0.4

209 19 3
                                    

Ardından gülüşümü sürdürdüm ve üşüdüğümü fark ettim. Yavaş adımlarla eve doğru ilerlerken gittikçe yaklaşan, hızlı adımlar duydum. Birden istemsizce kafamı arkaya çevirdiğimde bir karartı gördüm.

Bu bilinmeyendi. -Tahmin ettiğim kadarıyla- şarkı açtığı telefonunu kaptığı gibi koşmaya başladı. Sadece siyah karartısının arkasından bakarken onun hakkında öğrendiğim tek şeyin boyununun çok uzun olduğuydu. Fazla uzundu. Boyunun 1.90' nı geçtiğine bahse girebilirdim, gerçekten...

Kendimin en son onun arkasından dakikalarca bakkaldığını anlamamı sağlayan bir mesaj aldım

Bilinmeyen numara: içeri gir artık. Seni izliyorum üşüdün.

Anlamsız bir tebessüm yüzümde genişlerken elimdeki kutuyla kendimi aralık olan kapıdan içeri attım.

Parmak uçlarımda merdivenleri tırmanırken kalbim kursağımda atıyordu. Odama vardığımda bir mesaj daha telefonnumun titremesine neden olmuştu. Yatağımın üstüne oturdum ve yorganla bedenimi sardım.

Bilinmeyen numara: O hediye sanırım senin için değildi ;/

Bilinmeyen numara: Bir gün senin karşına çıktığımda tek maske takan ben olmak istemiyorum:)

Bilinmeyen numara: Umarım beni yalnız bırakmazsın. Güneş senin için doğsun...

' Güneş senin için de doğsun bilinmeyen' diye bir iç geçirdim. Masa üstü saatine baktığımda epey geç olduğunu anladım (1.49). Yatağımda tekrar cenin pozisyonu aldım ve elimi yastığımın altına koyarak kendimi uykunun kollarına bıraktım.

______________

Alarmım yaklaşık 3 defa çalınca kalkmam gerektiği gerçeğini anca kabullenmiştim. Ama bu uykum olduğu gerçeğini ne yazık ki değiştirmiyordu.

Kalktım ve uykumun açılması amacını güderek yüzüme en soğuğundan bir su çarptım. Aynaya baktığımda gördüğüm yüz beni şaşırtmamıştı. Malum her sabah kendileriyle bir münasebetimiz olurdu: şişmiş kahverengi gözler, dağılmış kıvırcık saçlar ve dahası... Sonra ayaklarımı sürükleyerek tekrar odama gittim.

Okul formamı hızla üstüme geçirdim ve akşamdan hazırladığım çantamı omzuna takıp kahvaltıya indim. Burnum mis gibi kokularla buluştuğunda adımlarım hızlandı. Gülümseyerek " Günaydın ey ev ahalisi!" Diye sesleniverdim.

Bu işin tek saçmalığı ev ahalisinin üç kişiden oluşmasıydı. Kendi kendime gülerken başımı iki yana salladım...

Saatin ilerlediğini anlayınca çayımdan son bir yudum aldım ve arabaya doğru yürüdüm. Arkamdan seslenen annemin sesiyle adımlarım ters yöne kaydı " Efendim anne, çantamı unutmadım ,burada" Annem benim dediklerimi umursamadan işaret parmağıyala Kağan' ı işaret etti.

Kollarını birbirine bağlamış, yandan bir sırıtmayla bana bakan kağan'ı süzdüm. Bana alaylı bir ses tonuyla " Bekleme yapma da yürü Başak dersin başlamasına son 15 dakika 33 saniye 32, 31, 30..." O'nun bu ukalalığına kahkaha attım ve koluna girdim.

Ne zaman beni almaya gelse yürüyerek okula giderdik. Ama bugün başkaydı, ona karşı fazla mahçuptum. Kendi kendime içim içimi yerken sesi kulaklarımı doldurdu. " Oralarda çekmiyor galiba? iletişim koptu da." işaret parmağını kulağının etrafında döndürdü ve bana baktı " Ben sadece... Ben sadece özür dilemek istiyorum Kağan. İnan bana böyle olmas-"

" Ciddiyet beni kasıyor Başak. ' Geç bunları' demiş Levent Yüksel lütfen sen de geç bunları. önemli değil olur böyle şeyler" diyerek elini geçiştirir vaziyette salladı. kolunu omzuma attı ve diğer eliyle çantasını tuttu.

Okula vardığımızda dersin başlamasına 2 dakika kalmıştı. 11. Sınıf olduğumuz için 3. kata kadar çıkmamız gerekiyordu ve bu bazen ciddi anlamda can sıkıyordu. ikimizde hızla sınıfa vardığımızda Kağan ellerini dizlerine koyarak bir süre nefesini düzene soktu. Bense çantamı sırama koydum ve ellerimi masamın üstünde kavuşturdum.

Biz geldikten hemen sonra hoca da sınıfta bitti. Hızlı ve sert adımlarla masasına yöneldi ve donuk bakışlarla koltuğuna oturdu. Herkes yerine geçtikten sonra toplu katliam başlayacaktı. Neden mi? Çünkü en temizinden sözlü vardı...

Sırayla herkes masasının üstündeki kitap ve defterleri kaldırdığında fizik hocası çoktan  tahtaya soruyu yazmıştı. Gözlerini bir süre bizim üstümüzde gezindirdikten sonra başıyla Can'ı işaret etti. " Ben mi?" dedi alayla ve parmağıyla kendini gösterdi. Hoca baygın bir tavırla " Evet tahtadaki soru için"

Hocanın uzattığı tahta kalemiyle bir süre bakıştıktan sonra soruyu yapmaya çalıştı ama sadece çalıştı. En sonunda pes etmış ve yılmış bir halde " şu matematik ne zor iş" dediğinde hoca sinirle başıyla yerine geçmesini işaret etti.

Samet gülmemek için dudaklarını birbirine bastırırken Can' ın kafasına bir tane geçirdi. " Zaten fizik bu olum" Can ise sadece başını avuşlatmakla meşguldü...

______________

Her sınavdan sonra olduğu gibi sözlülerden sonra da gruplar halinde sınavlar hakkında konuşulurdu. Ben genelde bu gibi sohbetlerin dışında kalmayı tercih ederdim , çünkü konuşmak daha da gerilmeme neden oluyordu.

Yüzüme soğuk bir yel esmesi umuduyla cama çıktım. Dirseklerimi cama yasladım ve avuç içlerimi yanağıma dayadım. Gözlerimi bahçeye dikmiş seyrederken telefonum titredi.

Bilinmeyen numara: Siz sınav olmadığı sürece cama çıkmaz, bahçeye çıkarsınız Başak Hanım. Umarım çok zorlamamıştır :d

Kaşlarımı çatarak mesajı okuduktan sonra gözlerim bir süre etrafta dolaştı. Beni seyrediyorsa yaptıklarımı da görmesi lazımdı. Kolumu gerginleştirdim ve ağır hareketlerle sallamaya başladım. çok geçmeden mesaj telefonuma ulaşmıştı.

Bilinmeyen numara: Kolunu neden o şekilde sallıyorsun. Darılma ama biraz ucube gibi duruyorsun hdjdj

Yazdığı söz her ne kadar zoruma gitmiş olsa da şuan bir önemi yoktu. Gözlerimi sinsice kıstım ve yandan sırıttım. Anlaşılan bahçedeydi ve onun görüş alanına giriyordum. Kendini ele vermişti. Telefonumun arka kamerasını açtım ve bahçede bulunan herkesin resmini aldım.

Bu karelerin herhangi birinde olmak zorundaydı. Kısa bir süre sonra üstte bildirimler yığılmaya başlamıştı bile. Çıldırıyor  olmalıydı. Yüzümdeki gülüşüm gittikçe büyürken çoktan bildirimlere tıklamıştım.

Bilinmeyen numara: Zekisin Başak ama ben o kadar saf değilim.

Bilinmeyen numara: Bahçedekilerin fotoğraflarını çektin...

Bilinmeyen numara yazıyor...

Bilinmeyen numara: Ama ben bahçede değildim ki :D

_______________

Yeni bir bölümle karşınızdayım gençler...

Bu bölüm biraz geç geldi bu da benim gibi gece bekçilerine armağanım olsun :)

önceki bölümde olduğu gibi bu bölümde sormak istediklerim var
Sizce bilinmeyen gerçekten bahçede değil mi? Ya da eğer ki bahçedeyse Başak 'ın kolunu salladığını nasıl gördü?

Tahminlerinizi oldukça merak ediyorum. Yorumlarda görüşmek dileğiyle hayırlı sahurlaaaaar...

KARMAŞIK | textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin