Winter'ın evi tamamen onu yansıtıyordu; sade ve şık. Hiçbir renk gözü yormuyordu, sadece açık tonlarda birkaç renk vardı zaten. Tamamen konforlu olsun diye yapılmış olduğuna yemin edebilirdim. Bu ev yeni başlangıçların olduğu bir yerdi. Winter eskiden yaşamış olduğu şehre dönmüş olabilirdi ama kalbinin bir kısmı burda değildi sanki. Buraya gönül rahatlığıyla yerleşmiş gibi durmuyordu.
"Dekorasyona hayran kaldın değil mi?" Sesinde bir mutluluk vardı. "Bir instagram hesabında görmüştüm ve hep böyle bir salonum olsun istemiştim. Babam hoş geldin hediyesi olarak yaptırmış." Bir yıl sürekli yoğun çalışıp sonunda terfi almış şirket çalışanı gibi mutluydu.
"Gerçekten çok güzel. Piyano da göz kamaştırıyor." Salonun kenarında durmasına rağmen dekorasyonun en önemli parçası gibi asilce selamlıyordu seyircilerini.
Canı sıkılır gibi yüzünü buruşturdu. "Malesef hakkını veremiyorum. Yoğun tempoda eve çok az uğruyorum ve piyanoyu pek çalamıyorum. Bu unutkanlığın acısı olarak çalacağım ilk parçada ruhum titreyecek, biliyorum."
Şakağına küçük bir öpücük bıraktım. "Kendini suçlama."
Bana sarıldığında içindeki özlemi hissedebiliyordum. Burada her ne kadar ailesiyle olsa da benim varlığımı arıyordu. Ona ne diyebilirdim ki? Ben de onun yokluğunda eriyordum.
"Sanırım ikimiz de çok acıktık." Anı yaşamaya karar vermiş gibi gülümsedi. "Şu eşyalarını yukarı koyalım da yemek yapalım."
Beraberce odasına çıkardığımız eşyaları bir köşeye koyduktan sonra ellerimizi yıkayıp aşağı indik.
"Sana köri soslu tavuk yapmak istiyorum." Gülümsemesi mutluluk saçarken onu izledim. "Sen de biber doğrarsan daha çabuk yeriz yakışıklı." deyip biberleri önüme bıraktı. Yanağıma öpücük kondurmayı da unutmamıştı.
Yıkadığı biberleri doğramaya başladığımda konuşmayı sürdürdü. "İlk başlarda ev arkadaşı almayı düşündüm. Ama sonra sınav zamanları çalışınca rahat hissettim. Hem çoğu kez evde olmuyorum. Geldiğimde konuşacak halim kalmıyor. Kendi düzenim de güzel. Başkasına uyum sağlamak için çok da doğru bir zaman değil."
"Yalnız hissetmiyor musun? Doğradıklarımı tabağa aktarırken son kırmızı biberi kestim.
"Ailem yanımda olduğu için bayağı bir ilgileniyorlar. Çekimden ve okuldan epey tanıdığım var." Tavukları tavada karıştırırken bana baktı. "Senin yokluğun beni zorluyor."
"Ben.." Sözümü başlamama izin vermeden kesti. "Hayır bunu çok düşündüm. Sen turnede olacağın için zaten ayrı olacaktık. Hem buraya gelmek senden ayrı olmak demek değil. Turnenin buradaki kısmında çok fazla olacağın için gelmem iyi bile oldu."
Winter bunları söylerken her kelimesine inanmak için uzun süre çaba harcadığı belliydi. Sanki bu konu aklına her geldiğinde zorlu bir iç çatışma yaşıyor ve sonunda kendine hak veriyordu. Bu çatışmayı defalarca yaşamasının sebebi ise haklı olmanın verdiği üzüntüydü. Belli ki haklı değil mutlu olmak istiyordu.
"Sanırım bu konu hakkında daha önce konuştuk. Ayrıca bu sonuçlanmış bir durum. Tekrar konuşsak da bir şey fark etmeyecek." Başıyla onayladı. Ama beklediği cevap bu değildi. Tatmin olmamış, yüzü gülmemişti.
Doğradığım biberleri ona uzattım. Bir müddet sonra yemeğimiz hazırdı. Amerikan tipi mutfağın gri, ışıldayacak derecede temiz masasında yemek yiyorduk.
"Bu yemek gerçekten enfes. Baharatı insanı hiç rahatsız etmiyor." Lezzetli yemeğin tadına varırken Winter'ın bu iltifattan hoşlandığı belli oluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Landing in London 2
FanfictionWinter ve Harry'nin büyük aşkı gerçekten güçlü mü? Ayrı kalarak sınavdan geçebilecekler mi? Mesafeler aşklarını kuvvetlendirecek mi? Yoksa yıkımlarına mı sebep olacak? Landing in London 1 hikayesinin devamıdır. İlkini okumadan ikincisine geçmemeniz...