5. Gala - Part II

1K 65 23
                                    

Çıkar üzerine kurulmuş ilişkiler, başkalarının arkasından çevrilen dolaplar, kirli oyunlar, mayın tarlasına dönen planlar; hepsi disko topunun bir parçasını oluşturup soğuk ve keskin metalik yapısıyla aydınlatıyordu salonu. Winnie ise tüm bunların dışında tertemiz bir unicorn gibi asilce duruyordu orada. Biraz gerisinde kalmıştım,  insanların hayranlıklarını dile getirip birçoğunu reddedeceği film/dizi tekliflerini Winnie'ye sunmaları için. Ama artık erkeklerin bitmeyen iltifatları sabrımı taşırıyordu.

Mick Jagger ile içtikleri birayı dakikalarca anlatan yaşlı birinden zar zor kurtulup sevgilimin yanına gittim. "Bu kadar iyi bir oyunculuk, hem de eğitim almadan? Mükemmelsiniz Bayan Hughes." 

Teşekkür etmesine fırsat vermeden Winter'ın elini tuttum. "Evet, ne kadar şanslı olduğumu biliyorum." Winnie bana tatlılıkla gülümserken takım elbisesi kendisinden daha pahalı olan adam şaşırdı. 

"Sen şu ergen grubu, neydi adı, One Direction'daki çocuksun değil mi?" İnsanlar hakkında yanılmamayı isterdim, gerçekten. "Kendinden büyük kadınlara ilgi duyduğun doğruymuş."

Winter cevap vermek için araya girdi. "Biz aynı yaştayız aslında. Ayrıca Harry'nin geçmişi beni rahatsız etmiyor. Kuzey Yıldızı'na ulaşmak için birkaç küçük yıldızı geçmek gerek değil mi?"Aynı anda eski ilişkilerimi küçümseyip hem de onlara yıldız diyerek onurlandırmak garip bir şeydi. 

Gereksiz adamın yanından uzaklaştığımızda Winter alçak sesle konuştu. "Saçma sapan magazin haberlerinde sürekli eski sevgililerinden söz ediyorlar, onları övüyorlar. Onlarla olan yaşanmışlıklarına saygı duyuyorum ama sana hissettiğim aşkın hepsininkinden daha büyük ve tutkulu olduğunu biliyorum. Yani bahsettiğim o büyük yıldız aramızdaki aşktı."

Eğilip dudağına minicik bir öpücük bıraktım. "Taze elmayı bulmak için çürükleri ayırmak gerek, demediğin için minnettarım." Tüm gerginliğini bir kahkahayla savurdu Winnie, ben de ona katıldım.

"Keyfiniz yerinde bakıyorum." Tok sesiyle yanımızda duran filmin yönetmeni Oscar Blanco'ydu. Winter onu görünce sülalenin patavatsız ve sırf yaşlı olduğu için bir şey denilmeyen ama çok hassas durumlarda çenesini kapalı tutması gerektiğine dair önceden ince bir ayar verilen amcasını yine uygunsuz bir şey demesinden korkan ve bunun olmaması için dua eden bir surat ifadesi takındı. 

"Evet uzun zamandır görüşememiştik,  kavuşmanın mutluluğu." Winter'ın yüzündeki ifade hâlâ kaybolmamıştı. 

"Winter'ı böyle görmek çok güzel. Filmi beğendin mi?" Kürdanın ucundaki karides topunu tek hamlede yuttu, kürdanı da boş bir bardağın içine attı. 

"Gayet güzeldi,  tebrik ederim. Sizin her filminiz güzel oluyor." Bu adam işini bilen biriydi. Sayısız ödül kazanmış, sinema dünyasında büyük saygı gören yetenekli biriydi. 

"Winter küçük bir rol aldığını söylese de filme katkısı büyük." Bir süre gülümsedi sonra da birine işaret etti. "Böyle şövalye ruhlu olman çok hoş." Hemen ardından "izninizle" deyip az önce baktığı kişinin yanına gitti. 

Anlamayarak Winter'a baktım. Yanımızdan geçen garsonun tepsisinden bir içecek alıp içti, yüzü değişti. Sıkıntıyla verdiği nefesle doğal afetin yıkıcı zararlarının can kaybına sebebiyet vermeyişine sevinen bir hali vardı. 

"Sen röportajda çıkıp sevgili olduğumuzu söylediğinde Blanco taklitini yaptı." Yüzümü buluşturdum. "Taklitini yapması bir yana çok kötüydü. Yani iyi ki kameranın arkasında, çünkü kesinlikle kameranın önünde bir kariyeri olamazdı."

Landing in London 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin