Zaman su gibi akıp gidiyordu. Doğum için saydıkları aylar yerini haftalara bırakmıştı, bununla birlikte sadece üç hafta kalmıştı. Lisa artık şirkete gitmiyordu, eve yardımcı bir kadın alınmıştı bununla birlikte de Lisa'nın günlerini dolduracak hiçbir aktiviteye sahip değildi. Yaptığı şeyler arasında ani ruh değişimleri sayesinde bir şeye gereksizce yükselirken aynı saniyede kahkahalara boğuluyor bunun peşini de göz yaşları alıyordu. Kendisi gibi şirketin yolunu unutmuş eşine de zaman zaman tripleniyor, onu yanında istemiyor; zaman zamansa o anını sadece sırnaşmak için harcıyordu.
Geçen haftalarla birlikte gelen giden kargo trafiğinin de azalmasıyla bebek odası artık hazırdı. Ne kadar ilk zamanlar Jung-hee gecelerini kendi odasında geçirmeyecek olsa da karyolasından kendi kendine sallayabilen ana kucağına, bez değiştirme tezgahından mama sandalyesine kadar eksiksizdi. Aynı zamanda ne zaman ne olacağı bilinmediğinden doğum çantası da hali hazırda antrede bulunuyordu. İçi hem Jung-hee hem de Lisa'nın ihtiyacı olabilecek her eşyayla doluydu.
Doğuma hazırlanan tek şey ev ve eşyalar olmamıştı. Jungkook ve Lalisa da kendilerini doğuma hazırlıyorlardı. Lisa günde bir buçuk saatini yogaya ayırmıştı ve Jungkook da ona eşlik ediyordu. Eşi doğumu kolaylaştırmak için yoga pozisyonlarına bürünürken Jungkook da kendisi için bir yoga programı hazırlamıştı. Yine aynı şekilde gece uyumadan önce eşinin daha rahat bir uyku çekmesi adına masajlarını da esirgemiyordu.
Yani her şey hali hazırdaydı geriye sadece Jung-hee'nin onlara gelmesini beklemek kalmıştı. Jungkook bu dönemde gerekli tedavileri almış ve sinir problemlerini yatıştırmış ama bu hiç kolay olmamıştı. Lisa da Jungkook'un ona hamileliği için gösterdiği destek gibi kendi desteğini asla aksatmamıştı. Ama her şey rayını bulmuştu.
Yine evde klasik müziğin yankılandığı akşam saatlerinde Lis salon koltuklarında meyvelerini yiyor ve karnını okşayarak kızına bir şeyler anlatıyordu. Jungkook duştan çıkmış ve evi turlayıp Lisa'yı gördüğünde salona gelmiş, kendini koltuğa bırakıp Lisa'nın yanağına bir öpücük bırakmıştı. Lis gülümseyip ona döndüğünde bir sonraki öpücük dudaklarını bulmuştu. "Ne konuşuyorsunuz bakalım anne kız?"
"Jung-hee'ye babasının gençken ne kadar yere bakar yürek yakar bir insan olduğundan bahsediyordum." Elindeki iri üzüm tanesini Jungkook'un dudakları arasına yuvarlarken Kook kaşlarını çatmıştı. "Artık öyle değil miyim?"
"Hayır, sen hep çok karizmatiksin ama parmağındaki alyans güzel kadınların ilgi odağı olmanın önüne geçiyor." Sonra tekrar karnına bakarak konuştu. "Alyans çok önemli bir şey kızım. Sen de evlendiğinde eşin evden çıkarken göz ucuyla kontrol edeceksin, alyans var mı yok mu diye."
"Hop hop, durun bakalım orda. Ne evlenmesi pardon?" Lisa soran gözlerle Jungkook'a döndüğünde devam etmişti. "Daha her şey için çok erken, kızın aklına sokma öyle şeyler. Hem ben babası olarak razı değilim evlenmesine, onunla evlenecek küçük adam önce beni ikna etmesi gerek." Lisa'nın kahkahasına karşın Jungkook istifini bozmamıştı. "Ben izin vermedikten sonra kızımın etrafında erkek sinek bile uçamaz."
"Sen benimle nasıl evlendin acaba, ben de sonuçta babamın bir tanecik kızıydım ve babam senden resmen nefret ediyordu." Kook gözlerini kapattı. "O ayrı bu ayrı." Tekrar gözlerini açıp eşine baktı. "Sen benden başkasıyla evlenemezdin, buna izin vermezdim. Sen sadece benim olacaktın, kızım da sadece benim olacak. Ben kıskanç bir erkeğim." Lis elini Kook'un yanağına götürdü. "Oy benim kıskanç erkeğim!" Jungkook onu kendine çekip başını göğsüne yasarken ve saçlarına öpücüklerini bırakırken konuştu kendi kendine. "Yok evlenmek falan, onunla evlenecek, elini tutacak, öpecek; hayır, yok." Lisa da parmağıyla Jungkook'un karınında daireler çizerken konuyu değiştirdi. "Jungkook, seni özledim." Jungkook ne demek istediğini anlamamıştı. "Yanındayım meleğim." Buna karşılık Lisa sadece gülmüştü. "Hayır, öyle değil." Kook ondan biraz uzaklaşıp yüzüne bakmış ve sonra aydınlanma yaşamıştı. "Lis, ben de seni çok özledim. Artık doğsa Jung-hee de rahatlasak. Ne zamandır sarılmaktan öteye gidemiyoruz."
"Jung-hee doğduktan sonra onu dahi yapamayacakmışız gibi hissettiriyor. Eunha anne anlatıyor hep, özellikle sen doğduğunda hiç rahat vermemişsin insanlara. Hiç uyumuyormuşsun, o zaman bile inatçıymışsın. Umarım Jung-hee sana benzemez."
"Annem sana beni mi ispiyonladı?" Lisa kıkırdadı. "Ayrıca sana yemek yedirmek çok zormuş. O zamanlar abin üç, ablan beş yaşlarında olduğu için her şey daha da zormuş. Üçünüzle aynı anda ilgilenmek zorundaymış ve çok yoruluyormuş. Ama şimdi birbirinden güzel - yakışıklı üç çocuğu olduğu için mutlu, öyle diyor." Jungkook yalandan güldü. "Olmasaymış mutlu falan, yormuşuz biz hanımefendiyi." Lisa da sahte siniriyle Jungkook'u azarladı. "Sus, dokuz ay karnında taşıdı o kadın seni, seni o büyüttü, ona minnet borçlusun. Ben de dokuz aydır karnımda bir insan taşıyorum, onu en iyi ben anlıyorum." Bu sefer kahkaha atan Kook'tu. "Ama annem üç çocuk taşımış dokuz ay, sen de üç çocuk taşır mısın?" Lisa dirseğini onun karnına geçirdi. "Dur daha birincisini doğurmadım."
"Olur olur," Mırıldandı Jungkook kendi kendine. "Bu doğar öbürünü bekleriz, öbürü doğar öbürünü bekleriz. Hepsi sırayla olur." Lisa gülmüştü ona, rahatlığı sinir bozucuydu. "Söylemesi kolay tabii, doğum sancısını çekecek olan da sensin sonuçta değil mi?" Göz devirdi. "Öbürünü bekleyecekmiş, kediyiz sanki biz."
"Öyle deme şimdi, çok da bir şey istemedim. Jung-hee kardeşsiz mi kalsın? Sen tek çocuksun bilmezsin kardeşin ne demek olduğunu."
"Jung-hee belki kardeş istemeyecek, tek çocuk olmaktan hoşnut olacak." Jungkook kabul etmedi bunu, başıyla reddetti. "İster benim kızım."
Bitlikte gülmüş, birlikte sessizleşmişlerdi. Lisa tekrar başını Jungkook'un bedenine yaslarken konuştu. "Korkuyorum."
"Neyden?"
"Her şey çok mükemmel ilerliyor Jungkook, korkuyorum. Sanki her an başımıza bir şey gelecekmiş gibi hissediyorum. En çok da erken doğumdan korkuyorum. Tamam, son ayda olabiliriz ama daha akciğerleri için anne karnında durması gerekiyor. Eğer erken doğum olursa küveze alırlar." Kook onu sakinleştirmek için saçlarını okşadı. "Böyle düşünme, ana odaklan. Şu ana kadar her şey güzeldi, şu anda da güzel. Yarın ne olacağını bilemeyiz, yarını düşünerek gününü mahvetme. Erken doğum oladabilir, olmayadabilir, olursa elbet onu da atlatırız biz." Sıkıntılı bir nefes verdi Lis. Jungkook onu bir nebze sakinleştirmişti ama stresi yine de dinmemişti. "Yine de endişeleniyorum."
"Tabii ki endişeleneceksin, sen bir annesin." Ortamda tek ses devam etmekte olan klasik müzikti.
"Teşekkür ederim Jungkook, dosyayı imzalamadığın için." Lisa'nın burnunu çekmesiyle Kook onun ağladığını farketmişti. Onu durdurmadı, böyle içini boşalttığını ve rahatladığını biliyordu. "Teşekkür ederim Lalisa, her şeye rağmen bana tekrar güvendiğin için."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
if we leave
FanfictionJungkook ve Lalisa anlaşamayan bir çiftti. Ve Lalisa, Jungkook'tan boşanmak istiyordu.