25.BÖLÜM

1.2K 118 89
                                    

Bruno Mars - Grenade

Berçin Bargu'nun Ağzından

İçimde dinmeyen kor gibi bir ateş yanıyor ve beni bir haftadır uyutmuyordu. Uyuyamamıştım bir türlü, uyutmamıştı beni düşünceler. İçim içimi yer bir şekilde dolaşmış durmuştum şu günlerde.

Yetmemişti. Sinirimi atmak istemiştim ama yine de geçmemişti. Sinir damarlarım hâlâ da oynuyor ve yine aynılarını yapmam için beni geriye itiyordu. Belki de yapmalıydım. Geriye gitmeli ve sinirimi biraz daha boşaltmalıydım.

El boğumlarımın kırmızılığına aldanmadan evimin kapısına tıkladığımda canım yandı, umursamadım. Kapı açılmayınca elimi kaldırıp tekrar çalacaktım ki kapı açıldı ve Didem görüş açıma girdi.

Kaşları çatılı bir şekilde, "Senin eline ne oldu?" diye sorduğunda cevap vermeden yanından geçtim ve içeri girdim. Evin hoş kokusunu içime çekerek salona geçtiğimde Derin tırnaklarını yer vaziyette bana bakıyordu. Ayağa kalkıp yanıma geldi ve, "Ne yaptın sen?" diyerek elimi tuttu.

Didem telefonla konuşarak içeriye girdi. Bana kısa bir bakış attı ve sırıtarak telefonu kapattı. "Bizim Berçin Arın'a vuran çocuğu paket etmiş. Bizimkiler çocuğu hastaneye götürmüşler." Derin şaşkınlıkla bana baktı.

"Sahiden mi? Bunu yaptın mı?" Elimi tuttuğu için elimi ondan çekip koltuğa oturdum ve başımı geriye yasladım. "Sadece sinirimi çıkaracak birisiydi, kızla alakalı değil. Yanlış anlamayın direkt."

Didem gelip yanıma oturdu ve elimi tutup incelemeye başladı. Elimi fazla güçlü kullanmış olmalıyım ki yer yer kanıyordu, fazlasıyla da kızarıklık vardı. Didem, "He ondan Berçin, aynen. Çocuğa 'sen kimsin de Arın'a vurursun piç!' diyerek saldırmışsın. Bunu da açıkla," dediğinde kaşlarım çatılı bir şekilde ona baktım. "Nereden duydun bunu?"

Gülümsedi. "Kabul ettiğine göre söyleyeyim, bizim çocuklar seni takip etmiş. Baya da izlemişler seni, nasıl dövdüğünü ve sövdüğünü. O yüzden yalanı bırak." Söyledikleriyle kısık bir küfür savurdum. Hayır, sadece bir kıza vurduğu için sinirlenmiştim, onun dışında konunun Arın ile alakası yoktu.

O çocuk hem sinirlerimi atmama yardım etmişti. O bunu fazlasıyla da haketmişti. Bir kadına artık vuramayacak; bırak vurmayı, düzgün konuşamayacaktı bile. O piçe hakkını vermiştim ve bu konuda pişman değildim.

Ama bir sorun vardı, kalbimin bu kadar ağrıması normal miydi? Neden geçmeyen, dinmeyen bir ağrı çekiyordum ben?

Sesli bir soluk vererek ayağa kalktım ve mutfağa geçtim. Daha fazla düşünmek istemiyordum. Biraz kendime gelmek ve sakinleşmek istiyordum. O yüzden kendime bir kahve hazırlamak için makinanın önünde durdum ve düğmeye basarak kahvenin olmasını bekledim. Başım çatlıyordu, en azından kahve bana iyi gelebilirdi.

Kahvem hazırlandığında bardağı makineden aldım. Bardağı ağzıma götürüp bir yudum aldığım sırada salonda konuşulanlar dikkatimi çekti. "Arın bir haftadır teyzesindeymiş, evden çıkmıyormuş. Ses soluk yok anlayacağın, merak ediyorum." Derin'in söyledikleriyle kalbimin hızı değişti. Arın neden hiç evden çıkmıyordu? Bir şey mi olmuştu? Hastalanmış mıydı?

Bundan bananeydi ki, neden düşünüyordum?

Didem, "Ben hâlâ Arın'ı düşünüyorum. O kız senin doğum gününde öğrenmesine rağmen sesini bile çıkarmadı, hatta resmen yardım etti... Bu kız... Çok tatlı gerçekten," dediğinde gözlerim doldu. Gözlerim niye doluyordu? Dolmamalıydı. Bunda üzülecek bir şey yoktu. Her şey olmuştu. İş işten geçmişti.

AŞK YOK OLMAKTIR (Girl×Girl) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin