Ders boştu ve sesten zihnim allak bullak olmuş, derin bir ağrı hissetmeme ortam oluşturmuştu. Böyle yüsek bir seste zaten uyumakta mümkün olamazdı. Elime aldığım kalemle bir şeyler karalamaya başladım. Ama bu bile dikkatimi dağıtmamı sağlayamıyordu.
Başımda dır dır konuşan Kağan'a baktım, susmuyordu.Bu sene okul bir yıllık yayınlayacaktı ama böyle şeyleri kafasına takan biri olmamıştım hiçbir zaman. Elime bir şey geçmiyorsa çok da umurumda olmuyordu.
Kağan her şeyin başını çekmeyi seven bir çocuktu. Olabildiğince burnunu sokar, her şeye karışırdı. Konuşmasını belki çekebilirdim ancak Kağan'ın ciyak sesi her şeyi daha katlanılmaz hale getiriyordu.
Gittikçe yoğunlaşan baş ağrım artık çıldırtacak vaziyetteydi. Yeterince dayandığımı düşünüp, kağanın yıllık hakkındaki sorularından sıyrıldım. Kendimden hiç beklemediğim bir şekilde gittikçe yükselen ses tonumu kontrol edemeyerek sorularıyla ilgilenmediğimi söyledim.
Aniden bana dönen şaşkın bakışları umursamayarak kendimi sınıftan dışarı attım. Uzun koridorda hızla yürümeye koyuldum. Bana seslenen Cemre'nin sesi koridorda yankılanırken umursamazlıktan
Migrenim oldugu icin bu tur ağrıları yaşıyordum ne kadar berbat bir şey olduğunu ancak yaşayan biri idrak edebilirdi. Buna karşılık biraz yardımcı olur belki düşüncesiyle kafamı iki elimin arasına aldım ve bastırmaya başladım.
Merdivenlerden inmeye başlamıştım ki ayağım kaydı ve elimi ayağımı toparlayamıyorken birden bir ses duydum. Elimin nereye çarptığını fark edemeden kafamı kaldırdım ve bayık gözlerle bana bakan çocuğun suratındaki parmak izlerimi gördüm. Baş parmağımın izi bile çok netti.
Yamulmuş gözlüğünü düzeltti ve siyah saçlarını parmaklarıyla arkaya taradı. Terslemesini bekliyordum ki aniden elindeki kitap defterleri bırakıp " iyi misin? Bir şeyin yok değil mi?"diye sordu. Şaşkınlığım üzerimdeyken hâlâ daha suratında çıkmış elime bakıyordum.
Ona cevap veremeden yerden kalktım ve koşar adım merdivenleri indim. Utançtan yüzüme inen kızarıklık beni sıcaklatmıştı. Çocuğun arkamdan seslendiğini duymuştum ama ne dediğini dinlememiştim. istesemde dinleyemeyecek kadar utanmıştım.
O an istediğim tek şey sessiz ve yalnız kalabileceğim bir yerdi. Bunalmıştım. Çantam okulda kalmıştı ama dönüp alamazdım. şu an ki tek derdim okuldan çıkmaktı.
Güvenlik kapının önünden asla ayrılmadığı için bir süre boşluğa düştüm. Ardından duvara tırmanabilmeyi aklıma getirdim. Kısa boylu sayılmazdım. Küçükken de az tırmanmamıştım duvarlara hani.
Benim tek korkum duvarın en üstündeki tellerdi. Acele etmem gerektiğini saate bakınca anlamıştım, zilin çalmasına beş dakika vardı. Hemen yanımda duran çöp konteynırını sürüklemeye koyuldum.
Üstüne çıktım ve bir kaç defa zıpladım. Duvar boyumu biraz aşıyordu ama yine de istediğime ulaşamadım. En sonunda var gücümle kendimi yukarı çektim teller kollarımı biraz çizmişti ama şu an bu benim için sorun olamayacak kadar küçüktü. Kendimi aşağıya atarken bir "cart" sesi duydum.
Kafamı tellere doğru kaldırdığımda yırtılmış olan eteğimin parçasını gördüm. Şaşkınlığımın yansıması olan gözlerimi yola dogru çevirip hırkamı belime bağladım ve koşmaya başladım. Fakat fazla uzun sürmedi , az ilerdeki köşede durdum . Nereye gidecektim ki şimdi?
Telefonuma gelen bildirim sesiyle duraksadım. Kimin olduğunu az buçuk tahmin ediyordum
Bilinmeyen numara: Sessiz bir yer arıyorsun değil mi? Başak hanımın kafasını dinlemesi gerek tabii
Bilinmeyen numara: Okulun az ilerisindeki parktan sağa dön ve yokuş aşağı ilerle. Yardımcı olur gibi geliyor
____________________
Kötü olduğunu düşünüyorsanız ya da beğenmediğiniz bir yer varsa yazabilirsiniz <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARMAŞIK | texting
Short StoryBilinmeyen numara: Lan! Bir dakika, bir dakika Bilinmeyen numara: NE? YANİ, SEN BANA MESAJ ATIYORSUN ! Bilinmeyen numara: Bir dakika ver beş dakika ölüp geliyorum. Soran olursa aşkından kendini bilmem nerelere attı dersin... Bilinmeyen numara çev...