Artık yapacak bir şey kalmamıştı, bütün umutlarıyla doğumhanenin kapısında beklemekten başka çaresi yoktu. Duvar kenarındaki bir koltuğa oturdu. Kulaklarında hâlâ Lisa'nın çığlıkları, gözlerinin önünde hâlâ o kanlı görüntü yer alıyordu. Hayatında ilk defa ölümü bu kadar yakın hissediyordu ve hayatında ilk defa bu derece bir korku yaşıyordu.
O an tüm kalbiyle Tanrı'ya yalvardı. Birine bir şey olacaksa o kişi ben olayım, diye geçirdi içinden yüzlerce kez. Onların yerine benim canımı al, dedi tüm içtenliğiyle.
Pişmanlığı hissetti. Onu kaybetmeye bu kadar yakınken aralarının bozulma sebebi olduğu için pişmanlığı hissetti. Kendinden nefret etti, Lisa haklıydı. O hiçbir zaman iyi bir eş olamamıştı. Gözünü hırs bürümüş birinden farksızdı. Bir şeyler başarmak için zamanı, etrafında olup biteni kaçırdı. Bahsettiği ve uğruna kendininkiyle birlikte Lisa'nın hayatını görmezden gelip harcadığı başarı neydi ki? Şu an bu hastane koridorunda çaresizce otururken bir şeyler başarmış mıydı?
Göz yaşlarını tutmadı. İçinden geldiği gibi ağladı. Bomboş koridor onun hıçkırıklarıyla dolmuştu.
Pişmanlık bir yandan korku bir yandan bastırmıştı. O kadar çok keşkeye sahipti ki hiç iyi bir şey yapmamış gibiydi, belki de yapmamıştı sahiden. Her şey için kendini suçluyordu ve eğer ikisinden birine bir şey olursa asla kendini affetmeyecekti. Lisa'nın o merdivenlerden düşmesinin sebebi de oydu, yanında olmalıydı. Her adımında yanında olmalı, elini tutmalı, belini desteklemeli, masajlar yapmalıydı.
Telefonunun ne zamandır çaldığından haberi yoktu, düşüncelerinden ayrılıp somut Dünya'ya dönmesi zaman almıştı. Kim olduğuna bakmadan açtı ancak konuşacak halde değildi, takati yoktu. Ağlamaktan eli ayağı titriyordu.
"Oğlum nasılsın, iyi misiniz? Gelinim nasıl? Aranız düzeldi mi biraz daha?" Annesinin arka arkaya sorduğu sorularına odaklanamıyordu. "Jungkook ses garip geliyor, ağlıyor musun?"
Zorladı kendini bir kaç kelime için. "Anne ben Lisa'yı haketmiyorum."
Annesi endişelenmişti, nerden çıkmıştı bu durduk yere. "Ne oluyor Jungkook, yoksa kavga mı ettiniz?"
"Ben onun değerini anlayamadım hiçbir zaman. Ben çok aptalım, her şey benim yüzümden. Keşke zamanı geriye alabilsem."
Kadın neler olup bittiğinden bir tek şey anlamamıştı. "Oğlum ne diyorsun?"
"Her şeyi mahvettim. Lisa ne dediyse yerden göğe kadar haklıydı. Ben hiçbir şeyi haketmiyorum, keşke hiç onunla tanışmasaydım. Şu an belki de onun için her şey mükemmel olabilirdi. Ben onun hayatını mahvettim, her şeyi elinden çaldım."
"Jungkook, sakin ol ve neler olduğunu anlat düzgünce. Lisa nerde?"
Derince bir nefes aldı. Bunu söylemeye dili varmıyordu. "Hastanedeyiz biz, sanırım Lisa düşük yapıyor."
Annesinin haykırışını duydu telefonda. "Biz hastaneye geliyoruz, yalnız mısın?" Onaylarcasına mırıldandı. "Tamam, sen sakinleş biraz. Orada olacağız biz de birazdan-"
"Anne," sözünü kesmişti. "Hiç hayatında ölmek isteyecek kadar pişman oldun mu?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
if we leave
FanfictionJungkook ve Lalisa anlaşamayan bir çiftti. Ve Lalisa, Jungkook'tan boşanmak istiyordu.