yunho saçlarını sinirle geriye atmış "ya konuştuk ve bizi çağırdılar sen şimdi kız arkadaşım çağırıyor mu diyorsun?" diye mingi'ye bağırmıştı.
"ne yapabilirim önceden konuşmuşuz unutmuşum"
"unuttuysan niye sevgilin o senin mingi? ben senin bu kız yüzünden bana davranışlarını kaldıramıyorum ben bir süre seungmin hyungun yanına gidiyorum tamam mı?"
"ne? yunho saat gecenin ikisinde gidemezsin"
"hayır gayette giderim. daha fazla seninle aynı yerde bulunamayacağım gerçekten. sen benim her zaman yanımda duran, yanında durduğum arkadaşım değilsin."
"tamam sakin ol ne dersen de bana ama gitme tamam mı bu saatte hm?"
tuttuğu ellerimle bana sorarcasına bakarken omuzlarımı düşürmüş ellerini ellerimden çekmiştim.
mingi ile uğraşmaktan vazgeçmiştim. "yarın sevgilinle ne yaparsan yap nereye gidersen git beni ilgilendirmiyor." bunu dedikten sonra tam tersiymişçesine odaya girdiğim gibi ağlamaya başladım.
üniversiteye başlamadan önceki yıl beraber çalışmış tüm yaz boyu çıkacağımız ev için uğraşmıştık. odamdaki mingi'nin bana hediye ettiği polaroid fotoğraflarımızın bulunduğu kutuya bakmıştım. fotoğraflara baktıkça bozulmuş moralim ve artan ağlamalarım benim yatağıma yaslanmış bir şekilde yerde oturarak uyuyakalmıştım.
çalan alarmımla olduğum yerden irkilerek kalkmış sonra tutulan boynuma elim gitmişti.
yüzümü yıkayıp giyindikten sonra bu sefer ikimize kahvaltı hazırlamamış bu yüzden erken çıkmıştım evden.
son zamanlarda benim uyandırmamı beklemeden alarmla kalktığı için içim rahattı aslında.
'hala onu düşünüyorsun yunho gerçekten inanılmazsın ya'
iç sesime hak vererek hızla yürümüş normalde de erken gelecekken daha da erken gelmiştim.
fakültenin bahçesine geldikten sonra derin nefes almış fakültenin kafeteryasından kahve ve sandviç almıştım. bahçeye geri çıktığımda oturacağım masaya dün tanışıp konuştuğumuz çocuklar vardı. onların yanındaki masaya geçip kahvemi açmıştım ki yandan ses gelmişti.
"yunho?" san bana selam verdiğinde "günaydın" diyip kafamı eğmiştim.
riki masanın diğer ucunda olduğu için biraz bağırarak "gelsene sen de buraya" derken elini gelmem için sallıyordu.
"rahatsız-"
jisung sevecen bir şekilde yunho'ya bakmış "sen gel rahatsız olmayız biz"
masaya oturduğumda hepsi gülerek konuşmaya devam etmişler ve beni de konuya katmaya çalışmalarına rağmen kısa cevaplarım ile kahvaltımı yapmaya devam etmiştim.
"bu akşam geliyorsunuz değil mi?"
jisung'un dediği ile aklıma geceki halimiz gelmiş gözlerim dolmuştu.
"mingi gelemiyor. mingi'nin kız arkadaşıyla buluşması varmış size söz vermeden önce konuşmuşlar unutmuş. size özür dilememi bunu telafi edeceğini söyledi ama ben geleceğim"
aslında öyle dememişti hatta tam tersi uzun zaman sonra en uzun ve büyük tartışmamızı gerçekleştirmiştik.
'kendimi yıpratan bir ilişkide gibi hissediyorum bu ortam bana iyi gelecek yaralarımı saracak'
iç sesime bile gülecek halim yoktu.
wooyoung bana dönüp "ondan hoşlanıyorsun değil mi?" hepsini inceleyince samimi ve ilgili bakışları beni ezmişti. en son kim bana böyle baktı diye düşündüğümde cevabım bile yoktu. bu bakışlarının altında kalmış kendimi tutamayıp ağzımdan bir hıçkırık çıkmıştı.
yanımdaki çekilme hissiyle birden wooyoung'a sarılmış şekilde bulmuştum kendimi.
masadan acı dolu bir inlemeyle herkes birine dönmüştü. utandığın için kafamı kaldırmamıştım. kaç yıllık -hoşlandığım- arkadaşımla kavga etmiştim ve daha sadece bir kere konuştuğum arkadaşlarımın önünde neredeyse ağlayacaktım. onlar da beni teselli ediyordu.
"canım acıyor bu arada." hepsi san'a gülerken ben de gözlerimi silmiştim.
kafamı kaldırmam ile gülümseyerek bana bakanlara gülümsemiş konuşmaya başlamıştım.
"evet yıllardır. üniversiteye gelene kadar iyiydik. lisede de sevgilisi oldu ama üniversiteye geldiğimizde olduğu sevgilisi yüzünden kavga etmeye başladık. tamam ben mingiden hoşlanıyorum ama özellikle ne kadar sevsem bile birini sevgilisinden ayıracak bir şey asla yapmadım. mingi her şeyini benimle yapıyordu şu an ise onunla yapıyor olması da etkiliyordur belki bu durumu."
wooyoung bu sefer yine sarılmak istemiş ama yapamamıştı. buruk gülümsemesine karşılık ben de gülümsemiş gelen aramaya bakınca mingi'nin olduğunu görmüştüm. umursamayıp konuşmaya devam edicekken konuşmam kesilmişti.
"YUNHO!"
"ups" riki sorun çıkacağını fark etmişti ki ben de öyle düşünüyordum.
mingi beni gördüğü için hızla koşmuş yanımıza gelmişti. nefeslenirken birden bana sarılmasıyla şaşırmıştım.
şu an ne olduğunu idrak edemiyordum. hızla kalkıp inen göğsü yavaşladığında kafasını boynumdan kaldırıp büyük ihtimalle şaşırmış gözüken yüzüme baktı.
"ben gittin sandım. bana kızdın gittin sandım."
"salak eşyalarım yerli yerindeydi baksaydın"
"mutfakta değildin ilk alarmımı kapayıp uyumaya devam etmeme rağmen gelmedin dün kavga edince öyle düşündüm."
dediklerine göz devirip önüme dönmüştüm. ortamdakilerin hepsi pür dikkat bizi izliyorlardı. öksürüp telefonuma baktım şansıma ders yakında başlayacaktı.
"ben gidiyorum ders başlayacak zaten birazdan" diyip kalkmıştım. eşyalarımı toplarken jay, jungwon, wooyoung ve jisung'un ayağa kalktığını görmüştüm.
jungwon ayağa kalkan sevgilisine şaşırmış bir şekilde bakmış "senin dersin yok neden geliyorsun sevgilim?" demesiyle jisung kafasını olumsuz vaka dercesine sallamış "odunsun jungwon. çocuk sevgilisinin yanından ayrılmak istemiyor belki?" demişti.
işte asıl bomba burada başlıyordu.
"sen sevgilinin yanından ayrılmamasını ister miydin jisung?"
jisung minho'nun sorduğu soruyla sessiz kalmış ve çoktan çantasını masadan alıp gitmişti.
jungwon sitem etmiş "ya bir soru sordum sadece sevgilime, olana bak." diye cırlamıştı.
"tamam hayatım sen git sen burada kalayım minho ağlar filan yanında duralım" derken biz gülüyorduk ama o jungwon'un dudağına öpücük kondurmuştu.
sonunda ayrıldıklarında ben de jisung'un yanına doğru hızlıca gitmiştim.
•••
fazlasiyla yunho tarafindan yazdim ama en çok yazmak istedigim cift buydu ficin konusunu dusunurken
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ꜱᴏᴜʟᴍᴀᴛᴇ-ᴡᴏᴏꜱᴀɴ ✓
Fanfiction"ne yani dans klübüne bay han benim yerime bir başkan mı getirecek"