11. Monarch

207 20 13
                                    

Hayata mürekkep dökmeli biraz. Tamamen renksiz, pürüzsüz bir çekicilik insanın öylesine başını döndürüyor ki onu kirletmeden duramıyoruz. Beyaz çekicidir, her an kirletilmeyi bekler. Beyaz cesarettir, kirlenmekten korkmaz. Çünkü çok iyi bildiği bir şey vardır ve bu onun kendine olan güveninin temelini oluşturur. Onu kirleten hangi renk olursa olsun zeminde beyaz olduğu sürece uyumlu sanatsallığın başyapıtı olacaktır.

Beyazı kirletme ihtiyacı öylesine büyümüştür ki pek çok yazarın ilham kaynağı boş bir sayfa olmuştur. O sayfa harfler, kelimeler, düzeltmeler ile bir karalama haline gelse de orijinal olması onu değerli kılar. Güzelleştirip devamında yeni sayfalar getirmesini sağlar.

Bir ressam tuvalini boyarken açısını hangi dönem, akım, tarz veya herhangi bir sanatsal şüpheyle konumlamdırırsa konumlandırsın onu tatmin eden ilk damlayla son darbe arasındaki hazdır. O hazdır onu iyi bir ressam yapan, onu sanat insanı diye adlandıran.

Bu düşüncelerle yaptırdığım ilk dövmeden sonra vücudumun aldığı şekle bakınca sanırım o pürüzsüzlüğü bozma konusunda pek de farklı değilim. İlk başlarda hoşuma giden birkaç şekil dediysem de devamında yaşanmışlıklarım, çeşitli kıvrımlarla vücudumun uygun yerlerinde arşivlendiler. Bu yoğun tempoda unutmak istemediğim her anım bir ayna gibi duruyor bedenimde. Aslında bunların hepsi anılardan oluşmuş bir zırh; kendimi korumaktan çok içinden çıkamadığım bir yapı.

Winter'la odamızda birbirimize sarıldığımızda parmaklarını dövmelerimde gezdirirken hissettiklerimdi bunlar. Kahvaltıdan sonra odamıza gelmiştik.

"Canın acımadı mı bunları yaptırırken?" Parmaklarıyla dövmelerimde bir keşfe çıkmıştı. Bedenimi çekici buluyordu bunı defalarca itiraf etmişti. Ama sanki şu an dövmelerimle daha çok ilgiliydi.

"Tabi ki acıdı bitanem. Ama ilk birkaç taneden sonra alıştım. Hatta bağımlılık yaptı." Ben konuşurken boynuma, omuzlarıma anlık öpücükler bırakıyordu. Her öpüşünde bir shot atıyor gibi vücudum sarhoş oluyordu sanki. İçinde aşkı beslediğin birine dokunmak öyle farklı bir histi ki öncesinde yaşadığım deneyimler bedenimi doyurmak için yaptığım zorunluluk gibiydi. İnsanın ruhu da dolmalıydı aslında; sevmekle, sevilmekle ve sevdiğin insana sahip olduğunda onu bırakmayacak kadar çok bağlı olmakla.

"Ben cesaret edemem sanırım. O makinenin sesi diş hekimlerinin kullandığı aletlerin sesine benziyor. Sesi, verdiği acıdan daha çok korkutucu." Nefesi boynumda bir rüzgarın başak tarlasınım üstünden geçmesi gibi bir etkiyle okşadı tenimi. "Hem bu güzel tene dövme yapacak kadar vicdansız olunabilir mi?"

Yüzümde bir gülümseme oluşmasına sebep oldu bu cümlesi. "Hiç meraklanma sevgilim. Sana da bir dövme yaptırdığımızda bu sorunun cevabını kendin bulacaksın."

Yaslandığı yerden birden çekilmesiyle vücudum anında soğudu. "Hayır hayatta olmaz. Ben korkarım yapamam. Daha neler." Bu küçükken bize aşı yapılmadan önceki surat ifadesinin aynısıydı. Kesinlikle gülümsememe engel olamamıştı.

"Ama düşünsene sevgilim eş dövme olacak. İkimizde de yan yana WH harfleri.

WHo? Winter ve Harry
WHen? Yağmurlu bir günde.
WHy? Benim doğum günümdü.
WHere? Londra'da saklı kalmış bir kafede.

Bu dövme ilişkimizin bir künyesi gibi olacak."

İlk başta kafası karışmış bir ifadeyle yüzüme baktı. Ama sonra anlamanın verdiği hazla gülümsedi. "Düşüncesi çok güzel, itiraf etmeliyim." Hâlâ şüpheleri vardı. "Senin vücudunun her yerinde dövme var. Nereye yaptıracaksın? Lütfen kalbimin üstüne deme bu çok banal."

Landing in London 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin