Merhaba birtanem..bugün eski Arsen ve Mizra aynı gözlerle, aynı hislerle ve aynı kalplerle sizin yanınızda.Lütfen onlara yer açın..sizi çokça özlediler.Buraya bölüm şarkısı yazacaktım, ama bu bölüm sizin belirlemenizi istiyorum bunu.
Bölümü okuduktan sonra buraya geri dönün, ve size hissettirdiği ve aklınıza getiren şarkıyı yazın.
Hepsini dinleyeceğim, onlar da dinleyecek.Lütfen bunu unutmayın.
Sizi seviyorum, çokça özlemden sonra iyiki geldik.
52. BÖLÜM:AVUCA SIĞAN, GALAKSİLER KADAR
Bazen, bazı şeylerin büyüklüğüyle yeni bir evren yaratılsa; içi doldurulabilirdi lakin aynı zamanda o şey o kadar küçük yer kaplardı ki, minicik bir avuca sığar; yaşamamız için bize yeten yumruğumuz kadar kalbimize ise sığmazdı.
İçim kanamıyordu ama elime diken değse bile oradan akacak şey yine kan olurdu.Bu çok garipti, o kan eğer minicik kılcallardan geçmez ve her bir hücreme ulaşmazsa ölürdüm, ama o kanın akışı ve içindekiler zehrim de olabilirdi, zehirleseydi derdim bazen, Tanrı'nın duymayacağını bile bile.
Zehirlesin ve beni bir an önce öldürsün beni.
O çilekleri yediğimde damarlarımda dolanan kan artık zehirdi.Geçtiği yerleri yakmıyordu, bir asit gibi geçtiği yerleri eritiyordu ama bana o kanı veren zalim, karşımda hissizce o halimi izliyordu.
"Çilek,"elindeki kıpkırmızıydı, ağzımdan akan metal tadındaki ve tişörtüme damladığında izini bırakacağına şüphem olmayan kanıma benziyordu rengi."Minik kızım, güzelliğin beni bile etkiliyor ama sen onu kullanmayı bilmiyorsun, tıpkı bu çilek gibi olmalıydın.Eşsiz ve yenilesi, fakat içine giren insanın sonu olabilecek kadar acımasız."
Elindeki çileği avucu içine aldı ve sıktı, şimdi annemin tişörtü de kıpkırmızıydı fakat, onun kırmızılığı cenneti vaadederken, benimkisi soğuk bir cehennem katıydı.Cehennem şimdi bir buz parçasıydı ve yakıcı etkisi ateşinden değil, buzundandı.
"Ne-neden?"diyebildim sadece, ağzımdaki metalik tat midemi bulandırmaya başlamıştı, kan kusmak ilk defa duygularımı biraz da olsa ifade ettirebilecek gibi hissettiğimden, içimdeki hafiflemişlik ve ferahlık hissi beni bile ürpertti."Beni sen doğurdun?"ağzımdaki kanı tükürdüm.Öleceksem neden bu en başında olmadı?"
"Sen bana gönderildin,"bunu derken aynı zamanda kendisini gösterdi,oysa görmek bile zulümdü ama bunu biliyor olması beni çaresizliğe sürükleyen tek şeydi."Seninle her şeyi yapabilirim.Benim küçükken hiç oyuncağım olmadı Arsen.."lafına devam edecek gibi durdu, yüzünde şeytani bir parıltı vardı."Sonra sen doğdun."
Bu korkunçtu.Beni oyuncağı gibi görüyordu.Bir oyuncağa verilen sevgi de, tıpkı kendisi gibi sahte olurdu.Ve yerine bir başkası geldiğinde, o oyuncağın kalpteki yeri artık sevgi ve ilgi değil, nefret ve kokuşmuş çöp konteynırlarıydı.
"Umarım bir gün tüm bu karanlığın karşına geçer,"ona baştan aşağı baktım.Bugün karşısındaki on beş yaşım, ilk kez büyüdü ve bunu ona gösterdi.Bu onu bile şok etti."O zaman Tanrı bile seni göremeyecek kadar içine alacak seni o karanlık.On beşimde, ölüme beş kala bile bunu görebilecek kadar aydınlığım anne.Üzgünüm, oyuncağın değil; oyunundaki kazananım."
"Öyleyse ölüm sayesinde kazanacaksın?"kaşları havaya kalktı.Birden bu ihtimal onu deli gibi korkuttu.Benim kazanan olmam, diri olmamdan bile mühimdi ve annem saf kötülüğüyle şeytani kollarının arasına dirayetini kaybeden bedenimi aldığında, ondan bana geçen asla şefkat ve merhamet olmadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EFSUNKÂR
Teen Fictionİnsan korkularını saklayıp kimsenin görmesine izin vermeyince mi daha cesur olurdu yoksa onları saklamadan,onlarla yaşamayı öğrendiğine mi? Bunun cevabını bilmiyordum ama korkularımla yüzleşemediğimin de farkındaydım. Ben korkularından her zama...