sonunda Balat sahildeki bu Barba Vasilis'in önünde mutabakata varmışlardı. Uraz açık açık üç gibi orada olurum demesine rağmen Asu tabii ki de buraya saat birde gelmişti. Birden beri güneşin alnında burada oturuyordu. Asla heyecanını kontrol altına alamıyor, saat yaklaştıkça aksine heyecanı artıyordu.

Telefonunun saatine baktığında üçü çeyrek geçtiğini gördü. Gergin bir nefes verip çenesini eline dayayarak oturmaya devam etti. Bir çocuk gibi ayaklarını oynatıp duruyordu ve izliyordu. Ara ara da başını kaldırıp yola bakıyordu.

"Burada sıcağın alnına oturuyorsun vallahi benim içime sinmiyor, şunu al ye bari!" Şef garson elinde diklemesine dörde bölünmüş iki salatalığı tabakta Asu'ya verdi. Asu şaşkınca verilen salatalıklara baktı. Minnettar bir ifadeyle "Teşekkür ederim, çok incesiniz," deyip çantasına davrandı. "Ne kadar vermem gerek?"

"Evladım dalga mı geçiyorsun? İki tane salatalık verdik diye para mı alacağız? İkram bunlar. Hadi afiyet olsun."

Asu mutlu ağlak ifadesiyle, içeri giren garsonun ardından baktı. Sonra tabağı önüne çekip içindeki salatalıklardan yemeye başladı. Soğuk soğuk iyi gelmişti gerçekten.

Tam üçüncüyü kemirmeye başlamıştı ki bir aracın önünde durup gölge yaratmasıyla başını kaldırdı. Ağzından sarkan salatalıkla, açık camdan gülerek kendisine gözlüklerinin üstünden bakan Uraz'la göz göze geldi.

"Afiyet olsun deli kız! Rakı meze falan da sipariş ettiysen park edeyim?" diye seslendi alay eder gibi.

Asu ağzından sarkan salatalığı apar topar ağzına tıkıştırdı. Sonra elini ağzına siper ederek ayaklanıp arabanın önüne geldi. "Yok yok! Öyle ikram ettiler, garson abi sağ olsun. Oturuyordum ben öyle..." dedi panikle ve homur homur.

Uraz onun haline bir kez daha güldü. "Hadi atla o zaman." Asu şaşkın şaşkın arabaya davrandı. Sonra çantasını masada bıraktığını hatırladı ve geri koşturdu. Çantasını alıp arabanın kapısını açmıştı ki yine durdu. Çantasını koltuğa atıp masaya geri gitti. Kalan salatalık dilimlerini de peçeteye koyarak alıp içeri doğru "Teşekkürler tekrar! Gittim ben!" diye seslendi. İçeriden kendisine afiyet olsun dendiğini işitirken arabaya geri koşturdu. Salatalıkları sol elinde tutarak sağ eliyle de kapıyı çekti. Yine tek eliyle kemerle cebelleşirken Uraz ona acıyarak—hala gülüyordu—salatalıkları elinden aldı. Asu "Teşekkürler," diye mırıldanıp gülümsedi. O kemerini takarken Uraz bir dilimi çoktan ağzına tıkıştırmıştı.

Asu onun da hoşur hoşur salatalık yediğini görünce gülümsedi. Uraz salatalıkları Asu'ya geri verip yola çıktı tekrar. "Çok bekletmedim inşallah? Biraz geç kaldım galiba?" dedi Uraz ağzındakini yutar yutmaz.

Asu hızla başını iki yana salladı. "Yok yok. Ben de yeni gelmiş sayılırdım. Hem severim ben buraları, o yüzden otururken sıkılmadım." Hooop! Yalan dağına masum bir yalan daha gitmişti işte.

"Sevindim. Geç kalmayı sevmem... Versene bir tane daha bana. Güzel gitti." Uraz bir an için gözlerini yoldan ayırıp Asu'nun elindeki salatalıklara baktı. Asu hemen bir tane daha verdi ona. Tam olarak kendisiyle aynı şeyi düşünmesi Asu'yu çok mutlu etti.

RESMEN AŞIĞIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin