Sihirli şato gözükmeye başlamıştı. Kayıklarında Harry ile birlikte Neville, Draco ve bir kız vardı. Harry, kızın adını hatırlayamıyordu. Ne de olsa öğrenirdi. Şuanda şatoya odaklandı.
Gözlerini yumdu ve çalıştı. Bu da çok çalıştığı ve öğrenmeye başladığı bir şeydi. Sihri hisssetmek...
Hogwarts'ın büyüsüne odaklanmaya çalıştı. Zihninde sıcak bir ses duydu.
"Sen kimsin? Sen Varis'sin! Sonunda Varis geldi! Hoşgeldiniz Prens'im! Hogwarts'a hoşgeldiniz! Ben Lady Hogwarts. Hogwarts'ın sihrinin ana çekirdeğiyim. Bu şato büyüsü sayesinde bilinçliyim ve okulumu korurum! Hemen kutlamalara başlamalıyız! Prens Hogwarts'a geldi!"
"Ah hayır Leydi'm. Kutlama yapmayın. Kimliğimin gizli kalmasını istiyorum. Sıcak karşılamanız için teşekkür ederim"
"Rica ederim Veliaht Prens'im. Kendinize dikkat edin"
Harry kendi zihninden çıktığında, kapıda olduklarını ve Profesör McGonnagal'ın konuşmasını bitirip onları içeri aldığını fark etti. McGonnagal'ı da çok özlemişti. İçeriye girdiklerinde Kocaman bir salondaki, yüzlerce göz onlara döndü. Harry, rahatsızlıkla saçını okşayıp izinin kapalı olduğundan emin oldu. Yanında, Neville'in titrediğini hissetti.
"Sakin ol Neville. Sorun çıkmayacak. Ne olursa olsun arkadaşız" dedi on bir yaşında bir çocuğun masumiyetiyle. Yanındaki Draco onlara büyümüş gözlerle baktı.
"Beni de unutmayın" dedi ve hemen gözlerini kaçırdı. Harry'nin gözleri şaşkınlıkla hafifçe büyüdü ama hemen kocaman gülümsedi.
"Elbette! Üçümüz ayrılmayız!" Dedi mutlulukla. Şimdiden bir değişim sağlamıştı!
Neville Gryffindor'a seçilince güçlü bir alkış yaptı. Draco anında Slytherin'e gittiği zaman da alkışladı. Birçok isim okundu. McGonnagal sonunda bir isme gelince kafası karışmış şekilde duraksadı. En sonunda söyledi.
"Potter, Harry Jamison Chester Rain!"
Harry Potter mı?
Bu o!
Yara izini görüyor musun?
Sence nereye gider?
Tabiki Gryffindor, o bir kahraman!Fısıltılar eşliğinde oturdu. Şapka indi, görüş açısını kararttı. Zihninde ince bir kıkırtı duydu.
"Ah Veliaht Prens, sizi tekrar görmek çok hoş."
"Seni de öyle sevgili Seçmen"
"Şimdi, bir bakalıııım... Rawenclaw olabilirisn, çok zekisin. Bilgi edinmeyi seviyorsun ve bu planlar çok akıllıca. Gryffindor olabilirsin. Varisisin ve çok cesursun. Çok sadıksın. Hufflepuff olamazsın. Tanıdıkların haklı, benim masum porsuklarım seni ve planlarını kaldıramazlar. Sanırım en uygun olanı... Sinsilik, planlayıcılık, otorite, güç, kendini kanıtlamak için duyulan bu arzu... İsmin herkes tarafından bilinecek Harry Jamison Chester Rain Potter. Veliaht Prens, Kral'ın Son Varisi. SLYTHERİN'e hoşgeldin!"Herkes suspus olmuştu. Severus Snape, kaşları havalanmış oturuyordu. Bunu beklemiyordu! Lily ve Potter'ın oğlu Slytherin'de! Onun binasında! Gerçi.... Yakın zamanda müdürden öğrendikleri hesaba katılırsa beklenmedik sayılmazdı.
Yine de...
Harry, kalktı ve personel masasına baktı. Severus Snape dahil herkes ona şokla bakarken, Dumbledore gülümsedi. Sanki, bunu bekliyormuş gibi gülümsedi.
Gerçekten beklediğini kimse bilemezdi.
Ölüm, Mürver Asa'nın o anki koruyucusuna gitmiş, Ölüm'ün Efendisi Harry Potter olduğu için, Albus'taki Mürver Asa'nın basit bir asa olduğunu söylemişti. Albus Dumbledore ise bunu zaten anlamıştı.
Çocuğun gözlerinde bilmiş bir bakış vardı. Eve gittiklerinde ikisine şokla bakmıştı. Görmediği garip insanların şokuyla değildi. Tanıdığı ama beklemediği kişilerin şokuydu. Bazen dalıp gidiyordu ve irkilip geri dönüyordu. Yani, çocukta bir şeyler vardı. Yine de, Ölümün efendisi olacağını düşünmemişti.
Her halükarda Harry'nin arkasındaydı. Okul Müdürü olarak Hogwarts tarafından uyarımıştı. Bu sene, Veliaht Prens gelecekti. Tahmininde yanılmıyorsa...
Ne olursa olsun Harry'e güveni tamdı ve her yardımda bulunacaktı. Gözleri masayı tarayıp Quirell'e ulaştı. Severus ile konuşmalıydı. Harry'i Quirrell'den uzak tutsa iyi olacaktı.
Aynı sırada masasına oturmuş aynı kişiyi izleyen Harry ise tam tersini düşünüyordu. Bir an önce Felsefe Taşı'na ulaşmalı, Voldemort'tan kurtulmalıydı.
Draco ile sohbet ederek yemeğini yedi. Herkes Sağ Kalan Çocuk'un Slytherin olmasına, buna kızmamasına, Draco ile konuşmasına ve Malfoy Varisi'nin Sağ Kalan Çocuk ile iletişime geçmesine şaşırmakla meşguldü.
Draco kafasına not etti. Yatakhanesine ulaşınca babasına yazacaktı. Harry ise sadece yemeğini yedi.
Sonuçta henüz ilk gecesiydi. Biraz dinlenip kafasını topladıktan sonra başlayacaktı planlarına.
Harry Potter bir dahiydi. Evet, kesinlikle bir dahiydi. Nasıl olduğunu kimse anlamıyordu. Ama onlar müthiş bir üçlü olmuştu. Harry, Draco ve Neville. Her ders arasında yan yanaydılar. Ortak derslerde birlikteydiler. Hafta sonlarında yan yanaydılar ve birlikte çok iyi görünüyorlardı.
Öte yandan Harry'nin dersleri mükemmeldi. Tam anlamıyla olağanüstü. Draco ve Neville ile birlikte kütüphanede sık sık ders çalışırken görülüyordu. Çalıştıkları derslerden notlar çıkartıyor, birbirlerine anlatıyor, birbirlerine sorular soruyorlardı.
Bir de diğer gözlerden gizli kısmı ele alalım. Harry, çok kabus görüyordu. Bu sebeple uyuyamıyordu. Merlin için, ölmüş, ölümün efendisi olarak geri gelmiş ve kendini Büyülü Dünya'nın Veliaht Prensi olarak kabul etmesi gerekmişti. Üstelik Ölüm ile zihinsel bir bağlantısı vardı. Kabusları engellemeyi araştırmıştı ve hepsi de zihnebende çıkıyordu. Ama herhangi birisinden bunu öğretmesini istemek, ona anılarını göstermek... En hafif tabirle tehlikeliydi. O yüzden bunu kendisi öğrenmeye başlamıştı. Her akşam nefes egzersizleri yaparak kendini sakinleştiriyor, zihnine odaklanıp kalkan oluşturmaya çalışıyordu.
"Harry!"
Daldığı dünyadan ayrıldı.
"Efendim Draco?"
"Daldın gittin Harry. Acele etmeliyiz. Binns'in dersi başlamak üzere"
Bu bazen oluyordu. Harry gözlerinde perili bir bakışla, yaşamış görmüş bir parıltıyla uzaklara dalardı ve ne olursa olsun ne düşündüğünü kimseye anlatmazdı. Harry bir Slytherindi. Draco bunu keşfetmişti. Öğrencilerden aldığı bilgiye göre Harry, herkese bakıyordu. Gece kabus görüp ortak salonda kalan Slytherin öğrencileri olunca, birden uyanıyor, gidip onlara bakıyordu. Sıcak çikolata verip biraz kitap okumalarını sağlıyordu. Korkmuş öğrenci sakinleşince de yatakhanesine gönderiyordu. Tüm öğrencilerin derslerine ve ödevlerine yardım ediyordu. Kimseyi reddetmiyordu, Weasley hariç. Draco sebebini anlamasa da Harry'nin o küçük Weasley ile bir hasımlığı vardı. Gerçi bu tek taraflıydı. Weasley, kendini Harry'nin dostu ilan etmişti. Birlikte kahramanlıklara atılıp ünlü olacaklarmış. Draco bu fikre ancak gülebiliyordu.
Ama, tüm iyi şeylere rağmen, Harry bir Slytherin'di. Kesinlikle kendine sakladığı şeyler vardı. Bazen ne olduğunu bile anlamadığı kitaplar okuyordu. Bazen uzaklara dalıyordu, gözlerinde yaşamış bir bakışla. Bazı durumlarda şaşırmıyor, sanki daha önce de görmüş gibi göz deviriyordu sadece.
"Sen git Draco. Ben bu derse katılmayacağım. Fark edeceğini sanmam ama Profesör Binns sorarsa hasta dersin."
"Nereye gideceksin?"
"Kütüphaneye. Bir şeye bakmam lazım"
Boş vakit bulamıyordu. Mecbur bir dersten kaytaracaktı. Yalnız kalması için de uygundu. Felsefe taşını araştıracaktı. Güçlerini, yapabildiklerini, yapabileceklerini araştıracaktı. Ona göre alıp almamaya karar verecekti. Onlarca kitap aldı. Kendini onlara gömdü.
Kitaplardan başını kaldırıp ışıl ışıl gözlerle baktığında, kararını vermişti.
BU TAŞ KAYBEDİLEMEYECEK KADAR DEĞERLİYDİ!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kral'ın Son Varisi
FanfictionHarry Potter... Her zaman normal olmadığını biliyordu. Büyücüler dünyasında bile diğerlerinden farklıydı. O zamanlar farkın kehanetten kaynaklandığını düşünürdü. Ama hayır... Farklıydı çünkü o Seçilmiş'ti. Sihrin ta kendisi tarafından seçilmişti. Kr...