22. Update

21 4 0
                                    

Son olanların ardından yaşananlar konusunda seri bir güncelleme yaşadım diyebilirim.  Çünkü bu olayların hepsi oldu ve ben sadece dışarıdan izledim. Ne hissettiğim konusunda ise sanki sonunda klasik müzik konserini sevmişim de piyanistin hayatı sorgulayacağı tutmuştu. Orkestra buruk bir melodiyle tamamlanmayı bekliyordu. Piyanist geldiğinde ise ben çoktan çıkış kapısına ulaşmıştım.

Winter şaşırtıcı bir kararla Londra'ya taşınınca ben arkasından gidememiştim.  Hem işim vardı, albüm ve konserlerim, hem de gitmeye çok da gönüllü değildim.  Gidince ne diyecektim? Hangi konuşmamız düzgün bitmişti ki son zamanlarda?

Ben gitmemiştim ama o bir kez New York'a döndü. Jeremy ve Cadee'nin düğünü için. Ben tabii ki çağrılmamıştım. Zaten ilişkimizi desteklemeyen adamın beni çağırmasını beklemiyordum. Tüm fotoğraflar sosyal medyadaydı. Winter onur nedimesi olmuştu ve tek kelimeyle şahane görünüyordu. Ona Robert eşlik ediyordu. Sebebini bilmiyorum ama gayet uyumlu giyinmişlerdi ve aşırı samimilerdi. Onları öyle görmek karnıma kramplar girmesine sebep olmuştu. Üstelik İngiltere'ye beraber dönmüşlerdi.

Winter bir kez Oscar'a aday oldu. Oraya da Robert ile gitti. Zaten Oscar Blanco filminde yer alması herkeste bu beklenti yaratmasına sebep olmuştu. Sonuçta ödülü alamadı ama Oscar Blanco en iyi yönetmen ödülünü aldı. Bütün gece yine muhteşem görünen sevdiğim kadın tüm bakışların üstüne toplanmasına aldırmadan tebrik etmişti ünlü yönetmeni.

Onu aramayı denedim ancak ulaşamadım. Numarasını değiştirmişti ve yenisini bana vermemişti. Ben de onu görme işini Londra'ya gittiğim zamana bırakmıştım. Damien'in Theo'ya dediğine göre Winter benimle görüşmek istemiyordu ve daha fazla bu çaba içerisinde olmamın bir faydası yoktu.

Onca şeye rağmen Winter dövmesini sildirmemişti. Beni sosyal medyada hala takip ediyordu ve fotoğraflarımız olduğu gibi duruyordu. Yani ben dahil hiçkimse ilişkimizin ne noktada olduğunu bilmiyordu.  

Londra'ya döndüğümde onu görmeye hazır olmadığımı anladım. Hem benimle konuşacağını kim söylemişti ki? Eve gittiğimde eşyalarımı yerleştirerek vakit öldürmeye çalıştım. Her yerde onun izleri vardı. Dolabımda kıyafetleri, mutfağımda hemen her yerde soluklanan anıları ve bahçemde ona yazdığım şarkı vardı. Eve sığamayınca kendimi dışarı attım. Winter ile tanıştığımız o kafeye gittim. Ancak yerinde yeller esiyordu. İkinci el eşya satan bir dükkana dönüşmüştü. İçimdeki kırık hisler tamamlanmayı beklerken paramparça olmuştu. Gözlerimden bir damla yaş akmasına engel olamadım.  Sanki yaşadığım her şey bir kitabın içinde sonsuzluğa gömülüyordu ve ben insanların indirimdeyken bile almadığı o niteliksiz romanlardan birine dönüşmüştüm. Canım yandı. Bu his kelimelerle veya müzikle tanımlayabileceğim bir şey değildi ve bu beni tüketmişti.

Hiçbir şey düşünmeden Winter'ın evine gittim. Orta yaşlı bir hanım çıkarken yakaladım ve içeri girmek istedim. İtiraz etti ama sonunda inadını kırabildim ve içeri girmeyi başardım.

Evi beyaz, bej, ekru gibi tonlardaydı. Lüks bir dergiden koparılmış konforlu olsun diye değiştirilmiş bir fotoğraf gibiydi. Evin içinde adımlayınca Winter'ı bulamadım. Oturma odasında değildi. Mutfakta yoktu. Kütüphanede değildi. Bir üst kata çıkınca pencerenin önünde otururken buldum onu. Uzun ekru örme bir kazak giymişti ve dizlerinin üstüne kadar gelen peluş bir çorabı vardı. Dışarıda yağan yağmuru izliyordu. Elinde tuttuğu kahve fincanından çıkan dumanlar camın buğusunu siliyordu. Onu uzaktan izlemeyi bile özlemiştim. Saçları uzamıştı. Yanımda uyurken dokunmadan duramadığım saçları. Orada öyle duramazdım. Geçip pencere önünde yaptığı oturma yerinde karşısında oturdum.  O zaman yanındaki kitabı fark ettim. Tüylü bir ayraç ile duruyordu, sonlarına gelmişti. Yüzü ifadesizdi ama kilo vermişti bu fark ediliyordu.

Landing in London 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin