"Hasan abi hayırlı işler!" Uraz dükkânın içinde kasada gördüğü kır saçlı adama seslenirken Asu'nun elini bıraktı. Asu bir adım geriden, Uraz'ın yanından eğilmiş merakla izliyordu.
"Ooo Uraz'ım hoş geldin ya! Bu ne güzel sürpriz böyle!"
"Asıl biz hoş bulduk Hasan abi. İğne atsan yere düşmeyecek haldesiniz, biz de bir ümit yer vardır diye gelmiştik." Uraz Hasan Bey'le selamlaşıp öpüştü. Hasan Bey "Senin ümitlerini asla kırmayız, hallederiz şimdi hemen," derken Uraz'ın gerisinde küçük bir çocuk gibi duran Asu'ya baktı. Gülümserken bıyıklarını düzelterek bir Hulusi Kentmen şenliğiyle "Hanımefendi misafirimiz mi?" dedi muzipçe.
Uraz hafifçe dönüp Asu'ya baktı. Gülmek ve kararsız kalmak arasında bir ifadeyle ona bakarken "Artık misafir diyemeyiz sanırım. Ama bu akşamlık öyle olsun hadi," dedi.
Asu örnek aile kızı imajını hiç bozmadan elini uzatarak "Merhaba efendim, Asu ben," diye kendini tanıttı.
"A sesi de varmış küçükhanımın!.. Hasan ben de, memnun oldu." Hasan Bey'in çıkışıyla ikisi de güldü. Hasan Bey de onlara katıldı. "İsmail! Oğlum arkadan ufak masalardan birini çıkarın, iki de sandalye! En uca koyun!"
"Sıkıntı yaratmadık değil mi abi sana böyle?"
"Yook! Ayrıca lafı mı olur, senin başımın üstünde yerin var Uraz'ım. Çocuklar şimdi kurarlar hemen, siz gelin oturmadan meze seçin kendinize. Bugün çok güzel ahtapotum var taze taze! Asma yaprağında sardalya var, çok iyi!.. Balık yer misiniz? Çok güzel barbunum var, çupram da taze, uskumru?"
Uraz yine bu konuda zevkini bilmediği için beklentiyle Asu'ya döndü. Asu da onun mevsiminde çupra çok sevdiğini bildiğinden "Çupra?" dedi. "Ama çok meze alırsak bir tane balık söyleyelim, bana çok gelir çünkü."
Uraz yine Asu'ya şüpheyle baktı. "Bunu çupra popüler ve kolay bir balık olduğu için önerdiğini varsayıyorum," dedi gözleri kısık bir şekilde bakarken. Sonra Hasan Bey'e döndü. "Abi sen bize her zamankilerden getir, benim geldiğimde aldıklarımdan. Günlük taze ne varsa onu da gönder. Deneriz. Balık olarak da tek Çupra alalım. İkimiz yeriz."
Hasan Bey 'hay hay' dercesine başını eğdikten sonra "Rakı ne vereyim? Her zamankinden mi?" dedi. Uraz bir an için güler gibi oldu. "Aman abi! Onu her zamankinden verme. Asu ilk kez rakı içecek. Sen yetmişlik ver bize, yüzlük alırsak ben eve yüzerek ve Asu'yu sırtımda çekerek dönmek zorunda kalırım."
Hasan Bey gürültülü bir kahkaha attı. "Aşk olsun! Biz bırakırız sizi! Ama hadi dediğin gibi yetmişlik verelim. Asu Hanım kolay açılırsa, bi ufak daha açarız."
Asu bundan hiç ümitli değildi. Rakı en zoruydu ve ne olacaktı, hiç öngöremiyordu. Garsonların hızlıca hazır ettiği masaya yönlendirildiklerinde Asu gerçekten şaşırmıştı. Bir anda yoktan muhteşem bir masa kurmuşlardı çünkü. Tam kumsalda, taşların üstünde duruyordu. Dalgalar ağır ağır masanın yakınına vurarak geri çekiliyorlardı. İlk randevularındaki kadar olmasa da yine diğer masalarla aralarında ufak bir mesafe vardı.
Sandalyelere oturup, daha Asu bulunduğu yerin güzelliğine alışamadan masa donatılmaya başlandı. Uraz rakıyı koymak için niyetlenen genç garsonu durdurup "Onu ben hallederim, sağ olun her şey için," dedi. Genç garson "Afiyet olsun," diyerek gülümseyip yanlarından ayrıldı. Uraz şişenin kapağını açıp Asu ve kendisinin bardağını yan yana koydu. Kendisine her zamanki gibi yarıya kadar doldurdu. Asu onu izlerken "O çok değil mi?" diye sordu merakla.
"Alışınca bunun oranının ve olayının bu olduğunu anlıyorsun. Yüz ml rakıya yüz ml su. Ama sanaaaa..." derken Asu'nun bardağını doldurmaya geçti. "Sana kaymakam teki koyacağız."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RESMEN AŞIĞIM
Humor"Şaka yapıyorsun, değil mi? Hayal görüyorum?" dedi en nihayetinde Uraz. Bu soruları direkt olarak arabasının bagajındaki kıza mı, yoksa genel olarak evrene mi yönelttiği şüpheliydi. Zaten Asu da tam anlamamıştı. "Sen buraya nasıl girdin?! Ne zamandı...