33

866 93 172
                                    

Lisa Jung-hee'yi emzirdikten sonra uyutmuştu. Her şey çok normaldi, Jung-hee çok sağlıklıydı, Lisa'nın da bir şeyi yoktu ama bir süre daha hastanede kalmaları gerekiyordu.

Şimdi o mışıl mışıl uyurken Jungkook'la Lisa sadece izliyorlardı. Acaba rüyasında ne görüyor diye düşünüyorlardı. Şu anki durumlarına hayret ediyor, artık üç kişi olmalarının ve ilk çocuklarının sevincini yaşıyorlardı.

"Jungkook annemlerle konuştun mu?"

Başını iki yana salladı Kook. "Sen söylemek istersin diye düşündüm. Eğer Kore'de olsalardı mutlaka arar çağırırdım ama zaten Tayland'dan buraya 15 dakikada gelemeyecekleri için sana bıraktım." Kendini gülümsemeye zorladı Lisa. "İyi yaptın."

Komodininden telefonunu aldığında Jungkook emin olmadığı her halinden belli sesiyle konuştu. "Onları şimdi aramak zorunda değilsin ya da istersen ben konuşabilirim."

Hayır bunu benim yapmam gerekiyor. Çok süre geçmeden onlara haber vermem gerekiyor." Telefonunu açıp annesini aradı. En son hamile olduğunu söylemek için aramıştı, şimdiyse bebeğin doğduğunu söylemek için arıyordu. Telefonun açılmamasını umarak bekledi ama umduğu olmadı. "Alo, anne?"

"Beni aramak için büyük bir olay olması gerek sanırım."

"Anne ben doğum yaptım. Bir kızım oldu." Sessizliğe boğuldu bir an ortam, Lis telefonun kapanıp kapanmadığını bile kontrol etmişti.

"O çok sevdiğin adamın çocuğunu doğurdun demek."

"Anne, lütfen-"

"Bizden bu kadar uzağa gitmene değdi mi her şey Lalisa, hayatından memnun musun? 22 yaşında, daha okulun bile bitmemişken, bizim asla rızamız olmadan evlenmene değdi mi?"

Gözlerinin dolduğunu, yanaklarından aktığını hiasettiğinde Jungkook boşta kalan elini tutmuş ona gülümsemiş daha sonra rahatça konuşabilmesi için odadan çıkmıştı.

"Neden böyle yapıyorsun? Sana haber vermek için aradım!"

"Kendini bunun için zorlamamalısın. Bir hafta sonra hiç tanımadığımız ve onaylamadığımız bir adamla olan nikahın için evden tüm eşyalarını toplamış giderken bize bağırdığını hatırlıyor musun? 'Beni artık kızınız olarak görmeyin, ben artık sizin kızınız değilim.' Şimdi kendini haber vermek için sorumlu hissetme."

"Anne-"

"Sana evlenme dememiştim Lalisa, okulunu bitirip eline mesleğini aldığında elbet bir gün layığınca evlenecektin!"

"Evleneceğim kişi Jungkook olmayacaktı ama, ne anlamı var o zaman?"

"Her şey Jungkook demek mi senin için?"

Burnunu çekti Lalisa, artık hıçkırarak ağlıyordu. "Bir sonraki hafta olacak olan nikahım için evden ayrıldığımda bir yokluktaydım, yanımda sadece Kore'ye gelmeye yetecek kadar param vardı. Buraya vardığımda ne yapacağıma dair hiçbir fikrim yoktu, kalacak bir yerim bile yoktu. Çünkü Jungkook'la çıkmaya başladığımda beni uyardığınız ve ben de sizi dinleyip onunla evlenmeye karar verdiğimi size söylediğimde ceza olarak öğrenci evimin kirasını ödememeye başlamıştınız. Neyim var neyim yoksa kiraya vermiştim, bana doğum günümde satın aldığınız arabayı satmıştım. Dibe vurduğumda evlenmek zorunda kaldım çünkü o şekilde bağırarak çıkmıştım o evden ve geri dönemezdim, sen de bana 'ben senin annen değilim.' demiştin çünkü."

Hıçkırıkları ardı ardına gelirken konuşmakta zorlanıyordu. "Param bittiği, ev sahibimin artık beni istemediği, yiyecek yemek bile alamayacağım için Jungkook'un yanında ağladığımda bana kızmıştı çünkü zor durumda olduğumu ondan saklamıştım. O beni ondan yardım istemediğim için azarlarken benim annem ve babam benden tüm yardımlarını kesip telefon numaramı engellemişti."

Bir kaç kez daha burnunu çekti, bunları anlatmak ona çok zor geliyordu. Ama artık çok dolmuştu, içini dökmeliydi.

"O sizin uygun görmediğiniz damat adayı düğünümüze kadar benden habersiz benim kiralarımı peşin ödemişti, ben bunu ev sahibimden öğrenmiştim. Sık sık beni ellerinde dolu dolu alış veriş poşetleriyle ziyarete geliyordu ve her geldiğinde evin başka bir köşesine sıkıştırılmış para buluyordum. Sonra biz evlendik. Yeni bir ailem oldu, bana sizden daha iyi baktılar, hala da bakıyorlar. Jungkook holding'in başına geçti başta her şey güzeldi ama sonra işler rayında gitmemeye başladı, aramız bozuldu, kavgalar etmeye başladık."

"Beni hiçbir şey için suçlayamazsın, bunlar senin kararlarındı Lalisa."

"Boşanma davamı açtığım gün hamile olduğumu öğrendim. Sana bunları ilk defa anlatıyorum, boşanıyor olduğumdan hiç bahsetmedim çünkü ben senin annem olduğunu unuttum, bir annem yokmuş gibi yaşadım. Ve yanımda olan tek kişiden de ayrılıyordum, nasıl bir çukurda olduğumu asla anlayamazsın."

Telefonu hoparlöre aldı ve yanına bıraktı. Yatakta dizlerini kendine çekip kendi kendine sarıldı.

"Ama o senin yaptığını yapmadı, anlaşmalı boşanma davasının dilekçesini imzalamadı. Dava süresi sürekli uzadı, mahkeme günü sürekli ertelendi. Ben seni arayıp hamile olduğumu söyledim, Tayland'dan ayrıldıktan sonra seninle ilk defa konuşuyorduk anne. Ve sen bana iyi bir anne olamayacağımı söyledin. Sonra ben merdivenlerden yuvarlandım, az kalsın düşük yapıyordum. Beni Jungkook yetiştirdi hastaneye. Seni arayamadım, yine bana aynı şeyleri söyleyecektin."

Telefondan gelen seslerden onun da ağladığını anlamıştı, bunları ona ağlasın diye anlatmıyordu sadece o yanında yokken nasıl zorlandığını bilmesini istiyordu. Çünkü güzel bir haber için dahi aradığında tüm hevesinin kursağında kalmasından ve ağzına ağzına dolup dolup asla söyleyemediği şeyleri anlatamayışından bıkmıştı. Şimdi ise her şeyi bir bir anlatıyordu, daha fazla içinde tutamıyordu.

"Merdivenlerden düştüğüm gün benim için endişelenen kişi Jungkook'tu anne, ben ölümden döndüğüm sırada sen evinde her şeyden habersiz mutlu mutlu yaşıyordun. Yanımdaysa sen yerine Jungkook'un annesi vardı. Sonra boşanmaktan vazgeçtik. Her şey o zaman yoluna girmeye başladı, yaşadığım her şeyin karşılığını almaya başladım. Harika bir hamilelik süreci geçirdim, bana çok iyi baktılar, sen bir kez olsun nasıl olduğumu sormadın. Şimdi de bizim bir kızımız oldu anne. Ben bir sürü şey yaşadım ama sen hala Tayland'dan gidişimde kaldın. Çünkü hiçbirinden haberin yoktu."

Önce sadece sessizliği dinledi. Başını dizlerine gömüp çığlıklarını bastırdı. Sonra annesinin ağlamaklı boğuk sesini duydu.

"Artık sen de bir annesin, umarım senin kızın senin yaşadıklarını, sen de benim yaşadıklarımı yaşamazsın. Sana söyleyecek tek bir şeyim var, sen orada bizi unutup kendine bir hayat çizdiğinde babanla biz hiçbir şey olmamış gibi devam edemedik. Her gün senin geri dönmeni bekledik. 'Jungkook'la gelsin ama geri gelsin.' diyordu baban. Ama ne sen geri geldin, ne de biz seni çağırdık. Şimdiyse her şey geçti öyle değil mi? Sana eşin ve kızınla mutluluklar dilerim Lalisa. Biz bir daha istesek de eski samimiyetimize dönemeyiz. O yüzden ne sen bizi ara, ne de biz seni."

Telefon kapandığında içinde tuttuğu feryatları dışarıya bırakmıştı. Lisa'ya karşı Jung-hee de uyanmıştı. Jungkook muhtemelen kapının önündeydi ve sesleri duyunca odaya daldı. Ne konuştuklarına dair hiçbir fikri yoktu ve Lisa'yı bu halde görmeyi beklemiyordu. Yatağının kenarına oturdu, ona sarıldı. Jungkook'un annesi, ablası, Taehyung ve Jennie de bir şey olduğundan korkup odaya girmişlerdi. Eunha anne Jung-hee'yi kucağına alıp salladı tekrar uyuması adına.

"Şşh, hepsi geçti." Eşinin onun kulağına fısıldadığını duydu. "Ne konuştuğunuzu sormayacağım, anlatmak istersen anlatırsın. Ama şimdi her şey geçti gitti. Ben burdayım, Jung-hee artık yanımızda. Her şey yolunda." Sakinleşmesini sağlamıştı Kook, zaten içini de boşaltmış rahatlamıştı.

Bu konuşmanın bir gün olacağından adı gibi emindi. Sürekli erteleyip durmuştu, oysaki bundan kaçmak hiçbir yaşananı götürmüyor, daha çok üstüne yük bindiriyordu.

Ama şimdi her şey geçmişti Jungkook'un da dediği gibi. O vardı, Jung-hee vardı. Geçmiş geçmişte kalmıştı.

if we leaveHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin