SEKİZ AY SONRA
Bir sabah uyandığımda artık hepsi geçecekti, geçmiş olması gerekiyordu. Fakat sabah Londra'da uyandığımda artık bambaşka hisler vardı içimde. Aklım hala aylar öncesinde mektupları bıraktığım anda kalmıştı. Ben dijital çağda eserlerimi daktiloda dikte etmekte direnen o yaşlı yazarın ruhuna bürünmüştüm. Kimse beni çocuk kalmakla suçlayamazdı. Hiç kimse bana birkaç hatam üzerinden ahkam kesemezdi. Ben bile kendi ruhumu bir okyanusta tek başıma açıldığım gemimde keşfediyorsam bana karadan bakıp risksiz hayatından konuşan insanlar içi boş yorumlar yapmazdı. Yaş değildi insanı olgunlaştıran, yaşadıklarıydı. Buna itiraz eden ise hiç riske girmeyen, hiç hata yapmayan, yani yaşamayan sadece nefes alan o insanlardı. Rakamlar onların olsundu ben kelimelerimle kocaman bir dalgaydım, onlarsa kumsaldaki kum taneleri...
Los Angeles'ta albümü yazdığım zamanlar, Winter'ın sürpriz yapıp geldiği o birkaç hafta ve en son neredeyse tüm kariyerimi yok edecek olan o olaylar derken sadece çılgınlık derecesindeydim ve artık o şehre sığmaz olmuştum. Bir daha da orada ilham bulabilir miyim, hiç sanmıyorum.
New York ise benim için azılı düşmandı. Londra'dan daha soğuktu. Mimarisi de öyleydi şehir de soğuktu. Mesafelerin insanlarıydı onlar. Bir araba yolculuğundan zevk almayan, üstünlüğünü kabul ettirmeye çalışan insan kalabalığıydı. Sevgilimi benden alan şehirdi orası, hiçbir zaman Winter olmadan düşünemediğim ve belki de en kötü anılarımın olduğu yerdi. Orada konser vermek bile içimi acıtıyordu.
Londra... Bu şehir benim evimdi. İyisiyle kötüsüyle ve aşkla yaşayabildiğim tek şehirdi. Burada kendimi bulabilmiştim, dağılmıştım, savrulmuştum ve bir şekilde toparlıyordum. Bu şehirde yaşıyordum, başka yerlerde hep misafirdim.
Aradan geçen o koca sekiz ayda hafifleyeceğimi sanmıştım ama her şeyi daha net görebiliyordum. Winter'a sandığımdan daha çok aşıktım. Üstelik kendisi dahil herkes beni uyarmıştı ve ben dinlememiştim. Sadece burnumun dikine gitmiş, başıma gelen en güzel şeyi kaybetmiştim. Ben en kaybolduğum zamanda onunla tanışmıştım ve her şey güzelleşmişti. Fark etmediğim şey ise kötü her anımda ona sarılmıştım. Grup dağıldığında bile Winter beni toparlamıştı ve bu sarsıntıyı daha hafif atlatmam için çabalamıştı. Beni o elit, kibar, büyülü dünyasına çekmişti. Şimdi ise sadece uzaktan yıldızları izleyen biri olarak duruyordum.
Mektupları okuduğunu biliyordum, ancak bana tek kelime yazmamıştı. Mesaj atmamıştı, aramamıştı veya en ufak iletişim kurmamıştı. Ertesi gün sosyal medyadan tüm resimlerimizi silmiş ve bir açıklama yayınlamıştı.
"Harry ile aramızdaki ilişki yıllar öncesinde bitmesine rağmen defalarca kurtarmak için çabaladık. Aşkımızın her şeyin üstesinden geleceğinden çok emindik ancak hayat bize çok acımasızca aşkın tek başına yeterli olmadığını gösterdi. Zaten sonunda anladık ki aramızdaki aşk, bağ, sevgi düşündüğümüz kadar çok değilmiş. Sonuçda ikimize de acı verse de çırpındıkça battığımızı kabullenerek artık yollarımızı tamamen ayırmak konusunda anlaştık.
Harry benim hayatımdaki en özel ilişkiydi, bana yaşattıkları ve öğrettiklerini asla inkar edemem. Onunla olgunlaştım, onunla kendimi keşfettim ve onunla gördüm hayatı. Beni güçlendirdi ve karakterimin gelişmesinde büyük rol oynadı. Ancak artık hikayelerimizdeki rollerimiz burada sonlanıyor.
İlişkilerin başlamasının kadar bitmesinin de doğal olduğu gerçeğinden yola çıkarak bize bu dönemde anlayış göstermenizi rica ederiz. Teşekkürler.
Winter Hughes."
Bana hiç sormadan yazmıştı hepsini. Ama haklıydı, her cümlede. O yüzden belki de yapmamam gereken bir şeyi yaptım ve hikayesini paylaştım. Böylece tüm dünya bittiğimizi öğrendi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Landing in London 2
FanfictionWinter ve Harry'nin büyük aşkı gerçekten güçlü mü? Ayrı kalarak sınavdan geçebilecekler mi? Mesafeler aşklarını kuvvetlendirecek mi? Yoksa yıkımlarına mı sebep olacak? Landing in London 1 hikayesinin devamıdır. İlkini okumadan ikincisine geçmemeniz...