Chapter 35

895 132 64
                                    

🌃

Gözyaşları ışığın altında inci gibi parlayarak yavaşça saç diplerine koşup ormanın derinliklerinde kaybolurcasına tutamların arasına indi. Bazı yaşlar kulağına yol alıp kıvrımları arasında kayıyordu.

Acı ve korku bedenini ele geçirmişti. Tabii, acı sadece fizikseldi. İlk aklına gelen şey öldüğü idi ve Debora ölmekten çok korkardı. Ölümün her ayrıntısından. Ölümden sonrası ve arkasında bırakacaklarından. Özellikle de acı çekerek ölmekten. Açıkçası o kısmı atlatmış olması gerekirdi ama acı hâlâ oradaydı. Göğsünde, boğazındaki, karnında, başında. Ölmekten korkmasına rağmen acının durması için korkusunun kollarına çaresizce atlamak istiyordu.

Yeterince acı çekmemiş miydi? Ne zaman bitecekti? Hak ettiği bu muydu yoksa? Yaşadıkları yetmezmiş gibi ölümden sonra da acı ona eşlik mi edecekti?

İlk aklına gelen şey öldüğü olsada ölmediğini biliyordu ama birkaç dakika sonra ölmeyeceğine dair tutunabileceği hiçbir umut yoktu çünkü nefes alamıyordu.

İyiyim, dedi kendine. İyiyim. İyiyim. Yerde değilim. Değil miyim? Hayır. Acıyı düşüneme, hatırla. Hissettiklerini. Acıyı değil. Acıyı değil. Hayır. Gözyaşının sıcaklığını hisset. Kanın sıcaklığını değil. Vücudum ıslak değil. Kan yok. Kan neden yok? Yerde değilim. Kan yok. İyiyim. Lütfen. İyiyim. İyi olmalıyım. Nefes almalıyım. Alabilirim. Hatırlıyorum. Nefes alabilirim.

Gözyaşları sıkıca kapattığı gözleriyle dalga geçercesine kirpiklerinden ayrılırken nefes alamamasından dolayı sıkışan göğsüne karşı acıyla inledi ama çıkardığı ses daha da canını yakmıştı. Boğazındaki acı bedenini sarstı.

İyi değilim. Canım acıyor. Canım çok acıyor. Ölmek istiyorum. Hayır. Hayır. Hayır, istemiyorum. Ölmek istemiyorum. Eddie'ye ne olacak? Köpeklerime ne olacak? Çocuklarıma? Bir sürü planım var. Ölmek istemiyorum. Yalvarırım. Kime yalvarırım?! Nefes almalıyım. Yalnızım. Güçlü olmak zorundayım. Nefes almak zorundayım.

"Bayan Soare, güvendesiniz. Hastanedesiniz ve güvendesiniz."

Güvende miyim, diye düşündü. Yerde olmadığını kendine defalarca söylemesine rağmen düşünceleri öyle yoğundu ki, acı ve korku dışında hiçbir şey hissedemiyordu.

"Yüksek doz sedatif hazırlayın."

Debora, sedatifin sakinleştirici olduğunu ve yüksek dozun kendisinde bilinç kaybına yol açacağını bilecek kadar kendindeydi.

Acısının katlanacağını bilmesine rağmen itiraz niteliğinde tuhaf bir ses çıktı boğazından. Bilincini kaybetmek istemiyordu. Uyumak istemiyordu çünkü uyanamamaktan korkuyordu. Günlerdir yaşadığı buydu. Uyanıktı ama bedenine hapsolmuştu. Felç kaldığını düşünmüştü. Beyninde yankılanan kendi çığlıklarıyla baş başa kaldığını. Uyanık olup tepki verememek ölmekten daha korkunçtu.

"Bayan Soare, sadece sesime odaklanın. Eğer uyutulmak istemiyorsanız kendinizi kasmayı bırakmalısınız. Nefes alabiliyorsunuz." Göğsünde bir el hissetti. Parmak uçları köprücük kemiklerine uzanıyordu. "Göğsünüze baskı yapıyorum ama hâlâ nefes alabiliyorsunuz. Yaşadığınız şey psikolojik. Nefes alabiliyorsunuz."

Nefes alabiliyorum. İyiyim. Nefes alabiliyorum. Hastanedeyim. Kurtuldum. Nefes alabiliyorum.

"Nefesinize odaklanın. Havanın soğukluğunu burnunuzda hissedebiliyorsunuz." Göğsündeki el kalktı. "Sakince nefes alın ve mümkünse gözlerinizi açmayı ya da konuşmayı deneyin."

Günlerdir gözlerini açmak için çabaladığından tekrar başarısız olacağından korkuyordu. Yine aynı sebepten konuşmaktan da korkuyordu. Aynı zamanda boğazı acıyordu. Daha fazla acıyı kaldıramayacağından korkuyordu.

debora || bruce wayne Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin