Kapı açıldığı gibi birisine çarpınca Chan geriledi.
"Tanrım, ö-özür dilerim." Chan karşısındakinin Seungmin oldupunu görüp güven verircesine gülümsedi.
"Sorun değil, nereye böyle?" Seungmin toparlanıp üstündeki tişörtü silkeledi.
"Bay Lee beni kovunca etrafta dolaşmak zorunda kaldım maalesef."
"Kovmak mı?"
"Çok çalışıyormuşum, bana zarar verirmiş, dört aydır düzgün izin bile almamışım falan. Bir hafta gözüm görmesin seni dedi gitti, yerime de o yellozu getirmiş." Seungmin kötü kötü girişteki kadına bakarken kadın da ekranda bir şeyi kontrol ediyordu.
Chan onun bu düşmancıl bakışlarıyla gülmeye başladı.
"Neden sevmedin o kızı?"
"Hem Changbin'in yazdığı şarkıların ilgi çekmek için yazıldığını düşünüyor, hem de orospu vibe veriyor. Gördüğü herkesle cilveleşiyor. Ay bak yine sinirlendim!" Chan bu sefer kahkaha atıp onun saçlarını karıştırdı, arkalarından Changbin gelmişti.
"Sen hayırdır Seungmin'i ellemek falan?" Chan Changbin'e döndü.
"Sinirli bir yavru köpeğe dönmüş." Seungmin çatık kaşlarıyla ona döndü.
"O kızın sürtük olması benim suçum değil." Changbin de gülüp Seungmin'i kolunun altına çekti.
"Sen Minho hyungun yanına geç, biz de Seungmin ile dolaşalım. İzinli bu hafta o, tamamen benimlesin köpekcik." Seungmin sinirli bakışlarla bu sefer ona bakmaya başladı, Chan da gülerek kızın yanına gitmişti.
"Bay Lee içeride mi?" kız başını kaldırıp Chan'ı süzdü.
O Chan'ı süzerken Chan da kızı süzmüştü, sarı saçları ve mavi gözleri olan bir kızdı.
Güzeldi ama... Basitti, yaptırdığı dolgular ve estetikler Chan'ın gözünden kaçmamıştı.
"İçeride, bir hastası var. Çıkar şimdi o da." Chan sessizce teşekkür edip her zamanki gibi kenardaki koltuklara geçti.
Kız ara sıra Chan'ın ilgisini çekmek için tuhaf sesler çıkarmış, ara sıra inliyor veya mırıldanıyor gibi şeyler yapmıştı ve sürekli hareketliydi fakat Chan başını bile kaldırmamıştı.
Sonunda odanın kapısı açılınca Chan sinirli bir şekilde ayağa kalktı.
"Lee Know-" Minho onun lafını böldü.
"İçeri gel de öyle konuşalım." kıza attığı kısa bakış üstüne Chan yavaşça arkasından ilerledi.
"Peki doktor Lee." içeri girmesyle Minho'nun yakasını kavraması bir olmuştu. "Sen ne kadar adi şerefsiz bir orospu çocuğusun, Jisung'a nasıl öyle söylersin sen?" Minho yorgun gözleriyle ona baktı.
"Hyung, yaptığımın yanlış olduğunun farkındayım. Bırakır mısın beni?" Chan onu süzdü yavaşça.
Minho dağılmış duruyordu, fazla yorgun ve bitikti. Kızarmış gözleri ağladığını, yaralarla dolmuş dudakları kendisine zarar verdiğini, solgun teni de uyumayıp üstüne aç kaldığını gösteriyordu.
Chan onu bırakıp geriledi.
"Madem bu hale gelecek kadar seviyorsun Jisung'u, o zaman neden... Neden izin verdin onun da dağılmasına? Jisung zaten çok hassas." Minho uzaklaşıp kendi koltuğuna oturdu.
"Benimleyken canı yanıyordu çünkü, Jisung'u kırarak ayrıldığım için şimdi beni unutması daha kolay olacak, benim kadar acı çekmeyecek." Chan yanına yaklaşıp kalçasını masaya yasladı.
"Ya sen?"
"Onun mutlu olması daha önemli değil mi?"
"Jisung başkasıyla mutlu olabilecek mi?" Minho sessiz kaldığında Chan onun elini tuttu. "Lee Know, Jisung senden başkasıyla mutlu olamaz. İlişkinize defalarca tanık oldum ve bildiğim tek şey Jisung'un seni ne kadar sevdiği, Jisung'a kimse bu kadar iyi bakamaz. Jisung hassas ve buna dayanacak çok fazla kişi yok, onun hassaslığını kullanmaya veya umursamayıp onu kırmaya başlayacaklar. Jisung'un kırılmasını mı istersin?" Minho bakışlarını yerden kaldırmadı.
"Jisung'umun parmağına bile dokunmasınlar, kırmasınlar sincabımı hyung." Chan onun ağladığını bildiği için elini yanağına koyup nazikçe gözyaşlarını sildi.
"O zaman sen de kırma Minho, Jisung seninleyken kendisini güvende ve güçlü hissediyor, bırak da hassas ve zayıf olduğu düşüncesinden kurtulsun." Minho yavaşça başını salladı.
"Deneyeceğim." Chan ona son bir gülümseme sundu.
"Bugünkü seansı erteleyelim mi? Sen de dinlenmiş olursun." Minho iç çekti.
"Olabilir, beraber kafeye gitsek?"
"Önce senin yaralarına bakalım." Minho dudak büzdü.
"Beni çok iyi tanıyorsun."
"Evet ve kendine zarar vermeyi bırakmalısın, hastalarına böyle mi yardımcı olacaksın?" Chan onu ellerinden tutarak kaldırdı. "Gel gidelim hadi." Minho sessiz kalıp onu takip etti.
Cidden Chan herkesi bir şekilde dediklerini yapmaya ikna ediyordu.
~♡~
Jeongin yaklaşıp şarkı sözü yazmakla meşgul Chan'a arkadan nazikçe sarıldı.
"Seans nasıldı?"
"Senas yapmadık."
"Minho hyung dağılmıştı, değil mi?" Chan derin bir nefes verip başını arkaya yasladı.
"Hm hm, o yüzden seansı sonraya erteledik ve beraber onun evine gittik biraz. Jisung ile konuşmaya ikna ettim onu." Jeongin çenesini onun saçlarına yaslayıp yazdığı sözlere baktı.
"Bu şarkı neden bu kadar..."
"Ne? Kötü mü?" Jeongin başını iki yana salladı.
"Güzel ama fazla dirty gibi, biriyle düet yap bence." Chan elindeki kalemi masaya vurdu birkaç kere.
"Hyunjin veya Minho bu şarkıya uyar gibi."
"Onlar ne alaka?"
"Hyunjin'in sesini birkaç kere duymuştum, Minho'yla zaten düetlerimiz var ve sesi neye gider neye gitmez anlayabiliyorum. Bu şarkının her şeyi bittikten sonra Hyunjin ile konuşacağım, o kabul etmezse de Minho'nun yanına gideceğim." Chan bir anda durdu. "Oha buldum."
"Ne buldun?"
"Nakaratı, insanları kalpten götürmek lazım." Chan eğilip şarkıyı yazmaya döndüğünde Jeongin hafifçe güldü.
"Bu şarkıyı kimi düşünerek yazıyorsun merak ediyorum."
"Dün geceyi." Jeongin duraksadı.
Önceki gece yatmışlardı.
Kalp ritimleri yine hızlanmıştı.
Jeongin istemsizce gülümseyip geri çekildi.
"Yuqi'ye bakayım ben." o odadan çıkınca Chan arkasından bakıp hafifçe gülümsedi.
"Ah be Innie, ne zaman fark edeceksin sadece merak ediyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rockyabye~ Chanin\Jeongchan
FanfictionEskiden yattığı kız bebeği ellerine bıraktığında Chan ne yapacağını bilememişti, Jeongin gelip ikisinin sorunlarıyla ilgilenmeye başlayana kadar Not: Kitap angst ama az angst