3.2

63 7 13
                                    

Medya: Başak

Duyduğumuz zil sesi ile beraber ikimizde birbirimize bakıp burukça gülümsedik. Öğlen molası ilk defa bu kadar kısa gelmişti ikimiz içinde " ah be, beş dakika daha dersin ya sabah uykusu için ama yine de o beş dakika asla yetmeyecektir, aynen o durumdayım şu an. Gidip müdüre dakika dilenesim var. " diyip omuzlarını düşürdüğünde gülmeme engel olamadım. Küçük bir çocuk gibi yerinde mızıklanıyordu. Sanırım bu durumda ona annelik etmeliydim.

" telefonumuzu bırakmadık sonuçta. Ayrıca artık kimliğini bildiğime göre beş dakikaya muhtaç kalmayız merak etme " dedim gülümsemenin eşliğinde. Söylediklerime kelimenin tam anlamıyla gözleri parlarken "yok mu ya bir oyun havası oynayalım " demesiyle camdan utku bağırdı " erik dalı gevrektir, erik daaalı gevrektir amanın-" diye söylemeye devam edecekken sınıftan birisi kafasına kalem atıp " ananın " diye bağırdı. Tabii utku yerinde durmadan içeriye laf atmaya başlayınca bizde gülüp birbirimize el sallayarak sınıflara geçtik.

Merdivenleri bir bir çıkarken içimde tarifi zor heyecanla karışık bir mutluluk vardı. Ve tabii yüzümden silemediğim gülümseme. Kapıdan adımımı atmamla gözlerimin barışı araması bir olmuştu. Şu an olanları ona anlatmak için 40 takla atıyordum ki görüş alanıma girmişti bile. Dersin boş olması ise bana verilmiş bir lütuf gibiydi. Hemen vakit kaybetmeden yanına vardım ve hafifçe kolunu dürttüm. Muzip bir gülüşle bana döndü " efendim? " ben ise bu gülüşü çok yakından tanıyordum " anlatmam lazım " diye heyecanla konuştuğumda başını olumlu anlamda salladı. Elini başla anlamında uzattıp beni bekledi. Kendimi hazırlıklı hissettiğim anda duraksamadan konuşmaya başladım. Çünkü durursam düşünecektim ve düşünürsem sonraya ertelerdim bu yüzden direkt olaya başladım " şaka gibi bir his gerçekten. Bilmiyorum ben daha önce kimseyi sevmedim, kimsenin beni sevdiğine inanmadım. Bunu başaran ilk kişi tuna. Çünkü beni inandırmak için çabalayan tek kişi oldu her zaman. Bana sabretti ve bugünlere geldik. Bir yandan olayların tam ortasındaymış gibi bir yandan da her şey yeni başlıyor gibi hissediyorum. Sanki tekrardan yazılacak bir şeyler veya yazılanı biz yeni okumaya başlıyoruz. Bu yüzden ortasındayız gibi geliyor bilemiyorum. Hiçbir şeyi kestiremiyorum şu an anda. Öyle garip bir duygu karmaşasındayım ki. Hiçbir duygu tam olarak baskın olmadığından bunların karmasından ne çıktığını bile anlamadım ama şeffaf bir gerçek var ki o da mutlu olduğum. Bu zamana kadar hiç bilinmeyen kim diye düşünmemiştim çünkü ona saygı duyuyordum. Ama elbette aklımdan geçti kim olabilir diye şüphelendiklerim oldu. Ve emin ol barış, kim çıkarsa çıksın tuna olduğuna sevindiğim kadar kimse için sevinmezdim. Olabilecek en iyi insan sanırım. Senin arkadaşın olması da bana ayrı güven veriyor. Herkesle arkadaş olmazsın sen, çünkü onlar seni değil sen onları seçersin. Ve tuna ile arkadaş olmanda da eminim bir neden vardır. " soluksuz konuşmamdan sonra beni dikkatle dinleyen barışa baktım. İlk defa bu kadar uzun gülümsemişti. Kağanın güldürmek için yalvardığı çocuk şimdi kesintisiz gülümsüyordu. Harbiden doğru insandı anlaşılan tuna.

Düşündüklerimin Ardından duraksadım ve son cümlem geldi aklıma. Sahiden tuna ile arkadaş olmasındaki sebep neydi ki? Bunu aşırı merak etmemden dolayı beklemeden sordum " barış özel olmayacaksa bir şey soracağım." hafifçe başını sallayarak onay verdi. "Tuna ile arkadaş olmandaki sebep neydi? " sorumla bir süre bekledi ve derin bir nefes aldı, verdi. Ellerini önünde birleştirip onlara doğru bakarak konuşmaya başladı. Tavrından ve beden dilinden neyden bahsedeceğini çok iyi anlamıştım " biliyorsun eskiden çok da iyi zamanlar geçirmedim. Annemin hastalık sürecinde büyük bir sıkıntıya uğramıştım. Yanıma kimseyi yaklaştırmıyordum adeta kapalı bir kutunun içine hissetmiştim kendimi. Halbuki bana iyi gelen şey bu değildi asıl iyi gelen aksineydi. Ve beni iyileştiren kişi tuna oldu. Az çektirmedim ona. Kimseyi terslemdiğim kadar onu tersledim sinirimi ondan çıkardım üzüntümü de. Yeri geldi ona bağırdım çağırdım. Bana ' eğer ki bu seni o kutudan çıkaracaksa bağır istediğin kadar bana ' derdi hep. Beni en iyi o anlardı. Aynı şeyi babası için o yaşamıştı çünkü. Benim kahrımı bu denli çekecek başka bir insan olmayacağını da çok iyi bildiğimden onunla dertleşe dertleşe çok yakın dost olduk. Zaten annemin hastalığını atlatmasında da onun etkisi çok büyüktü yine. " demesiyle gözlerim fal taşı gibi olmuştu. Demek sadece barışa değil annesine de bir o kadar yardım etmişti " moral kaynağıydı annem için. Belki de babasını kaybettiğinden ona yeterli kadar yardım etmediğini hissettiği için anneme yardım etmeyi kendine vazife etmiştir. " diyince içim burkulmuştu adeta. Babasının vefatının üstüne aynı sebepten arkadaşının annesini bu durumda görmek kim bilir onun için ne kadar yorucu ve zor gelmişti.

Flashback

Tuna'nın anlatımından

" olmuyor işte olmuyor! Kafayı yiyeceğim olmuyor! İyi bir haber duymak istiyorum artık iyi bir haber! Çaresizlikten ne yapacağımı bilemez oldum anlıyor musun?! Nereden anlayacaksın ki boş boş nasihatler, teselliler veriyorsun sadece! Sen bu durumda oldun mu ki hiç he oldun mu!? "

Kızarmış gözlerinden ateş fışkırtırcasına son cümleleri söylerken defalarca göğsümden ittirmişti beni. Hafifçe öksürdüm. Annesinin bulunduğu durum yüzünden çektiği acı onu daha da güçlendirmişti adeta. Sinirlendiği kişi ben değildim bunun farkında olduğum için kırılmadım barışa veya kızmadım. Sinirlenmesi kendineydi, elinden hiçbir şey gelmeden öylece beklemek zorunda olmasıydı.

Babamın başına gelenler annesi ile aynıydı ama bu onu bilmediğinden böyle konuşuyordu. Bilse tek kelime etmezdi, biliyorum. Bu yüzden sustum rahatlayacaksa bana içini kusması sıkıntı değildi. Başkalarını kırmasın yeterdi, ben kırılmıyordum çünkü.

" Bir şey söyle tuna bir şey söyle!  Sessizliğin daha çok konuşmama neden oluyor kes sesimi!"

Sakince yüzünee baktım barışın.  Ağlamaktan bitap düşmüş, ayakta durmaya mecali yoktu. Zorla ağzına tıktığım birkaç kaşık çorba ile duruyordu. 1 ayda 7 kilo vermişti. Kendisinin de hastalanmasından endişe duyuyordum.

" sana sakin ol falan demeyeceğim. Beni itip kakman seni o çekildiğin kutudan çıkaracaksa durma. Anladın mı beni? "

Elimi omzuna koyduğumda kambur duruşu hepten çökmüştü. Elim ağır gelmişti sanki zayıf bedenine. Bunu hissettiğim gibi elimi çektim. Endişeleniyordum hem o hem annesi için. Ama içimde inanılmaz bir inanç vardı her şeyin düzeleceğine dair. Babamda hissettiklerimin tam aksine.

Yere sabitlemis olduğu kırmızı gözlerini bana çevirdi, az önceki sinirli halinden eser yoktu. Çocuklar gibi zor nefes alarak ağlar vaziyette konuştu " özür dilerim tuna çok özür dilerim ben ne dediğimi bilmiyorum yemin ederim özür dilerim. Az önce ittim seni iyi misin? özür dilerim..."

" hey hey napıyorsun barış neye özür diliyorsun anlamıyorum. Ne yaptın ki? Bir daha boş yere özür dileme asıl o zaman özür dilemen gerekir ona göre " diyerek samimi bir gülümseme yerleştirmeye çalıştım yüzüme. Halbuki aksine çok yorgundum. Fiziksel olarak da ruhen de. Son 1 aydır daha çok uğrar olmuştum kötü anılarımın olduğu yerlere. Ama bende barışa en ufak benzersem bu çocuğu kimse kaldıramazdı. İşte bu bencilliği yapamazdım. Sıra benim dertlerimde değildi.

"Ne zaman tuna hakkında, dertleri hakkında konuşmak istesek hep aynı şeyi söylüyordu ' sıra benim dertlerimde değil ' ve biliyor musun başak hiçbir zaman da gelmedi. "
Barışın bu cümlesi ile donup kalmıştım. Duygusal olarak bir zırh giymiş gibiydi adeta tuna. Üstüne dikilmiş kaftan gibi. Ardından barış aldığı derin nefesi uzunca verip devam etti.

" Ben kendime zar zor gelmişken o benim yapmam gerekeni yapıyordu. Annemi elinden geldiği kadar mutlu etmek umut vermek için uğraştı. Biliyorsun kanserdeki en önemi tedavi bu. Bende annem mutlu olduğu sürece mutlu oluyordum tabii. Ayrıca arkadaşlığımızın temeli sadece bu da değil. Annem iyileştikten sonra ben kutuma o kadar alışmıştım ki o süreçte dışarı çıkmamaya kendimi eve hapsetmeye başlamıştım. Buna karşılık yeterince yardımcı olmamış gibi bir de beni iyileştirmeye çalıştı. Etkili de oldu tabii. Her ne kadar eskisi gibi olamasam da en azından önceki halimden daha iyiyim. Tuna böyle bir insan olunca tabii arkadaş olmayayım da ne yapayım. Hatta kardeşim olsa bu kadar destekçim olurdu. " diyip bitirdiğinde sevdiğim adama artık adeta hayranlık duyuyordum. "Ne kadar sabırlı biri" dedim anlattıklarına karşılık " öyledir. Daha bugüne kadar bir kez bile sesini yükselttiğini duymadım. Sinirlendiğini görmedim. Ağladığını da. Tanıdığım en sabırlı insan. Sanki hep mutlu gibi. Hayatında her şey tozpembe adeta. Biliyorum tabii ki öyle olmadığını ama insan öyle gibi hissediyor. Gülmesi dışında hiçbir duygusunu görmedim 3 yıllık arkadaşlığımızda. Onun mutluluğu bize dayanak gibi. Hatta öyle ki eğer ki bir gün onu yıkılmış görürsem bende düşerim gibi hissediyorum. Utku, ben ve çevresindeki her insan öyle bir yaslamış ki sırtını tunaya, onun yıkılmasına bakıyor sanki bizim yıkılmamız. Eminim ki bu yükün farkındadır. Belki de o yüzden bu zamana kadar hiç görmemişizdir mutsuzluğunu. " diyip derin bir nefes aldı ve sustuk. Son söyledikleri içime işlemişti adeta. Gerçekten herkesin çınarı gibiydi sanırım tuna. Ve bir gün birinin ona yardım etmesi gerekirse tunanın çınarı ben olacaktım buna karar vermiştim.

KARMAŞIK | textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin