28.Marry Me

28 3 0
                                    

"Tebrikler, şarkın filmde yer alacak. Blanco uygun bir sahne bulacağından emin. Şarkıyı ben de beğendim, yeteneklisin." Yüzünde hiçbir ifade yoktu. Mesela beni övüyor muydu dalga mı geçiyordu hiçbir fikrim yoktu. Öyle deneyimliydi ki beni tek hamlede bitirecek gibi hissettiriyordu.

"Teşekkür ederim. Beğenmenize sevindim." Gülümsememiştim, o adamı görünce içimden gülmek gelmiyordu.

"Yalnız merak ediyorum şarkının en iyi yerinde onların yakınlaştığı bir sahne konulursa ne yapacaksın? Yani sonuçta onların aşkının orta yerinde olacak."

"Hala anlamıyorum benim ilişkim seni, Blanco'yu neden ilgilendiriyor? Damien'i anlarım, Robert da çok belli aşık benim sevgilime. Ama İnan ikinizi anlayamıyorum. Sebebiniz nedir? Neden onun hayatına bu kadar ilgilisiniz?"

"Çocukken bu işin içine girdin, hiç büyümedin hala çocuk kaldın Harry. Aşık olmaktan değil seninki, hala yetişkin zihnine gelemedin. Yaptığın hataların birçoğundan dönebilirdin. Kendi ellerinle aşık olduğun kadını başka adama ittin. Sonra da hiçbir şey olmamış gibi devam ediyorsun. Onun hayatıyla neden bu kadar ilgili olduğuma gelince ise korkma ben de aşık falan değilim ona. İlk filminde bu işe devam etmeyecek gibiydi. Ama sonra harika işler yaptı. Ben de bu yetenek kaybolmasın istiyorum. Sen ise onu sürekli uçuruma sürüklüyorsun."

"Ona aşık olduğunu falan düşünmedim zaten. Ama bir konuda yanılıyorsun. Ben hata yapmış olabilirim yine de onu ilk tanıştığımız günkü gibi seviyorum ve İnan bana o kimsenin olmayacak. Çünkü kalbi hala benim için atıyor."

"Yerinde olsam bu kadar emin olmazdım. Çünkü konuşmalarına bakıyorum da sürekli onu sevdiğini ona aşık olduğunu söylüyorsun ama şunu çok iyi biliyorum ki bir insan sadece inanmak istediği şeyleri sürekli tekrarlar. Var olan şeylerin dillendirilmeye ihtiyacı yoktur."

Nutkum tutuldu. Bu adam insanlarla oynamayı çok iyi biliyordu. Beni sadece laflarıyla yenmemiş ayrıca hissettirdikleriyle de almak bullak etmişti. Cevap vermeden ayrıldım oradan.

****

Winter ben beceremeyince benimle beraber canlı yayına çıkmayı istemişti. Ne konuşacaktık bilmiyordum. Ben kendimle alakalı sorulara cevap verecektim, hassas sorular onun olacaktı. Bunu neden yapıyorduk hiçbir fikrim yoktu. Sonuçta bu film için Robert ile beraber katılmaları istenen pek çok yer vardı. Oysa o benimle çıkmayı istemişti. Ben ise ona karşı karmakarışıktım. Cebimde onun için aldığım yüzükle beraber oradan oraya kar fırtınasındaki gibi savruluyordum. Ona sormaya cesaret edememiştim, ilişkimiz neredeydi bilmiyordum. Bana ne cevap vereceğini kestiremiyordum. Ailesi, arkadaşları hepsi bana karşıydı. İçinden çıkamıyordum.

Canlı yayın başlayınca midem düğüm düğüm oldu. Sorulan sorulara önceden hazırlanmış yanıtlar verdim. Kimse bana iyi oyuncu olduğumu söylemesin, gayet de içten konuşuyordum. Halbuki orada olma isteğim yoktu. Ben kocaman bir buluta asılıp bu dünyaya ara vermek istiyordum. Bu yaşam beni gittikçe daha çok içine çekiyordu. Sunucunun sesine kulak kabarttım.

"Bir ara ayrıldığınıza dair söylemler duyduk, yine de sosyal medyada fotoğraf silmediniz ve görüyorum ki hala berabersiniz. Ayrılık iddiaları ne kadar doğru?"

Winter konuşmaya başladı. "Her ilişkide gelgitler olur, bizim de oldu. İletişim kuramadığımız, birbirimize zaman ayıramadığımız dönemler tabii ki normal. Ancak bunlar sevgimizin yanında çok küçük şeyler." Nasıl bu kadar rahat özetliyordu? Görüşmediğimiz zamanlar, benim neredeyse yok oluşum, onun Robert ile her yerde olması, Eva, sabah ilişkimizi bitirip beni evden kovuşu, Robert'ın da ona aşık olduğu gerçeği... Hepsi birer uçurumdu. O ise bunlardan gelgitler diye söz ediyordu. Eninde sonunda elimizde kalan birkaç cümleydi işte. Oysa ben kendi içimde o cümlelerle boğuşuyordum, nefes alamıyordum. Sadece büyük harfler vardı artık, sabahın beşinde açılan hareketli bir müzik gibi başımı ağrıtıyordu. Bunlar birkaç cümle falan değildi.

Sırf insanlar okumaktan aciz diye uzun cümleleri kısaltmak ne zamandan beri sanat olmuştu? İnsanı bir duruma getiren onca şey ne zamandan beri alelade birkaç kelimeyle özetleniyordu? Kalın olduğu için satılamayan kitaplar neden yeniden düzenlenip kısaltılıyordu? Çıkarılan Metin gerçekten anlam akışını mı bozuyordu, gereksiz miydi onca cümleler sayfalar belki de bölümler, kime göre kısalınca daha güzeldi, nasıl bir edebi celladın işiydi onca sayfayı yok etmek? Apaydınlık bir günde kapkara hissedebiliyordu insan, yağmurda yanabiliyor, buzda güneşlenebiliyordu ama bu noktaya gelirken yaşadıkları sadece birkaç cümleydi işte.

Kimsenin uzun cümlelere tahammülü yoktu, içeriğine bakmaksızın uzun uzun konuşan insanlara da öyle. Yine aynı şekilde uzun zaman alan dileklere de sabrı yoktu kimsenin, uzun mesafeler ise hep dayanılmazdı. Uzun süren ilişkiler hep bir sır, uzun yolculuklar ayakta bir nasır, uzun metrajlı filmler ise sadece bir hatırdı artık.

Her şeyi kısaltarak ömrünü de kısaltıyordu insanoğlu. Bunu ise sadece ölmeden önce hayatının özeti gözlerinin önünden geçerken fark ediyordu.

Herkesin bana baktığını fark ettim. Ben epeydir kopmuştum olaydan, ne konuştuklarını bilmiyordum. "Harry sanırım burada değil." Sunucuya herkes gülerken Winter da bana iyi misin dercesine bakıyordu.

"Sevgilimi izleyince dalıyorum böyle." Diye bir cümle çıktı ağzımdan. Tabi ki herkesin hoşuna gitmişti ama Winter'ın yüzü hafif kızarmıştı. O an anladım bana ne diğerlerinden biz aşıktık birbirimize. Evet sorunlarımız vardı ama çözülürdü ki. Bizim ilişkimizi bizden başkası bilemezdi.

"Başka bir şey daha söyleyecek gibisin." Bu durumdan faydalanmak istediği ne belliydi.

"Aslında bir şey söylemek değil de sormak istiyorum daha çok." Yerimden kalkıp Winter'ın önünde diz çöktüm. Cebimden yüzüğü çıkardım. "Benimle evlenir misin Winnie?"

Landing in London 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin