20

1.2K 108 8
                                    

"Hey Lis!" Kapalı olan gözlerimi açtım ve oturuşumu düzelttim, gelen Minaydı. Kapıyı yarım açmış ve kafasını aradan göstermişti. "Oh rahatsız etmedim, değil mi?"

"Hayır, içeri gel. Gözlerimi dinlendiriyordum sadece."

Mina hukuk fakültesinden arkadaşımdı ve oldukça yakındık. Sınavlara birlikte çalışırdık, birlikte sunum yapardık şimdi de aynı iş yerinde çalışıyorduk.

Masamın önündeki koltuğa oturdu. Elindeki kargo kutusunu da önüme koydu. "Bu sana gelmiş. Zaten yanına çıkacaktım, kargocu da tam o sırada geldi."

Kutuyu önüme çektim. Kargo Jungkook'tandı. Paketi açtım ve kahkahayı basmam bir oldu. İçinden şeffaf kutu içerisinde yedi veya sekiz tane çarkıfelek meyvesi bulunuyordu.

"Bu da ne?" Mina ben daha gülerken şeffaf kutuyu almış, açmış ve eline aldığı meyveyi evirip çevirip inceliyordu. "Bu çarkıfelek meyvesi Mina. Karnımdaki şahıs tam olarak şu an bunun kadar."

"Ciddi olamazsın, bu nasıl bütün olarak bir insanın karnına sığar?"

Telefonumu aldım ve Jungkook'u aradım. "Sığmıyor zaten, karnım da onunla birlikte büyüyor."

Bir kaç çalıştan sonra açtı. "Sanırım paket eline ulaştı." Güldüm tekrar. "Sana inanamıyorum, gerçekten bunu yapmış olamazsın!"

"Artık bebeğimizin boyutunun ne kadar olduğunu biliyoruz."

"Jungkook, bunu nasıl yemem gerektiğini bile bilmiyorum."

"Sanırım kesip içini yemen gerekiyor."

"Sanırım mı? Sen hani bunsuz uyanamıyordun?" İmayla söylediğim cümleme gülünce ben de güldüm. "Ben tümünü yiyorum canım, diğer insanlar sadece içini yiyormuş sanırım. Ben diğer insanlara benzemem."

"Dalga geçtiğimiz meyveyi kargoyla yolladığında anladım zaten benzemediğini. Neyse kapatmam lazım, yemem gereken bir meyve var."

"Lisa, ablam aradı. Bizi çağırıyor, abim Amerika'ya gidiyormuş. En azından vedalaşmam gerektiğini söyledi."

"Ablan haklı, gidelim akşam."

"Pekala, kapatıyorum o zaman. Sana afiyet olsun!"

Telefonu kapatıp masanın üzerine bıraktım tekrardan. Mina elindekini kutu içine bıraktıktan sonra bana döndü. "Nasıl gidiyor Lisa, seni uzun bir süre sonra ilk defa gülerken görüyorum."

Gülmüyor oluşumun sebebi oydu, şimdi beni güldüren de oydu. Kafam da bu denli karışıklık ve çelişkilerle doluydu ve ben sanırım bundan çok yorulmuştum.

"Biliyormuyum Mina. Ne kadar o istemese de Jungkook'la boşanıyoruz. Bu kararı ben verdim ama ondan boşandıktan sonra mutlu olacak mıyım, emin değilim. Üstüne bu yetmezmiş gibi bir de hamileyim, ayrıca Jungkook anormal derecede iyi davranıyor. Sanırım en son balayımızda böyleydik."

Onun da yüzüne düşünceli hali büründü. "Belki de değişiyordur ha, düzeliyordur belki?"

"Jungkook dün akşam yine sinir krizi geçirdi. Değiştiğini sanmıyorum."

Tesellide bulunmak için yol aradığını biliyordum ama teselli olmayı geçmiştim, ben artık her şey sonuca varsın istiyordum. "Bunları düşünme, her şey olacağına varır. Sen bebeği düşün. Acaba kız mı erkek mi?" Gülümsedim, ellerim karnıma gitti. "Ben de çok merak ediyorum."

Biraz daha sohbet ettikten sonra Mina işlerinin başına döndü. Ben de hazırlanıp çıktım, çok bir iş yoğunluğum olmasa da kendimi yorgun hissediyordum. Jungkook arabayla hukuk bürosunun önüne gelmişti. Birlikte gidecektik Junghyun abiyi yolculamaya. Yol boyunca bir çok şeyden bahsetti. Eğer kız olursa mutlaka bale yapmasını istediğini, erkek olursa pilot olmasını istediğini çünkü kendisinin de küçükken pilotluk hayali kurduğunu ama tabii ki o ne isterse onu olabileceğini, evdeki misafir odasını boşaltıp çocuk odası yapmayı düşündüğünü ve bunun gibi bir çok şeyden bahsetti. Çok heyecanlıydı, anlatırken gözlerinin içi parlıyordu.

Ve bu sanırım canımı yakıyordu.

Çok uzun sürmeden ailesinin evine vardık, kapımı bile açtı.

"Lisa hoşgeldin!" Jungkook'un ablası Yeo-been kollarını iki yana açmış kendisine yaklaşırken gördüğünde düşüncelerinden uzaklaşıp ona sarıldı. İçeri gireceklerdi ancak Junghyun abi valizi ve sırt çantasıyla evden çıkıyordu. Eunha anne onu kendisine çekip uzunca sarıldı, gidiyor oluşuna morali çok bozuktu, gitme sebebinin babası olması daha da üzüyordu onu belli ki.

Daha sonra Junghyun abi bana yaklaştı vr karnıma doğru eğildi. "Seni görmeye mutlaka geleceğim küçük arkadaş, umarım bir amcan olduğunu unutmazsın." Tekrar doğruldu. "Görüşürüz Lisa." Sarıldım. Ben tek çocuktum ama o ve Yeo-been abla bana kardeş olmuşlardı. Gitmesine ben de üzülmüştüm, üzülmemek elde değildi. "Görüşürüz abi."

Benden ayrıldıktan sonra Yeo-been ablaya yönelecekken Jungkook seslenince ona döndü. "Abi, özür dilerim. Bazen kendimi kontrol edemiyorum."

Bu resmen bir şok etkisi yarattı hepimizin üstünde. Hele ki dün akşamdan sonra kimse böyle bir şey beklemiyordu. Ki Jungkook hırslı biriydi, asla özür dilemezdi.

"Önemli değil, arada kardeşler arasında olur böyle şeyler."

Jungkook da sarıldı ona sıkıca. Onları böyle görmek fazla iyiydi. Jungkook ne kadar nefret ediyormuş gibi gözükse de bazen, ailesindeki herkese ayrı ayrı düşkündü.

"Artık gitmeliyim." Ayrıldılar. "Lisa'ya, anneme ve ablama iyi bak."

"Junghyun, çantana bir zarf koydum. Senin için çıkarttığım banka kartı ve şifresi var. Sana sık sık para yollayacağım." Yeo-been onun sırtını sıvazladı. Görüp görebileceğim en iyi abla olabilirdi.

"Bunu istemiyorum abla." Ona döndü Junghyun. Kendinden kısa olan ablasına mahcupça gülümsedi. "En azından orada iş bulana kadar para göndereceğim."

Onu yolladıktan sonra içeri girdik. Rahatsız edici derecede sessiz geçmişti akşam yemeği. Jungkook'un babası pek Junghyun abinin gitmesinden etkilenmiş gibi durmuyordu, oysa Eunha annenin ağlamaktan gözleri şişmişti.

Herkes kalktıktan sonra masa toplanırken Yeo-been abla ile mutfağa geçtik. Benim için dolaptan çilekli magnolya çıkardı, kendisinin yaptığını söyledi.

Daha biz sevgiliyken Jungkook ilk ablasıyla tanıştırmıştı ve birlikte magnolya yemiştik.

"Her şey yolunda mı Lisa? Durgun görünüyorsun." Konuşmak için mutfağa çağırdığı çok aşikardı. Magnolyadan bir kaşık alıp başımı salladım. "Emin değilim. Boşanmak istiyorum ama aynı zamanda sanırım istemiyorum."

"Seni anlıyorum, ben de boşanmış bir kadınım. Kafanın karışık olması çok doğal." Yeo-been abla daha biz evlenmeden önce eşinden boşanmıştı. Ben hiç o kişiyi görmemiş ve tanıyamamıştım. Çok konusu açılmazdı, ondan bahsetmezlerdi asla.

"Tüm kararlarım allak bullak oldu sanki, ne yapmalıyım hiç bilmiyorum. Sen ayrıldığınızda nasıl hissetmiştin?"

"Ben mutluydum. Biz de severek evlenmiştik ama evliliği kaldıramadık sanırım. O eskisi gibi gezip tozmak, arkadaşlarıyla gece gündüz vakit geçirmek istiyordu. Bense daha kontrolcüydüm. Hiç ama hiç anlaşamamaya başladık. O yüzden şu an çok mutluyum, arada bir aklıma geliyor ama olması gereken buydu bizim için. Eninde sonunda boşanacaktık biz, öyle ya da böyle. Ama emin ol ki siz öyle değilsiniz. Jungkook sana değer veriyor, hem de fazlasıyla. Kötü şeyler yaşadığınızı biliyorum ama o sana her zaman farklı bakıyordu Lisa. Biz eski eşimle böyle olmamıştık."

"Ben de onu çok seviyorum ama çok yıprandım. Öyle kavgalar ederdik ki sabah o işe gittikten sonra eşyalarımı toplardım. Bir çok kez bitirme kararını verdim ama onu olan sevgimden dolayı bir çok kez vazgeçtim. Yine aynısı olsun istemiyorum."

"Belki bebek sizi düzeltmek için ikinci şanstır." Gülümsedi. "O kardeşim olduğu için yapmıyorum bu konuşmayı, objektif bakıyorum. O seni çok seviyor Lalisa, sadece kötü özelliklere sahip biri. Sinir problemleri var, mükemmeliyetçi, odaklandığı şeyden başka hiçbir şey görmez oluyor bazen. Çocukken çok baskı altında büyüdü, oradan geliyor bunlar. Ancak seninle tanıştığında bile çok değişmişti. Hoş, holding onu eski haline çevirdi ama yaptığı hatanın çok farkında. Ama yine de boşanmak istersen sonuna kadar arkandayım. Ondan boşanmış olsan da sen benim hep kız kardeşim olarak kalacaksın."

Söylediklerinin üzerinde uzunca düşüneceğimden emindim, uzunca bir süre aklımdan çıkmayacaktı. "Teşekkür ederim Yeo-been abla, her şey için. "

if we leaveHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin