Giriş.

15K 342 18
                                    

Medya: Beyla KAÇAN...

"Anne gözünü seveyim beni sal artık. Bak vallahi az sahile inip geri geleceğim."

"Ay yıllar sonra kızımı bulmuşum hasret gidereyim diyorum senin yaptığına bak."

"Annecim, görende hiç görüşmüyoruz sanacak ha. Ya altı üstü altı yıl yoktum ki sen de gelip gidiyordun."

"Ay tamam çık git sahiline. Bende akşama sevdiğin yemekleri yapayım." derin bir nefes alarak annemin yanaklarını öptüm sulu sulu ve kararını değiştirmesinden korkarak fırladım dışarı. Top oynayan ip atlayan çocuklar, ellerinde çekirdek dedikodu yapan teyzeler, birbiri ile harika anlaşan esnaflar ve tam tepede olan güneş ile mahallem harika gözüküyordu.

Ben Beyla. Beyla KAÇAN. Dört sene boyunca Bursa'dan uzakta Erzurum'da matematik öğretmenliği okumuştum ve iki sene boyunca çalışıp çabaladığım kpss ile atanmam sonucunda ise Mardin'de doğu görevimi yapmış şimdi ise tayinimi ailemin yanına istemiştim. On yedi yaşımda çıkmıştım ben bu mahalleden. Yani altı senedir bu mahalleden uzak yaşıyordum. İstememiştim gelmek. Çünkü burada kalsaydım gün geçtikçe tükenmekten korktum. Yürek yangınımı gördükçe bitmekten korktum. Kafamı sağa sola sallayarak düşünmemeye çalıştım. Artık o yoktu. Bitmişti benim için. Ellerim cebimde geldiğimi bilmeyen ama benim sahilde olduklarını bildiğim canlarımın tepkisini düşünerek daha bir mutlu ve daha bir hızlı gitmeye başladım sahile. İşte oradaydılar. Arkaları bana dönük olan aşklarım ile sessizce yanlarına yaklaştım ve "selam" diye bağırdım. İkisi de korkmuştu ve ne olduğunu anlamak için elleri kalplerinde bana döndüler.

"Deren. Rüya mı görüyorum kızım ben?" kaşları çatık bana bakıyordu Hazal.

"Aynı rüyayı görüyor olma ihtimaliniz yüzde kaç Hazal?" diye sordu bu sefer Deren. Gür bir kahkaha attım. Sesim tüm Mudanya sahilini inletmişti. Hemen sesimi alçaltıp kızlara döndüm. "Yavrularım, hep siz geliyordunuz Mardin'e yanıma. E dedim artık yeter bizim aslımıza dönmemiz lazım."

"Beyla." diye bağırıp ilk üzerime atlayan Hazal olmuştu. Biraz sendelesem de düşmemeyi başarıp sıkıca sarıldım ona. Sulu göz Deren ise ağlıyordu. "Oo yerim ama seni gel kollarıma bebeğim." diyerek Deren'i yanıma çağırdım. O da tıpkı Hazal gibi sıkıca sarıldı bana. Sevgi yumağımızı oluşturmuştuk. Bu kısa sarılma faslından sonra taşların üzerine oturduk kızlarla. Bir yandan çekirdek çitliyordum bir yandan da kızlara okul anılarımı anlatıyordum.

"Ay bir kere okula girdim bizim müdür de değişmiş. Neyse işte ben böyle ellerimde kitaplar saçlarım rüzgardan havalanıyor falan..."

" Mardin sıcağında saçın havalanıyor?" diye sordu kaşları havada Hazal.

" Ya kızım bir bölmesene betimleme katıyoruz araya."

" Çok pardon hocam."

" Aferin çocuğum. Ne diyordum ya? Hah işte yürüyorum okula pazartesi günü ya sabah tören yapılacak kıyafet kontrolü olacak sonra içeri geçecek öğrenciler. Ay müdür kıyafet kontrolü yaparken beni de öğrenci sanıp bağırmaya başlamasın mı? "

"Neee? Şaka yapıyorsun." Deren'e kafamı olumsuz anlamda sallayarak gülmeye devam ettim.

"Vay efendim ben nasıl öğrenciymişim de ben nasıl serbest gelirmişim de bu okulun bir kuralı varmış da o yüzümdeki makyaj neymiş de saydırdı durdu. Ay hayır susmuyor ki kendimi açıklayayım. Hocam diyip araya giriyorum sus diyip kızmaya devam ediyor. En sonunda bizim Türkçe hocası araya girdi de adam sustu bende açıkladım sonra bir mahçup oldu bu. Odasına çağırdı kahve falan ısmarladı. Her gördüğü yerde adam gözlerini kaçırıp baş selamı verip gidiyordu. Uzun bir süre de okulda dalga geçmişlerdi benimle ya." kızlar bir yandan kahkaha atıyor bir yandan da birbirlerine vuruyorlardı.

" Ama yavrum lisedeyken de böyleydik biz. Hep azar işitirdik hocalardan kıyafet konusunda." kafamı salladım.

" Üç silahşörler diyip dururlardı bize."

" Ay hatırlıyorum. Hatta Batu vardı ya Deren'e aşık olan, kıza doğum gününde kılıç almıştı ya." bunun üzerine bir kahkaha daha patlattık.

" Hazal!" kaşlarımızı çatıp sesin geldiği yöne döndük.

"Cihangir abi?" ben hemen önüme dönmüştüm. Hazır değildim ki onu görmeye. Dakika bir gol birdi ya. Ne vardı yani mahalleye çıkar çıkmaz onu görecek.

"Bu ne ses kızım? Tüm kahkahanız ortalığı almış. Herkes sizi dinliyor."

"Pardon abi. Biz öyle eski günleri konuşurken kaçırmışız ayarı biraz."

"Geç oldu kalkın mahalleye gidin. Hadi." geç oldu dediği de saat daha akşamın sekiziydi. Hava bile daha yeni yeni kararıyordu. Hazal abisi gibi olan kuzeninden korktuğu için kafasını sallamış ve bizi bir baş hareketiyle yerimizden kaldırmıştı. Deren'in de Hazal'ın da gözleri üzerimdeydi. Üzülüyorlardı bana biliyorum ve her ne kadar unuttum desem de buna kendimi inandırsam da inandıramayacağım tek kişilerdi onlar.

"Beyla?" arkamı döner dönmez ismimi duymam bir olmuştu. Bu oydu işte. Gözlerimin ve kalbimin hasretini çektiği, aklımın ise sürekli kötülediği kişiydi. Sertçe yutkundum hafif tebessüm ile bakıp güldüm.

"Cihangir abi." dedim bende. Kaşları çatıldı. Şaşırdığı her halinden belliydi. Sustum sadece. Bekledim tepki vermesini.

"Sensin." dedi fısıldar gibi. Belli belirsiz kafamı salladım. "Ama sen... Yani bu... çok değişmişsin." gevelemişti. Resmen karşımda gevelemişti. Giydiği siyah pantolon ve üzerindeki beyaz salaş gömlek ile hâlâ çok yakışıklıydı.

"Büyüdüm." dedim sadece. Kafasını salladı "Büyümüşsün." dedi o da. Daha fazla durmak istemedim. Çünkü biraz daha durursam hâlâ ona aşık olduğumu anlar diye korktum. Kalbimin sesini duyar diye korktum. "Geç oldu Cihangir abi biz gidelim." dedim 'abi' kelimesine vurgu yaparak. "Hadi kızlar." kızları beklemeden adımlarımı hızlandırdım ve onu arkamda bırakır bırakmaz gözümden akan yaşı sildim. Bu yük gerçekten çok ağırdı bana.

YÜREK YANGINI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin