Lalisa sabah hafif sancısının etkisiyle uyandı, önemsemedi, zaten bu günlerde sık sık yaşıyordu bunu. Jungkook'a baktığında hala uyuduğunu gördü, pek keyfi yoktu, uyanmış ve geri uyuyamayacağını bilmesine rağmen çıkmadı yataktan. Yarım saat kadar öylece yattı orada; gözlerini kapattı, açtı, eşinin nasıl huzurla uyuduğunu izledi, kendisi iki aydır onun gibi huzurlu uyuyamıyordu, kıskandı. Neredeyse yarım saatin sonunda Jungkook da açmıştı gözlerini. Tüm kaslarını gevşetecek şekilde esnedi. "Günaydın." Onun hoş, uykulu mırıldanmasına karşın Lisa hiç de böyle bir cevap vermemişti. Ağrısı vardı, uykusundan uyandıracak kadar. "Günaydın."
"Nasılsın bu gün?"
"Sancım var." Yüzünü buruşturdu Jungkook, nasıl hissettiğini bilmiyordu ama berbat olduğuna emindi. "Hareket etmek ister misin?" Başını salladı Lis iki yana, kolunu kıpırdatmak dahi istemiyordu. "Sadece yatmak istiyorum."
"Yatalım o zaman." Elini narince saçlarına daldırdı Lisa'nın, Lis bu hareketiyle gözlerini kapatmıştı.
"Bu gün biraz hareketli sanırım." Ya diyebildi sadece Kook. İçi gidiyordu ama elinden bir şey gelmiyordu.
Aniden doğrulup yataktan kalkmasıyla Jungkook da doğruldu. "Tuvalete gitmeliyim!" Korkmuştu, güldü. Lisa ebeveyn tuvaletine giderken Jungkook tekrar uzandı yatağa. Son iki ayını her an her şey olabilir korkusuyla diken üzerinde yaşıyordu. Ani bir davranışında kalbi gerp gürp ediyordu. Belini tutarak geri geldi ve yerine tekrar yerleşti. "Ağrıyor mu çok?"
"Biraz."
"Yemek yiyelim mi?" Başını iki yana salladı. "İstemiyorum." Jungkook yatakta tekrar oturur hale geldi. "Bu bir soru cümlesi değildi." Yataktan kalkarken Lisa'nın da elini tuttu ama o kalkmak yerine yatakta daha çok yayılıp mızmızlanıyordu. "Ama istemiyorum."
"Benim de istemediğim şeyler var, mesela senin tüm gün boyunca burada uyuman gibi." Lis yüzünü buruşturdu. "Neden senin isteğin gerçekleşecekmiş?" Kapalı gözleriyle sadece mırıldanmıştı ama Jungkook onu anlamıştı zaten. "Çünkü ben senin kocanım canım."
"Ben de senin karınım, ne olmuş yani?"
Tuttuğu elini sıktı hafifçe. "Yani kalkıyoruz ve kahvaltı yapıyoruz. Şöyle karşılıklı karı koca, önümüzde nefis yemekler, hadi kalk!"
Oflayarak kalktığında Jungkook hala bırakmamıştı elini. Bir eli Kook'ta olan Lisa da diğer elini karnının altına yerleştirmişti. Birlikte aşağı kata, mutfağa indiler. Bu gün Lisa için gelen yardımcı gelmiyordu, izin günüydü ve böylelikle kahvaltıyı hazırlama görevi Jungkook'a kalmıştı. O çoktan omlet yapmaya başlarken Lis ayakta durmak istemedi, mutfak masasının sandalyesini çekip oturdu. Karnının alt bölgesindeki ağrı bacaklarını da tetikliyordu sanki.
Jungkook bir çırpıda pişirdiği omleti ve hazırladıpı domates salatalık tabağını masaya yerleştirdi, bal, reçel, zeytin ve peyniri de unutmadı. Elinden geldiğince bol çeşitli bir masa hazırlayıp Lisa'nın iştahını açmaya çalışıyordu ama Lis hala istemediği bir km uzaktan belli olacağı gözleriyle bakıyordu. Yine de kahvaltılarını yaptılar, Jungkook bulaşıkları da halletti. Evde kaldığı süre boyunca Lisa'ya iş bırakmamak için alışmıştı. Mutfakta işi bitince salona geçti, Lisa ordaydı, öylece oturuyor, karnını okşuyordu. Yanına yerleşti Kook. "Benim meleğimin canı mı acıyormuş?"
"Ağrılar artıyor Kook." Gözlerini kapatıp başını Jungkook'un omzuna bırakmıştı. "Hastaneye gidelim mi?" Başını iki yana salladı. "Geçer muhtemelen." Jungkook sabah sancısının olduğunu öğrendiğinden beri endişeliydi ama Lisa'yı da telaşa sokmak istemediğinden bunu ondan saklıyordu. Daha önce de böyle olmuştu diyerek kendini sakinleştiriyordu. "Benden istediğin bir şey var mı?"
"Kitap okur musun?" Başını omzundan çekmesini bekleyip ayağa kalktı. "Elbette okurum." Salonun bir dipte bir köşesini kitap okuma alanı yapmışlardı, oraya gidip yeni başladıkları ve yarım kaldıkları kitabı seçti: Gece yarısı kütüphanesi.
Bir saat kadar Jungkook Lisa'ya kitap okudu. Arada bir gözlerini kaldırdı sayfalardan ve Lisa'yı kontrol etti, hala ağrısı olduğunu çıkardığı mırıltılardan anlayınca derin bir nefes çekti içine ve sessizce tekrar gözleri kitabı buldu. "İnsanlar şehir gibiydi. Bazı kötü yönleri var diye bütün şehirden nefret etmezdiniz. Sevmediğiniz yanları, birkaç tane tehlikeli ara sokağı ve mahallesi olabilirdi ama bir şehri yaşanır kılan şey iyi yönleriydi."
"Jungkook." Sesini duymasıyla Lisa'ya döndü Kook. "Sanırım suyum geldi."
"Ne!" Uzandığı koltukta dikleşti, gözleri korkuyla açıldı. Lisa'yı gözleriyle süzdü ve ıslanmış olan şortunda takılı kaldı. "Nasıl yani?"
"Tamam, sakin olalım, sakin olmalıyız. Hastaneye gitmeliyiz-" Gelen acıyla attığı çığlık cümlesini bitirmesine izin vermemişti. Jungkook ayaklandı. Ne yapması gerektiğini bilmiyordu, daha önce bu günü planlamıştı ama şimdi eli ayağına dolaşıyordu. Yukarı koştu, araba anahtarlarını aldı, Lisa'nın kalkmasına yardım etti. Onunla birlikte dikkatli adımlarla kapıya yöneldi, antreden doğum çantasını da aldı. Evden çıkıp asansöre bindiler.
Lisa ayakta durmakta zorlanıyordu. Jungkook'un elini var gücüyle sıkıyordu. "Derin derin nefesler al." Kook'un söylediğini yerine getirdiğinde otoparka inmişlerdi. Dikkatli ama hızlıca arabaya bindirdi onu Jungkook ve kendisi de yerine geçti. Gaza basmasıyla otoparktan caddeye çıkması bir oldu.
"Jungkook hızlı sürsene ya!" Az önceki sakin hallerinden eser yoktu ikisinde de. "Öyle yapıyorum zaten."
"Arabada doğurmak istemiyorum!"
"Arabada doğurmayacaksın!"
20 dakikalık yolu 5 - 10 dakikada gelmişlerdi. Ne ışıklar umrunda olmuştu Jungkook'un, ne de hız limiti. Hastanenin acil kapısının önğnde indi arabadan, Lisa'yı da indirdi. Binaya girdiklerinde Lisa'nın çığlıklarından dikkatler üzerlerine çekilmişti. Hemşirenin getirdiği sedyeye yavaşça uzandı. Jungkook da diğer bir kaç hemşire gibi sedyenin itilmesinde yardımcı oluyordu ama doğumhanenin kapısına geldiklerinde durmak zorunda kalmıştı, içeriye giremezdi. Kapı kapanmadan seslendi. "İyi olacaksın, korkma!"
Kapılar kapandığındaysa Taehyung'u ve ablasını arayıp haber verdi. Geriye sadece beklemek kalmıştı. Zaten sırayla ilk Jennie ve Tae, daha sonrasındaysa koştura koştur annesi ablası ve babası girmişti koridora, daha önceki gibi yalnız beklemek zorunda kalmamıştı yine korkuyordu ama bu sefer heyecan da vardı.
Jungkook'un ablası, annesi ve Jennie bir kenar da kendi aralarında konuşurken Tae de Jungkook'un babasının yanından bir fırsat bulup ayrıldı ve yanına geldi. "Sakinleş biraz." Kook gözlerini kapattı başını geriye attı derince bir soluk verdi ve tekrar ona baktı. "Daha iki hafta vardı."
"Bunun normal olduğunu biliyorsun, tam 40 haftalık doğan çok az bebek var."
"Ama iki hafta erken." Taehyung, Jungkook'un omzuna kolunu attı. Ofladı Jungkook, bu ortam, bu koridor hepsi çok gericiydi. Gözlerinin önüne sürekli Lisa merdivenlerden düştüğü gün geliyordu.
En sonunda kapılar açıldı, önce doktor çıktı, bebeğin ve annenin sağlıklı olduğunun haberini verdi. Jungkook'un içine su serpildi. Sonrasında da Lisa'yı çıkardılar içeriden. Gözleri kapalıydı, terliydi, yorgundu. Onu daha önceden hazırlattırdıkları odaya götürdüler. O uyurken de Jung-hee'yi getirdiler.
Jungkook minicik bedenini kolları arasına aldı, onu incitmekten korkuyordu. Bir yandanda garip bir his vardı içinde, kendinden ve Lisa'dan bir parça taşıyordu kollarında. Onu inceledi, yüzünü, ellerini... Yüzü Lisa'ya çok benziyordu. Onun minyatür hali gibiydi. Ama gözlerini babasından almıştı. Çekikliği, yüzüne oranla boyutu, rengi Jungkook'unkinin aynısıydı.
"Jungkook." Lisa'nın uyandığının farkında değildi, tüm odağı Jung-hee idi o sıra. Jungkook bebeği eşine verdi dikkatlice. "Aman tanrım!" Jungkook yatağın kenarına oturdu. Lisa çoktan göz yaşlarını akıtmaya başlamıştı.
Odadakiler çıkmış, onları yalnız bırakmışlardı. "Bu bizim kızımız." Jungkook'a bakıp göz yaşlarına rağmen gülmüştü.
"Aramıza hoşgeldin Jung-hee."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
if we leave
FanfictionJungkook ve Lalisa anlaşamayan bir çiftti. Ve Lalisa, Jungkook'tan boşanmak istiyordu.