Winter'la beraber uçurumun kenarında durduğumuzda düşeceğimizi hesap etmek istememiştim. Ama işte beraber yuvarlanıyorduk. Kötü olan tek şey uçurumdan yuvarlanmak değildi, kötü olan her şeyin düzeleceği yerde berbat olması da değildi. Uçurumdan düşerken karın yağdığını bilmiyordum, üstelik uzun zamandır yağıyordu. Beraberce yuvarlanıyorduk ve gittikçe daha soğuk oluyordu, onu yitirmiştim karın içinde bir yerlerde. Sonunda büyük bir gürültüyle düştüğümde her yerde sadece parlayan beyaz vardı. Ellerimle kazıp onu bulmaya çalıştım ama ses yoktu, ondan bir iz bile yoktu. Kendim çıkmaya çalıştığımda ise acaba yukarı doğru mu kazıyordum yoksa kara daha çok mu saplanıyordum hiçbir fikrim yoktu. Ben bu döngüde yorgunluktan düşüp donarak ölmemek için dua ediyordum.
Uzun zamandır kafama takılan detayı Theo halletmişti. Eski evim duruyordu ama yeni bir yere geçmiştim. Böylesi daha iyi gelmişti. Film çekimleri, albüm kayıtları ve tur için Amerika'da epey bulunduysam da benim evim İngiltere'ydi. Başka yerlerde sevdiğim başka şeyler olabilirdi. Ama burası benimdi, ben buraya aittim. Güneşli havalar içimi ısıtabilirdi, güzel anılar yaratabilirdi ama ben soğuktan şikayetçi değildim. Burasıydı evim, burasıydı ailem, yaşam alanım.
Taşınırken Winter'ın kıyafetlerini de getirmiştim. Neden bilmiyorum onunla olan anılarıma katlanamıyorken onun kıyafetlerinden kopamıyordum. Hatta bir iki gösteride onun bol kazaklarından giymiştim. Anında yayılmıştı tabi herkes biliyordu benim olmadıklarını.
Onu hala seviyor muydum? Başkalarına ona ne kadar aşık olduğumu bastıra bastıra söylediysem de bundan emin değildim. Kendi içimde hiçbir şeyle yüzleşmeye hazır değildim. Hala da onu o evde dört erkekle üstünde sadece tek parça gecelikle bıraktığım görüntüyü düşündükçe aklımdan silmek için dişlerimi sıkıyor başka bir şey düşünmek için saniyelerce gözlerimi açmıyordum. Kalbim o görüntüde hala tekliyordu ve ben o sabahı hatırladıkça düşüp bayılacak gibi oluyordum.
Winter ilişkimizin bittiğiniz dair herhangi bir açıklama falan yapmamıştı. Sosyal medya profiline girmiyordu, epeydir hem de. O evden çıkıp kendi evine gittiğine dair bir görüntü bulabildim. Onu bıraktıktan birkaç gün sonra Robert ile beraber gelmişlerdi. Neyse ki üstünde bir kazak bir pantolon vardı.
Robert. Cole'nin dedikleri kulağımda çınlıyordu. "Beraber nasıl uyumlular nasıl güzeller" ona neydi ya? Ona mı kalmıştı ilişkimize yorum yapmak? Onu ne ilgilendiriyordu ona ne oluyordu? Aşırı bozmuştu beni. Benimle bir çocuk gibi oynamıştı. Bana salak demişti. Bir bakıma haklıydı da. Elimdeki, kalbimdeki, ruhumdaki kadını, hayatımın aşkını yanımda tutamamıştım. Mahvedip toparlayamamıştım. Ne yapacağımı bilemez haldeydim.
****
Helix Restorana geldiğimde güneş batmak üzereydi, manzara pek şahaneydi doğrusu. Lewis ile buluşacaktık, önemli demeseydi hayatta gelmeyeceğim bir dönemdeydim açıkçası. Beklerken beyaz şarabımı yudumlayıp manzaraya baktım.
"Harry. Beklettiğim için üzgünüm derdim ama ben erken geldim sen epey erken gelmişsin. Ne diyeceğimi bilemedim." Kıpkırmızı yanaklarıyla buraya kadar koşmuş gibi görünüyordu.
"Evet boş vaktim vardı, soğukta gezmek yerine buraya geleyim dedim." Küçük bir sarılmanın ardından karşımdaki yerine oturdu.
"Soğukta gezmek mi yoksa paparazzilerden kaçmak için mi bilemiyorum ben."
"O da var tabi."
"Bence sıcak bir akşam yemeği yiyelim, merak etme uzun tutmayız." Sayfaya bakıp hemen sipariş verdi ben de aynısını yaptım. "Biliyorum buraya gönüllü gelmedin ama sana harika bir teklifim var."
Bu şaşırtıcıydı zira kendisinden düet fikri beklemiyordum. Kaldı ki bir erkekle düet yapmak da istemiyordum. One Direction'da yeteri kadar söylemiştim zaten. "Nedir?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Landing in London 2
FanfictionWinter ve Harry'nin büyük aşkı gerçekten güçlü mü? Ayrı kalarak sınavdan geçebilecekler mi? Mesafeler aşklarını kuvvetlendirecek mi? Yoksa yıkımlarına mı sebep olacak? Landing in London 1 hikayesinin devamıdır. İlkini okumadan ikincisine geçmemeniz...