Lucius iksire son malzemeyi de ekledikten sonra sırıtarak karıştırmaya başladı. Yaklaşık otuz sekiz kez sağa, yirmi yedi kez sola doğru karıştıracak, ardından küçük günlüğü koruma büyüleriyle birlikte kazana atacaktı. Sonrasında iki gün geçmesi gerekiyordu. Eğer ki iksir işe yaramazsa koruma büyüleri sayesinde günlük hiç zarar görmeyecekti. İksir işe yararsa da... Sırıttı ve karıştırmaya devam etti.
Lordu onunla gurur duyacaktı.
Ölüm ise izliyordu. Efendisi kesinlikle çok öfkelenecekti. Ama yapacak bir şey yoktu. Onun bunu yaşaması ve kendi çözümünü bulabilmesi gerekiyordu. O gelecekte bu dünyanın Kral'ı olacaktı. Şurada beş buçuk sene sonra taç giyecek ve Prens olacaktı. Bazı problemler çekmesi ve düzeltebilmesi gerekliydi. Yine de o öfkeyi görmekten hoşlanacaktı. O öfke ile belki de çevresindekiler efendisinin gerçek gücünü görürlerdi. Ona gizli düşmanlık besleyenlerin kendine gelip silkelenmesini sağlayabilirdi. Yine de olası sonuçları seyrettikçe endişelenmeye engel olamıyordu. Sonuçların bir kısmında Lucius ölüyor, bir kısmında Harry sinir krizi geçirip Hogwarts'ı havaya uçuruyor, bir kısmında Lucius başarısız oluyordu. Geriye kalan olasılık ise en tehlikelisiydi. Aynı zamanda en yüksek olasılık da oydu.
Harry, yanındaki Remus ile birlikte şömineden geçti. Sirius'un duruşmasından bu yana bir hafta geçmişti ve bu bir haftada Remus Grimmauld Meydanı 12 Numara'da, Harry Hogwarts'ta, Sirius ise St. Mungos'ta tedavideydi. Açıkçası on yıldır nasıl aklını korumuş olduğu Harry hariç hepsi için muammaydı. Tek sıkıntı Ruh Emiciler'in sebep olduğu fiziksel ve psikolojik zayıflığı düzeltmekti. Eğer aklını yitirmiş olsaydı, Harry şifai iksirini bitirebilene dek iyileşemezdi.
Harry şömineden çıktığı zaman ne yazık ki bir kez daha dengesini yitirdi. Onu kollarından sıkıca kavrayan Remus'a bakarken kızarmadığına şükretti. Büyük bir utançtı. Ancak hala bir türlü alışamamıştı şu şömineden geçme hissine.
"Teşekkürler Remus. Gülersen tüm çikolatalarını kaçırıp saklarım."
Önceki yaşamında keşfettiği, ancak bu hayatında da fazlasıyla gördüğü şey buydu. Çikolata...
Remus bir çikolata canavarıydı. Çikolatanın aşkıyla yanıyordu. Çikolata için her şeyi yapardı ve Harry bir kez onun çikolatalarını ondan istemek yerine gıcıklık olsun diye çaldığında... Harry ürperdi ve zihinsel olarak konuyu kapattı.
Hızlıca ilerlediler ve 777 numaralı odaya doğru yöneldiler. Sirius o odada kalıyordu. Harry heyecanlanmaya engel olamıyordu. Sirius... Sirius'u görecekti. Onu görecekti. Sirius yaşıyordu ve Harry şimdi onun yanına gidecek, ona sarılacak, onun yanına oturacak, onunla sohbet edecekti. Bunu düşündükçe duygulanmaya engel olamıyordu ancak zayıf gözükmeyi de reddediyordu. O gün Dumbledore'un odasında yaşadığı ağlama krizi, içindeki duygu doluluğunun minicik bir kısmını boşaltmıştı.
Harry her gün Hogwarts'ta, ölümünü gördüğü insanlarla sohbet ediyordu. Remus'un oğlunun vaftiz babasıydı Harry, Harry yüzünden Remus ölmüştü. Ama Harry şuanda Remus ile birlikte St. Mungos'taydı. Kendisi yüzünden ölen, ölümünü izlediği Sirius'un yanına gidiyorlardı birlikte.
Gözleri önünde ölen ve hiçbir şey yapamadığı Dumbledore'un odasından gelmişledi buraya. Harry Sirius'un yanına gideceğini, kendisini korurken ölen ve kendini koruduğunu bile bilmediği Severus Snape'in dersinden çıkınca öğrenmişti.
Tüm bunları bilmek ama ölmüş herkesin şuanda yanıında olması Harry'e bazen çok ağır bir yük gibi geliyordu. Az kalsın öldürecek olduğu, az kalsın katili olacağı Draco şimdi altı yaş daha genç haldeydi ve kendisinin en iyi arkadaşlarından biriydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kral'ın Son Varisi
FanfictionHarry Potter... Her zaman normal olmadığını biliyordu. Büyücüler dünyasında bile diğerlerinden farklıydı. O zamanlar farkın kehanetten kaynaklandığını düşünürdü. Ama hayır... Farklıydı çünkü o Seçilmiş'ti. Sihrin ta kendisi tarafından seçilmişti. Kr...