7. Happy Birthday

851 60 5
                                    

Başımı yasladığım koltuktan otobüsün hızla geçtiği yolun kenarındaki ormana, gözümün çektiği fotoğrafların oluşturduğu bir albümmüş gibi bakıyordum. Her fotoğraf öncekinden sadece birkaç milisaniye ilerideyken film şeridine düşen yansımalar halindeydi. Bazen kendimi başrolünü oynadığım bir tiyatroda hissediyordum. İzleyenlerin "şimdi ne yapacak?" diye merakla bekleyip soluklarını tuttukları bir oyunda. Çünkü tepkilerim, davranışlarım, kararlarım; nefesimi duyabilecekleri kadar yakın bir salonda, provasız bir tiyatrodaydım. Repliklerimi hatırlatan suflörlerin tek derdi ise salonun dolu olmasıydı. Kimi zaman bir kukla gibi hissediyordum kendimi. Başkalarının aşk hikayelerine uyan müzikler yaparken kendi kalbimin gül yaprakları gibi dökülmesine sebep oluyordum. Başkalarının gül dolu yolları, benim acımın eseriydi.

"Hey Haz? Dalmışsın yine. Winnie'ye sürpriz mi arıyordun?" Niall beni düşüncelerimden çekip çıkarmış bambaşka bir yere getirmişti. "Bu kadar zor olmasa gerek?" Ağzında geniş geniş çiğnediği sakızı ve tam aksi olduğunu bilmememe rağmen gösterdiği umursamaz bir rahatlığı vardı.

"Bu kez Jeremy'den yardım almayı düşünüyorum." diye fikrimi belirttim. Açıkçası turnedeyken kafam öylesine dolu oluyordu ki en ufak şey ekstra gibi geliyordu.

"İyi fikir. Sana güzel önerilerde bulunabilir." Niall cam kenarındaki ince çıkıntıda ritim tutmaya başladı. Sanırım yeni albüm için bir şeyler deniyordu. Onu kendi haline bırakıp ormanların yerini alan çalılıkları izlemeye koyuldum.

***

"Daha önce Winnie'ye çok sürpriz yaptım ama bu özel olmalı. Biliyorsun doğum günü." Yürüyerek telefonda konuşmayı seven biri olduğum için yerdeki desenlerle bir uyum içinde yürümeye çalışıyordum. Bir yandan da Jeremy'ye odaklanmıştım. Umarım güzel bir öneride bulunurdu.

"Anlıyorum haklısın. Yaseminle ilgili olabilir. Winner'ın parfümü bile yasemin kokar. Ayrıca son baharı çok sever."

Jeremy yardımcı olmak için uğraşsa da bu bilgilerle ne yapacağımı bilemiyordum. "Bu aralar hala New York'ta değil mi?"

Çalan kapıyı açtım, oda servisinin geçmesi için kenara çekildim. "Evet sanırım ormanda bir çekimi var, en son öyle demişti." Oda servisi çalışanına masayı işaret edip yemeği hazırlamasını bekledim. "Ormanda mı?"

Çabucak işini halleden çalışana sessizce teşekkür edip odadan çıkışını izledim. "Evet, senaryo gizli olduğu için söyleyemiyor."

Akşam yemeğime kısa bir bakış atıp Jeremy'e döndüm. "Evet, haklısın. Teşekkür ederim."

Telefonu kapattıktan sonra sürprizi kafamda evirip çevirirken yemeği nasıl yediğimi hatırlamadım bile.

***

"Bunu başına geçireceksin, taç gibi durmalı. Yüzünü kapatmasın sakın." Kuaföre bunu belki beşinci tekrarlayışımdı.

"Tamam Bay Styles. İlk dediğinizde de anlamıştım." Kuaför beni azarlayıp Winter'ın giyim - makyaj odasının olduğu konteynıra döndü. Ben de üstümü düzeltip yerime geçtim.

Turnenin Amerika ayağına gelmemizin verdiği kolaylıkla New York'a gelmek çocuk oyuncağı olmuştu. Yapımcıyı arayıp Winter'a çekimde beyaz bir elbise giydirmesini istemiştim. Süre olarak ise sadece bir saate razı olmuştu. Tüm ekip bundan haberdar iken Winter sadece çekime geldiğini sanıyordu. Paul da dahil herkes yanımdaydı ama ben heyecanlıydım. Orta yerde durup onu bekliyordum, elim ise sürekli sağ cebime gidiyordu. Ona yazdığım şiire. Umarım beğenirdi.

Winter'ın giydiği elbise kabarıktı, gelinliğe benziyordu. Yaseminlerle dolu tokası başında öyle güzel durmuştu ki nefesim kesilir gibi oldu. Yok denecek kadar az makyaj vardı yüzünde. Bana doğru yaklaştıkça vücudumdaki kan akışı yavaşlıyor gibi hissettim. Sanki biri tüm ağırlığımı almıştı.

Winnie hemen bana sarıldı. O şaşkınlığımı unutamıyorum. Karşımda en saf haliyle duran bu güzellik benim miydi? Boş zamanımda bir peri resmi çizmiştim de Tanrı pürüzleri düzeltip hayat mı vermişti ona? Kollarımı beline doladığımda en güzel rüyamı gördüğümü sandım. İçimdeki tüm iyi duygular bir olup ışıldıyordu sanki.

"Sevgilim bu ne hoş sürpriz?" Bir kadının en güzel olduğu an mutlu olduğu andır, sözü canlı bir şekilde karşımda duruyordu. Özenle çizilmiş yüzüne yayılan mutluluğun sebebi olduğumu bilmek kendimi kutsanmış gibi hissettirmişti.

Şaşkınlıkla elimi sol cebime atıp ince kutuyu Winnie'ye verdim. "Doğum günü hediyen."

Winter kutuyu açıp sonbahar yaprağı şeklindeki kolyeyi görünce çok sevindi. "Harry bu çok anlamlı. Kırmızı taşları da çok güzel, çok teşekkür ederim." Kolyeyi boynuna takınca eliyle dokundu, beğendiği belliydi.

O sırada Liam koluma vurdu. "Noldu Liam neden vurdun?"

Liam etrafa bakıp yarım ağızla "Şeyi unuttun." dedi.

Anlamayarak ona bakmayı sürdürdüm. "Neyi unuttum?"

Liam bozuntuya vermemeye çalışarak "Şeyi." diye tekrar etti.

"Neyi unuttum Liam, neden söz ediyorsun?" Şu anda neden böyle bir müdahalede bulunduğunu anlamıyordum.

Liam sesini yükseltti. "Şiiri unuttun seni aptal."

Gözlerim ve ağzım aynı anda açıldı. Şiiri okumak bir yana şiirin varlığını bile unutmuştum. Tabi ufak gülme ve kıkırdamaların da hedefiydim. Terlemiş elimi ceketime sildikten sonra cebimden katlanmış kağıdı çıkardım. Winter heyecanla bekliyordu.

Aslında pek beceremem söylemeyi

Yıkık döküktür çoğu zaman içim

Belki bir şarkıda bulurum kendimi

Her melodi bir duygu benim için

Gözlerimle ışıldayan ilk dize

Kalbine dokunan bir şiirin

Ustalaşmış sanatının belirtisiydi

Anlamaya bilgimin yetmediği

Aslında pek beceremem okumayı

Kalın kalın destanları, kitapları

Sadece bilirim şairlerin aşklarını

Ve bu aşka düşen ilk kişi olmadığımı

Sana bir şarkı yazdım söyledim

Sana bir melodi yaptım besteledim

Sana bir aşk verdim hissettim

Sen ise bana dünyaları verdin, gülümsettin.

Şiiri okuduktan sonra Winter'ın ağladığını gördüm. Sonrasında bana sıkıca sarıldı. Herkes bizi alkışlarken biz birbirimize sarılmış kavuşmamızı kutluyorduk. "Beğendin mi?" diye fısıldadım kulağına.

Biraz gevşeyip bana inanamayarak baktı. "Şair değilim, güzel olmayabilir."

Winter devamını getirmeme izin vermedi. "Kapa çeneni, çok özeldi." Sesi daha da kısılmıştı. "Seni hak etmek için ne yaptım?" Tekrar sarılmamız fazlasıyla güzeldi.

Kalan sürede pasta yedik, fotoğraf çektik. Az da olsa etrafımızdakilerle muhabbet ettik. Günün kızı olduğu için pek popülerdi ama bir kez olsun elimi bırakmadı. Bilinçaltımla baş başa olduğum kasvetli ortamdan çıkmış ve cennete gelmiştim sanki. Evet, sevgilim iyi ki doğmuştu.

***
Merhabalar.
Biliyorum, cok uzun bir ara oldu. Hepinizden teker teker Özür dilerim.
Fakat hastaydım ve acile gitmek zorunda kaldım. Daha yeni yeni iyileşiyorum.
Inanin yazmasam sizden daha kötü hissediyorum. Umarım hep benimle kalırsınız.
Hepinizi seviyorum.

Landing in London 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin