Winter'la kavgamızdan sonra uzunca bir süre başkasının hayatını yaşıyor gibi izledim kendimi. Biri vardı dışarıda; şarkı söylüyordu, röportaj veriyordu, insanlara ilham oluyordu ancak o kişi kimdi bilmiyorum. Ben o geceden sonra kendimi bir yerlerde bırakmış sonrasında ise nerede olduğumu unutmuştum. Kapanmış bir restoranın sökülmemiş eski tabelası gibi rüzgarda gıcırdayarak sallanıyordum sadece.
Konuşacak, anlatacak kimsem yoktu. Söylediklerim nereye varacaktı bilmiyorum. Ortada bir suçlu veya durum yoktu. İlişkimiz sadece farklı yollardan ilerlemişti. Her zaman nehir kenarında güneşli bir günde musmutlu olacağımızı sanarken karanlık ormanlara, fırtınalı havalara ne ara gelmiştik? Ne zaman uzamıştı ağaçların boyları? Ne zamandan beri Ay'a bakmak yerine ışığıyla yetiniyorduk?
Sonunda Cadee'yi aramaya karar verdim. Durumumuzu biliyor muydu bilmiyorum ancak konuşmak istediğimde pek de gönüllü olmadı. Yine de sanırım kibarlığından benimle bir kahve içmeyi kabul etti.
New York'un dikkat çekmeyen küçük bir mekanında sözleştiğimiz saatten önce gidip oturdum. Kendimi bu konuşmaya hazırlamak niyetiyle mi bilmiyorum sade kahve tercih ettim. Ancak sadece boğazımı yaktı. Cadee geldiğinde sütlü bir kahveye yönelmiştim.
"Geldiğin için teşekkür ederim. Yoğunsun, biliyorum." dedim kibarca. Cadee okuldan mezun olunca Vogue'da tam zamanlı işe başlamıştı.
"Rica ederim. Nasılsın?" diyerek karşımdaki sandalyeye yerleşti ve çantasını yanına koydu.
"Gördüğün gibi." dedim yarım ağız gülerek.
"Çok kötü değilsin, idare ediyorsun. Sıkma kendini."
"Teşekkür ederim." Konuya nasıl gireceğimi düşünürken birden kabalık etmemem gerektiğini düşündüm. Cadee sipariş verdikten sonra aklıma geldi. "Tebrikler, tam zamanlı işe başlamışsın."
"Teşekkür ederim. Yoğun ama zaten staj da öyleydi, şimdi sadece maaşım arttı. Artık buraya tamamen yerleştim sanırım." Gergin gülümsedi sanırım o da buraya neden geldiğini sorguluyordu.
"Cadee açıkçası..." Tuttuğum nefesimi verdim. "Buraya seni Winter ile ilgili konuşmaya çağırdım, tahmin ediyorsundur. Aramızda son geçenlerden haberin vardır sanırım."
"Evet var. Sadece ne konuşmak istediğini bilemiyorum, Winter ile konuşman daha iyi olmaz mı? Sözcüklerini bıkkınlıkla değil anlayışla sıralıyordu. Ama içimden bir his hikayenin benim bilmediğim bir tarafı olduğunu söylüyordu.
"Henüz buna hazır değilim. Ancak nedense bana anlatmadığın bir şeyler olduğunu seziyorum."
Oturuşu değişti, kahvesini karıştırmayı bıraktı ve gözlerime direkt baktı. "Evet ama bunları sana anlatmam ne derece doğru bilemiyorum. Üstelik Jeremy de buraya gelmemi hiç istemedi.
Buna şaşırmıştım işte. Neden?
Şaşırdığımı fark etmiş olacak ki anlatmaya koyuldu. "Harry şöyle anlatayım. Winter ile ilişkinizin başında o da destekliyordu hepimiz gibi. Ancak kolunun kesildiği gece olsun, annesi Londra'ya gelince Winter'ı o şekilde bulduğunda hissettiği endişe olsun Jeremy ilişkinizdeki çatırdamaların sıradan olmadığını fark etmişti. Benimle paylaştı bunları ancak ben Winter'a anlatmaması gerektiğini, ilişkinize karışmasının doğru olmadığını söyledim." Başımla onayladım, gayet mantıklıydı. "Ama özellikle senin onun kariyerini oluşturmuşsun gibi söylemenden başlayan kavgalarınızda Jeremy seni hiç haklı bulmadı. Winter çoğu kez senin yerine düşünüp empati kurdu ancak Jeremy bunların sadece bahane olduğunu düşünüyordu. En son yaşadığınız kavgadan da şöyle haberimiz oldu. Mezuniyet için kutlamaya gittiğimizde Winter'ı pek çok şişe alkol almış kanepede uzanmış halde bulduk."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Landing in London 2
Fiksi PenggemarWinter ve Harry'nin büyük aşkı gerçekten güçlü mü? Ayrı kalarak sınavdan geçebilecekler mi? Mesafeler aşklarını kuvvetlendirecek mi? Yoksa yıkımlarına mı sebep olacak? Landing in London 1 hikayesinin devamıdır. İlkini okumadan ikincisine geçmemeniz...