Herkes yavaş yavaş gitmişti, yine baş başa kalmışlardı.
Jungkook kavgadan sonra bir daha asla çıkmamıştı odadan. Kimse de çıkmamıştı yanına, Lisa bile. Korkuyorlardı, sinirlendiğinde bağırıp çağırması, etrafı yıkıp dökmesi çok olurdu çünkü.
Son kez Jennie ve Taehyung'u da uğurladıktan sonra salona uğramadan direkt ışıkları kapatıp yatak odasına yöneldi, içinde bir gerginlik onu rahatsız ediyordu. Bir insan kocasından korkmamalıydı, işte bu yüzden boşanmak istiyordu.
Odaya girdiğinde onu balkonda gördü. Dirseklerini dizlerine yaslamış, başını öne eğmişti. Yanına gitmedi, üzerini değiştirdi, ilaçlarını aldı.
Daha da büyümüştü artık karnı, zaman geçtikçe bebeği daha da hissediyordu. Bu hissin bambaşka bir şey olduğunu farketti. Anne olmak asla hayallerine bile konduramayacağı türden bir şeydi ve şimdi bunu yaşıyordu.
Yatağın kenarına oturdu, beli ağrıyordu. Jennie ile bir heves çıkıp hamilelik alışverişi yaptıklarında aldığı geceliği biraz sıyırıp karnını ortaya çıkardı. Çatlak kreminin kapağını açıp karnının üzerine sıktı biraz ve soğuk olmasının verdiği titreme ile güldü. Yaydırmaya başladı parmak uçlarıyla, o sıra Jungkook girmişti içeri. Arkasından balkon kapısını kapattı. Yanına geldi, oturdu, onu izledi. Lisa çoktan kremi iyice tenine yedirmiş, kapağını kapatmıştı.
"Dokunabilir miyim?" Mırıldanmadı bile, başını salladı sadece. Bu bile Jungkook için bir lütuftu.
Elini eşinin karnına yerleştirdi, gözlerini kapattı. Elinin altında hissetmeye çalıştığı şey ondan bir parçaydı, inanılmaz geliyordu.
Elinin üzerinde narin, yumuşak bir el daha hissetti, gözlerini açtı. "Daha tekme atmıyor değil mi?"
Gülümsedi Lis. "Hareket ettiğini hissedebiliyorum çok hafif ama tekme atmıyor, daha çok küçük."
İçindeki huzursuzluk geri döndü Jungkook'un, ne kadar şu anki halinden aşırı derece memnun olsa da. "Evet, daha çok küçük. Çok küçük ve çok şanssız." Sona doğru gittikçe kısıldı sesi, tekrar nefret etti kendinden. Abisinin haklı olduğunu da gayet iyi biliyordu. Hırsı yüzünden çevresindeki herkesi kendisinden uzaklaştırmış, soğutmuştu.
"Ne?" Lis anlamlandıramadı bir an dediğini, şanssız mı diye düşündü.
"Babası ben olduğum için çok şanssız." Bir yandanda asla doyamayacağını bildiği galde elini Lisa'nın karnında gezidriyordu. "Nereden çıktı şimdi bu?"
"Kimse babasının aptal bir kör olmasını istemezdi herhalde. Etrafındaki herkesi, aşık olduğu kadını dahi kendisinden itecek derece de aptal bir baba isteyeceğini sanmıyorum. Benim gereksiz şeyler uğruna seni bu kadar zaman görmemem onun dünyaya geleceği ortamı öyle bir değiştirdi ki. Brnim yaptığım yanlışların cezasını o çekecek. Ve şu an ölümüne pişman olsam da elimden hiçbir şey gelmemesi çok canımı sıkıyor."
Lisa, Jungkook'un gözlerinin dolduğunu farketti, az önce söyledikleri ve bu ağlamamak için kendini zor tutan görüntüsü onu şaşırtmıştu fazlaca.
"Üstelik gerçekten seni kaybediyordum Lalisa, seni ve çocuğumuzu. Bunu atlatamıyorum, aklımdan çıkaramıyorum bir saniyeliğine."
Elini sıktı Lisa. Gözlerini kaçırmış olan eşiyle tekrar göz teması kurmak için sağa doğru yatırdı çok hafifçe kafasını. "Hayır hayır, hiç açma bile bu konuyu. Geride kaldı işte."
Lisa gerçekten belki de ilk defa Jungkook'un ağladığına şahitlik ediyordu ve ne yapacağını hiç bilmiyordu. Ne kadar boşanmak istediyse de onu çok seviyordu ve bu halde görmek istemiyordu. "Hem şanssız falan da değil o. O, üstüne titreyen bir babaya sahip. Her zaman arkasında olacak olan, onu destekleyecek ve onun için en iyisi neyse onu düşünecek olan bir babaya sahip."
Söylediklerinde haklıydı, ne kadar Jungkook sorumsuz, elindekilerin değerini bilmeyen biri gibi gözükse de asla öyle biri değildi. Sevgiye aç biriydi aslında, baba sevgisi görmemiş kişi tek abisi değildi. Ne kadar yanında, arkasında onu destekleyen biri varmış gibi görünüyor olsa da hayatında baba faktörü hiç bulunmamıştı.
"Sen harika bir baba olacaksın Jungkook."
"Sanmıyorum." Mırıldanmış olsa da Lisa duydu onu, daha da üzerine giymeye hiç niyeti yoktu. Keyfini nasıl yerine getirebileceğini düşündü. "Biliyor musun, iştahım açıldı biraz. Aşermeye başladım yani."
Gözlerini kocaman açtı, bir Lisa'ya bir de karnına baktı. "Canının istediği bir şey var mı şu an?"
Kahkaha attı Lisa onun bu haline. "Hayır, yok. Sakin ol." Yatakta uönğnü biraz daha Jungkook'a çevirecek şekilde oturdu. "Bir de," Jungkook'un ona bu kadar odaklanmış şekilde görmek onu mutlu etmişti. "Bebek şu an çarkıfelek meyvesi kadarmış."
Kaşlarını çattı, başını eğdi kuşkuyla. "Çarkıfelek meyvesi ne kadar oluyor boyut olarak?" Lisa diğer yatağa yaslı elini kaldırdı, baş ve işaret parmağı arasında belli belirsiz bir mesafe ayarlamaya çalıştı tahminen. Jungkook'sa bu sırada onun yüz ifadesini inceliyordu, uzun bir süre sonra böyle bir an bulmak zor olmuştu. Tamamen tahmini bir karar verip göz hizasına çıkardı elini Lisa. "Yani bu kadar falan işte."
Güldü Kook. "Daha önce hiç çarkıfelek meyvesi görmedin değil mi?" Lisa da güldü, yakalanmıştı. "Görmedim, ama internette öyle yazıyordu. Aşağı yukarı bu kadar oluyordur işte."
Daha da güldü Jungkook. "Sana yarın çarkıfelek meyvesi alacağım."
"Dalga geçiyorsun ama sen sanki her gün çarkıfelek meyvesi yiyorsun?" Tek kaşını kaldırdı Lis.
"Tabii, çarkıfelek meyvesi yemeden güne başlayamam bilmiyor musun?"
Güldüler birlikte, daha mı iyiye gidiyor acaba diye düşündü Lis. Belki de kararlarının üzerinde bir kaç kez daha düşünmeliydi, her şeyi ele alarak. Hem bu akşam yaşanan kavgayı, hem az önceki hallerini.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
if we leave
FanfictionJungkook ve Lalisa anlaşamayan bir çiftti. Ve Lalisa, Jungkook'tan boşanmak istiyordu.