26

1K 102 24
                                    

"Babama söyler misin, bir daha lütfen benim ve eşimin işlerine karışmasın!"

Lalisa Jungkook'un yanına balkona çıktı. Telefonla konuşuyordu, göz ucuyla kendisine baktıktan sonra tekrar arkasını döndü. "Onun iyiliğini düşünecek biri varsa bu sadece ben olurum." Galiba annesiyle konuşuyordu ve bağırmamak için kendini zor tuttuğu çok belliydi. Lisa fısıldadı ona, elini omzuna yerleştirdi. Kendisi için ailesiyle tartışıyordu ve bu çok yanlıştı. Oysa Jungkook bakmadı bile. İşaret parmağını kaldırdı ve bir saniye diye fısıldadı. "Nasıl gidip orası ile konuşabilir? Kendisi Lisa'yı düşünmüyor olabilir ama ben düşünüyorum. Bürodaki itibarını yerle bir etti. Kovdurtmuş resmen. Evet, gelip bana her şeyi anlattı, bana anlatmayıp kime anlatacaktı."

Gözleri şokla açıldı, ciddi ciddi kavga ediyordu. "Jungkook saçmalama ver telefonu." Lisa telefona uzandıkça Jungkook onun bileklerini tutup kendinden uzaklaştırıyordu. "Bayağı bayağı kavga ediyorsun, Eunha annemle ne biçim konuşuyorsun sırf bunun için."

"Lisa durur musun lütfen!"

İçeri geçti hızlı adımlarıyla. Lisa ona yetişemese de peşinden koşturuyordu. "Muhtemelen öyle olacak zaten, çok sağolsun babam bize seçim fırsatı bırakmamış." Yatak odasındanda çıkıp aşağıya inerken Lisa'nın arkasından geldiğini biliyordu ve merdivenlerde durup onu bekledi. Yanına gelince elinden tuttu ve merdiven boyunca çok dikkatli davrandı. Alt kata vardıklarında tam bırakıp gidecekken Lisa iki eliyle koluna sarıldı sımsıkı. Gitmek istese de gidememişti Kook. "Jungkook asıl şu an rezil oldum."

"Tamam, kapatıyorum." Telefonu salondaki koltuğun üzerine fırlatırken Lisa'ya döndü. "Bir izin vermedin konuşmama."

"Bunu bu kadar niye büyüttün? Bir problem olmamıştı o kadarda, zaten izine çıkacaktım. Ben sana o anki sinirle çıkışmıştım."

"Ben de babama şu anki sinirimle çıkıştım." Dedi aynı edayla. Az önceki gerginliğinden gram kaybetmemişti. Koltuğa oturduğunda sağ bacağını sallamaya başladı hırsla.

Lisa da yanına ona dönük oturdu.

"İşini seviyordun ve ayrılmayı düşünmüyordun, hele holdingde çalışmayı hiç hiç istemiyordun. İstemediğin bir şeyi ortaya çıkardığı için durup dururken, konuşmak istedim. Tamam mıdır?"

Lisa elini titreyen bacağına bastırdı durdurmak adına, başarılı da olmuştu. "Ne gerek vardı?" Soruyu dinlemedi. "Çalışmak istediğini biliyorum, sana oda hazırlatacağım, benimkinin yanındaki odayı boşaltırım." Nefesini verdi seslice. "Bu torpile giriyor."

"Hayır, sen başarılı bir avukatsın ve ben işlerimi sadece sana güvenebiliyorum." Tam ağzını aralamış, karşılık verecekken zilin çalmasıyla geri kapatmıştı. "Kargo geldi." diye ayaklanmış ve mırıldanmıştı Kook ve Lis hiçbir şey anlamamıştı.

Lisa da yanına, kapıya, gitti. Koca bir koli aldı Jungkook kucağına ve kapıyı ayağıyla kapatırken tekrar salona döndü. Lisa üzerinse herhangi bir kağıt ya da fiş olup olmadığına bakarken Jungkook gidip bıçak ve bir kaç tornavida getirmiş ve bantları kesmeye başlamıştı. "Bu ne?" Koliden parçaları tamamen boşalttı ve kullanım klavuzuna baktı direkt. Lisa da onun arkasındaki koltuğa oturmuş ne yaptığına bakıyordu. Omzunun üzerinden kendisi de klavuza bakındı. "Yürüteç mi aldın?" Başını salladı Kook, odağını konuşarak dağıtmıyordu. "Jungkook almamız gereken onca şeyin arasında gidip yürüteç mi aldın gerçekten?" Kahkaha attı birden Lis. Kendini arkaya atmış, gülmekten karnına ağrılar girmişti. Jungkook ona sorarcasına baktı. "Kötü mü yapmışım?"

"Daha odası bile yok, daha ismi yok, ismi!"

Parçaları birleştirmeye başladı. "Ya görünce çok heveslendim aldım işte." Arkasından sarıldı ona, yanağına öpücük bıraktı. "Çok iyi yapmışsın aşkım. En büyük eksiğimizdi, ben de karalar bağlıyordum yürütecimiz yok diye."

"Ya dalga geçmesene!" Lisa gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı. "Ben boya da aldım, konuştuğumuz gibi gri ve beyaz. Ve bir kaç şey daha."

Bir kaç şey diyince merak etmişti, Lis. Bebek alış verişine yürüteç alarak başlayan biri devamını nasıl getirmişti acaba. "Hmm, neler aldın bakalım?"

"Söylemeyeceğim, gülüyorsun." Bir yandan hala yürüteçle uğraşıyordu. "Hayır gülmüyorum, merak ettim." Jungkook ikna olmadı. "Hayır, güleceksin."

"Hayır çok ciddiyim şu an." İçinden gülmek adına dürtüler gelse de bastırdı onları, çünkü gerçekten çok merak ediyordu. Jungkook ona şüpheyle baktı, ne kadar görünüşünden ikna olmasa da söyledi aldıklarını. "Yıkamak için küvet ve tavşanlı uyku tulumu."

Kaşlarını birbirine yaklaştırıp ona baktı, onun kendisini zor tuttuğunu biliyordu. "Gülme." Omuz silkti Lis. "Gülmüyorum." ama çoktan dudaklarında istemsiz bir tebessüm oluşmuştu. "Gülüyorsun işte!"

"Jungkook neden temek ihtiyaçlardan başlamak yerine yürüteç, uyku tulumu ve küvet aldın?"

"Öyle bakınıyordum, hoşuma gitti aldım işte. Niye dalga geçiyorsun? Eninde sonunda yıkayacağız onu, küvet gayet de bir ihtiyaç işte."

Yürüteçi bitirmişti. Sırt kısmından ittirip salonun öbür ucuna gönderirken arkasından izledi. "İyi gidiyor ya. "

"Tabii, bununla maratonlarda net birinci olacaktır." Kendini tutamıyordu, Jungkook'un sinirlenmesiyse daha da güldürüyordu onu.

"Ya Lisa!"

"Pardon." Topladı kendini. "Hiç isim düşündün mü?"

Başını salladı, yerden kalkıp koltuğa oturdu ve Lisa'yı kendine çekti. Lisa da o sırada kollarını Jungkook'un beline sararken başını göğsüne yasladı. "Kyung-hee, Hyejin yada Minseo düşündüm."

"Hyejin'i beğendim." Bir kaç kez tekrarladı ismi. "Tatlı oldu sanki."

"Sen düşünmüş müydün?"

"Jung-hee, Jeon Jung-hee!" Jungkook saçlarına bir öpücük bıraktı. "Bu güzel."

"Sence hangisi olsun?"

"İkisi de güzel." Lisa başını kaldırıp Jungkook'un gözlerinin içine baktı. "Jung-hee olsun mu? Senin ismini andırması hoşuma gitti. Hem ben yalnızken öyle seslendim hep ona."

Elini Lisa'nın şişmiş karnına yerleştirdi. "Ailemize hoş geldin Jung-hee." Gözlerinin dolduğunu hissetmişti Lis. Parmaklarının tersiyle gözyaşlarını sildi. Tekrar sımsıkı sarıldı kollarının arasındaki dünyasına. Eğer boşansaydı bunları yaşayamayacağını hatırladı. Uçurumun kıyısından döndüğünün farkına vardı tekrardan. Hamileliğinin ilk aylarında bu duyguları hissedemediği için pişmandı ama aynı zamanda da kararından daha geç dönmediği için de kendini çok şanslı hissediyordu, ki tek şansı bu değildi. Şanslarının en büyüğüne yaslanmış damla damla gözyaşlarını akıtıyordu.

if we leaveHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin