29

960 99 45
                                    

"Kahretsin! Şimdiden herkes bizi konuşuyor." Yatağın kenarına tekme atmasıyla Lisa irkildi. Jungkook telefonunu yatağın üzerine attı ve tekrar odanın içerisinde volta atmaya başladı.

Makyaj masasının pufunda arkasına döndü Lisa. "Jungkook, gerçekten ben yayılmasını sağlayacak hiçbir şey yapmadım."

"Nereden öğrendi o zaman elin adamı!" Ayağa kalkıp birden bağırmasıyla Lis yerinde sıçramıştı. "Bilmiyoru-"

"Kimseye söylemedim Jungkook, kimseye anlatmadım Jungkook! Nereden haberleri oldu o zaman?" Sesi gerçekten gürdü ve korkunç gözüküyordu. "Bunun beni ne kadar etkileyeceğinden haberin var mı senin?"

"Tamam, biraz sakin olur musun lütfen?" Ses volümü git gide yükseliyordu. "Sakin falan olamam!" Lisa da ayağa kalktı. Korkudan kalbi ağzında atıyordu sanki, çünkü Jungkook'un gözü dönmüştü. Ona yaklaştı bir kaç adım, kolundan tutarak onu durdurmak istemişti ancak Kook, kolunu geri alırken Lisa'yı sarsmıştı. "Bana dokunma! Sakinleştirme de!"

"Jungkook korkutuyorsun."

Ellerini saçlarına geçirdi hiddetle, saçlarını karıştırdı. Odadan çıktı, merdivenleri ışık hızında inerken Lisa da arkasından koşuyordu ama merdivenlere gelince yavaşlamak zorunda kalmıştı, Jungkook ise onu beklemeden çoktan evden çıkmış arkasından binayı titretecek şekilde kapıyı çarpmıştı.

Lisa olduğu yere oturdu. Direklerini dizlerine yaslayıp yüzünü ellerine gömdü. Her şey başa mı sarıyor, diye aklından geçirdi. Oysaki iyiydik, diyebildi.

Gözünü kapattığında Jungkook'un gözleri ateş saçarak bağırmasını görüyordu.

Merdiven trabzanından tutunup kaldırdı kendini dikkatlice. Tekrar yukarı çıktı. Jungkook'un özenle giydirdiği ayakkabıları bir çırpıda çıkarıp attı. Kıyafetini de değiştirdi. Akmış olan makyajını temizleyecek gücü bulamadı kendinde. Yatağa bıraktı kendini. Yatak sanki onu içine gömüyordu. O kadar yorgundu ki gözlerini kapatmasıyla uyuması bir oldu.

Ne kadar süre geçtiğini tahmin edemediği bir zamanda bir kaç mırıldanma uyanmasına sebep olmuştu. Arkasını dönmedi çünkü arkasında Jungkook'un oturduğunu idrak etmişti. Sadece dinledi, kendi kendine konuşuyordu.

"Özür dilerim, seni hayal kırıklığına uğrattım. Yine her şeyi mahvettim. İğrenç biriyim, biliyorum. Kendimden nefret ediyorum." Duyduğu seslerden kafasına vurmaya başladığını anladı. "Her şeyi mahvettim. Kendime hakim olamıyorum, sinir vücudumu ele geçiriyor, ben olmaktan çıkıyorum." Sesler kesildi, sadece hıçkırıklarını duyabiliyordu, yine de arkasına dönmedi. "Böyle biri olmak istemiyorum. Babam gibi bir baba olmak istemiyorum."

Bir an her şey sessizliğe gömüldü ve öyle de kaldı. Lalisa dakikaları sayamıyordu, saatin kaç olduğunu bilmiyordu. Sadece o kadar süre sessizlikti.

Gözlerini tekrar açtığında sabahtı, tekti oda da. Jungkook çoktan gitmişti belli ki. Yataktan kalktı, ölü gibi hissediyordu kendini. Dün yaşananlarda kendini çok fazla sıktığının şimdi farkına varıyordu. Odada ilerlerken yerdeki sandaletleri ayağıyla hafifçe ittirerek yolundan çekti. Aşağıya indi, salon koltuğunun üstünde Jungkook'un dün gece giydiği cekedi ve kravatı bulunuyordu. Canı hiçbir şey yemek istemiyordu, odasına çıkıp hazırlandı. İşe gitmeliydi, çünkü Kook ile evli olduğu için kendisine böyle bir toleransda bulunulmasını istemiyordu, diğer herkes gibi işinin başında olacaktı.

Şirkete geldi, kimseyle iletişim kurmadan direkt odasına çıktı peşindense Min-ji geliyordu. "Gelmezsiniz sanıyordum." dedi kapıyı kapatırken. "Jungkook bey bu günki takviminizi boşaltmamı istedi." Koltuğuna oturup arkasına yaslandı. Normalde buna sinirlenirdi ama şu an sinirlenmeye dahi mecali yoktu. Min-ji de masanın karşısındaki koltuğa oturdu. "Haberler hala sizi konuşuyor ama halletmeye çalışıyorlar."

if we leaveHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin