5. Bölüm

6.7K 232 16
                                    

Medya; hikayede bahsedilen temsili fotoğraf...

'Doğru, yalnız hayalle geçiniyorum; ben yalnız hayal kuruyorum.' demiş Sait Faik Abasıyanık. Bu cümlenin doğrulunu kanıtlamak istercesine var yazarınız. Ufaktan herkese merhaba öncelikle. Ben bu hikayeye çok ani başlamaya karar verdim ve deli cesareti ile de yayınlıyorum aslında. 'Yalnız hayal kuran' birisi olarak yanımda olan tüm herkese teşekkür etmek için yazıyorum bu cümleleri. İyi ki varsınız hayallerimin ortakları.

Hepinize çokça sevgi,
Bolca öpücük,
Çokça da selam olsun. ❤️

İyi okumalar.

12 Ağustos 2016

"Seni..." derince yutkunup kafamı dikleştirdim Cihangir'e bakmak için. Gözlerine bakar bakmaz aldığım cesaret ile tekrar başladım cümleme.

"Seni seviyorum." benim iki kelime on üç harften oluşan cümlem onda deprem etkisi yaratmış olacak ki elektrik çarpmışcasına uzaklaştı benden. Halbuki daha şimdi sarılıyordu bana. Ben de zaten ondan cesaret alarak söylememiş miydim bu herkesten deli gibi sakladığım hislerimi? Kaşlarını çattı. Sinirle baktı bana ve bir o kadar sinirle de konuşmaya başladı.

"Ne diyorsun Beyla sen?" sesi sanki Beşiktaş'ın kendi sahasında en alakasız takıma yenilmesinin imkansızlığı kadar imkansız çıkmıştı.

"Duydun işte. Tekrar edemeyecek kadar utanıyorum." az önceki deli cesaretim gitmişti. Şimdi ondan deli gibi utandığımı belli edercesine kafam yerdeydi.

"Duydum Beyla! Duydum ve keşke duymasaydım. Bence de utanmalısın. Bu söylediklerini ne ben duydum ne de sen söyledin olarak kabul edeceğim." sinirle dişlerimi sıktım. Kafamı kaldırıp direkt olarak gözlerine baktım. Bu adam aynı anda on tane duyguyu bana yaşatmayı nasıl beceriyordu Allah aşkına?

"Ben söylediklerimin arkasındayım. Seni sev..." cümlemi tamamlamama izin vermeden girdi araya.

"Yeter Beyla. Saçma sapan konuşup durma. Küçücüksün kızım sen daha. Hazal'dan bir farkın yok bana. Duymayacağım bir daha öyle şeyler."

'Küçücüksün sen, Hazal'dan bir farkın yok bana' cümleleri kulaklarımda çınlarken daha fazla konuşmamın anlamsız olacağına karar verip arkamı döndüm ve evin yolun tuttum. Seslenmesini umursamadan ilerledim ve arkamı döner dönmez gözümden yaşlar almasına izin verdim. Halbuki sabah her şey ne kadar güzeldi. Cihangir polis olduğunun haberini herkese vermiş ve herkesi amansız bir mutluluğa sürklemişti. Daha sonrasında ise kızlarla beraber sahile inmeye karar vermemizin ardından Cihangir de peşimize takılmıştı ve kızlar bir şeyler almak için markete gitmeye karar verip yanımızdan ayrıldıktan sonra olmuştu bu kadar şey. Cebimden kulaklığımı çıkarmış ve telefonumu da uçak moduna alarak en sevdiğim sanatçıyı ve durumuma en uygunu parçasını açmıştım. 'Emre Aydın - Hoşçakal'. Ne kadar süre yürüdüğümü bilmeden kaybolmak istercesine ilerlemiştim. O an da gök gürlemiş ve deli gibi yağmur yağmaya başlamıştı. Kafamı gökyüzüne kaldırarak gülümsedim. O bile benim içimdeki parçalı bulutlu duruma ayak uydurmuş ve benim gibi içini dökmek istercesine yağıyordu. Hâlâ aynı şarkı kulağımda bilmem kaçıncı kez tekrar ederken yağmurdan kaçmamış ve ıslanmka için bir banka oturmuştum. Denizi izlemiş, yağmurda ıslanmış ve müziğin keyfini çıkarmıştım. Uzunca bir sürenin ve yağmurun durmasının ardından eve gitmiş annemden güzel bir azar işitmiş ve kendimi direkt olarak duşun altına atmıştım. Zaten sonra ki bir haftayı da yatak döşek hasta bir şekilde geçirdiğim için Cihangir'i hiç görmemiştim. Sonra başlayan üniversite tercih dönemi ile de derin bir nefes çekmiş Bursa'dan ne kadar uzak yer varsa yazmıştım. Sonuçların açıklandığı gün ve benim gidişim arasında bir ay gibi bir süre vardı ve Cihangir bu sürede benden sadece kaçmıştı. Gittiğim gün ona son kez sarılmıştım. O da içten bir sarılma değildi zaten. Yani Cihangir için içten bir sarılma değildi. O ailelerimiz şüphlenmesin diye üstün körü sarılmış ve çekilmişti. Yüzüme bile bakmamıştı. O an onun için hiçbir değerim olmadığını anlamış ve tam olarak kendimi kariyerime adamıştım.

YÜREK YANGINI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin