Heybeliada'nın güzel deniz manzarasına nazır parklarından birindeki küçük kamelya, açık havaya ve çevresindeki güzel görüntüye rağmen an itibariyle genç kıza dar geliyordu.Bir saatten uzun süren ve kızın sinirden kendi kendine delirdiği, onun deyimiyle uyuz solistin ise eğlenen bakışlarla onu izlediği tekne yolculuğunun ardından adanın iskelesine yanaşmışlar ve yine kız daha bir şey söylemeye bile fırsat bulamadan kendilerini burada bulmuşlardı.
Zira iskeleden aşağı adım attıkları gibi, o mavi gözlü uyuz yine bileğini yakalamış ve buraya doğru yürümeye başlarken onu da peşi sıra sürüklemişti.
Sanki kızın bir kere konuşmaya başladığında susmayacağını düşünüyordu ya da kafasında bütün konuşmayı planlamıştı da ona göre hareket ediyordu...
Neyse ki etraf fazla kalabalık sayılmazdı. Cumartesi ya da pazar günü olsa daha yoğun olurdu muhtemelen ama hafta içi olduğu için İstanbul'a göre çok daha sakindi ortalık.
Günde iki kere doğruyu gösteren bozuk saat hesabı, mantıklı bir plan olmuştu maviş solistin burayı akıl etmesi.
Ama son beş dakikadır oturdukları kamelyaya hakim olan sessizlik, zaten oynamış olan sinirlerinin daha da yıpranmasına sebep oluyordu!
Bu herif ne ara ve nasıl anlamıştı onun kim olduğunu? Ne zamandan beri gerçeği biliyordu?
Daha da önemlisi; gerçeği anlamasına rağmen ne diye, hangi akla hizmetle ona karşı salağı oynamak gibi bir işe kalkışmıştı? Neyin kafasını yaşıyordu?
"Artık gevrek gevrek sırıtmayı bir kenara bırakıp konuşmaya başlayacak mısın?"
Sessizliğe dayanamayınca en sonunda konuşan taraf o oldu ve aklındaki soruları birleştirip ardı ardına sıraladı.
"Yoksa faytonculardan birinden atları rica edip seni çiftelemelerini sağlayayım mı? Ha solist? Hangisini tercih edersin?"
Aklına o anda gelmiş olan bu fikir, kulağa hiç de fena gelmiyordu açıkçası.
"Önce iyice soğumadan kahveni ve limonlu tatlını al istersen Lilya. Yüz ifadenden bile belli olan sinirlerin biraz yatışır belki."
Kızın gerginliğinin aksine genç adam gayet sakin bir şekilde cevap verdi ve buluştuklarından beri elinde olan karton torbaları açıp iki tane kahve bardağıyla paketlenmiş tatlıları masaya çıkarttı.
Kız ise bu hamleye karşın keskin bakışlarını onun yüzünden ayırmazken soğumuş kahvesinden büyük bir yudumun boğazından aşağı kaymasına izin verdi ve sonrasında da paketi açıp içimdeki tatlıdan hırsla bir parça aldı.
Şu an değil bir paketi, bütün bir pastaneyi yese yine de iflah olmazdı!
"Sen karşımda böyle, kahvede çift okeye dönen dayılar gibi sırıta sırıta otururken beni uzaylılar gelse bile sakin tutamaz solist. O yüzden kendi can sağlığın için konuş artık!"
Kızın, sinirli çıkan sesine tezatlık oluşturacak yüz ifadesinin şirinliği genç adamın gülmek istemesine sebep olurken kendini tuttu.
Aradan geçen yıllarda değişmeyen şeylerden biri de kızın sinirlendiğinde yüzünün aldığı ifadeydi. Kendisi; sinirli ve korkutucu durduğunu düşünse de ona ezelden beri komik, hatta şirin gelirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LİLYA || texting
Teen FictionBilinmeyen: Pardon canım bir şey soracağım. Bilinmeyen: Ayıptır sorması biraz insafız mısın? Bilinmeyen: O nasıl bir fizik o nasıl bir endamdır? Bilinmeyen: Hatta bence Allahsızsın. Bilinmeyen: Sahnede kendini öyle bir kapatıyorsun ki şarkılara...