24. The Aviary

27 1 0
                                    

Herkes düşünmek için yürümenin iyi geldiğini söyler. Oysa bence uzun yola çıkmak daha etkili. Özellikle de İngiltere'nin muhteşem doğa manzarasına bakıp huzurla genelde boş olan yollarda ilerlemek insanı inanılmaz rahatlatıyor. Alabildiğine yeşil doğa, arada sırada gördüğümüz o güzel kır evleri, bahçeleriyle ilgilenen insanlar ve küçük kasabaların sıcak sevimli kahve dükkanları. Bu saydıklarım kimi iyileştirmez ki?

Winter ile konuşmamızın ardından onda kalmıştım. Ondaki kıyafetlerimi giyince kalmam sorun olmadı. Kararıyla ilgili konuşmak istemiyordu, her ne kadar istemesem de kabul etmek zorundaydım; o kararın en büyük sebebi bendim. Henüz bununla ilgili kavga edemezdim. Onu uzun zaman sonra ilk defa görmüştüm ve kavga etmek yerine ona olan özlemim bitsin istiyordum. O sebeple biraz yalnız kalabileceğimiz bir yere The Cotswolds'a gitmeye karar vermiştik. Bir hafta orada kalacaktık. Daha önce hiç tatil yapamamıştık hem bizim için de iyi olurdu. İki kişi için bir yer baktık ama en sonunda sekiz kişilik bir ev bulduk ve onu tutmak zorunda kaldık.

Arabadan inip içeri girdiğimizde bizi sıcak bir hava karşıladı. Ev çok güzeldi, bir hafta için de çok uygundu. Winter'ın hazırladığı sandviçler ile biraz içecek çıkardık. Hiç konuşmadan yedik beraber. Aramızdaki suskunluk büyüyordu.

"Sırtına ne oldu?"

"Hmm? Anlamadım ne olmuş?"

"İkide bir doğruluyorsun bir sorun var gibi." Son lokmamı çiğniyordum.

"Arabada oldu sanırım uzun süre oturmaktan." Tekrar küçük bir ses çıkardı, canı yanıyordu belli.

"Gel." Yiyeceğini masaya koyup elinden tuttum onu. Sonra da büyük yatak odasına götürdüm. Kazağını çıkardım. Altına siyah atlet ve sütyen giymişti. Çıkarmak için hamle yapınca durdurdu beni.

"Sevişince geçmeyecek."

Bu cümlesi ilişkimizin ilk zamanlarını hatırlattı bana. Elimde olmadan gülümsedim. "Biliyorum. Sırtına kremle masaj yapacağım. Merak etme ağrı kesici krem."

Utanarak gülümsedi. "Özür dilerim ben aramızdaki sorun..."

Sözünü kestim. "Düşünme bunları. Hadi sen çıkar ben çantamdan kremi çıkarayım."

Her zaman yanımda bulunan ilaç çantamdan ağrı kesici kremi çıkardım. Geldiğimde neredeyse tamamen soyunmuş yüz üstü yatıyordu. Ben de onun kadar soyunup yatağın üstünde yerimi aldım ve kremi sürmeye başladım. İlk temasta ürperdi ama sonra iyi geldiğini hissedebiliyordum. Bir süre sonra çıkardığı seslerden uyuduğunu anladım. Onu yatağın içine girmeye ikna edemezdim o yüzden başka yataktan battaniye getirip üstüne örttüm. Ben de yanına uzandım, bir süre sonra uyuyakalmışım.

*

Uyandığımda hava kararmıştı. Odada minik birkaç lamba yanıyordu. Uyuduğumuzda aramızda epey bir boşluk vardı. Oysa şimdi birbirimize sarılmıştık. Üstelik ikimiz de tamamen çıplaktık. Aramızda bir şey geçtiyse de tek saniyesini hatırlamıyordum, yorgunluktan bayılmıştım resmen.

"Sevişince geçmeyecek demiştin." Winter da uyanmış bana bakıyordu.

"Hala aynı şeyi söylüyorum. Geçti ama kremin etkisi.." dedi gülümseyerek. "Uyumak da iyi geldi."

"O zaman ikimiz de neden çıplak ve böylesine sarılmış durumdayız? Açıkçası aklıma başka bir şey gelmiyor."

"Tamam elim rahat durmamış olabilir ama bir şey yapmadık." Dudağıma uzun Ocak bir öpücük bıraktı.

Ona karşı koyamazdım. Hem neden böyle bir çaba içerisine girseydim ki? Ne gerek vardı ki? Halimden gayet memnundum.

**

Landing in London 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin