🌃
"Dört derin, toplam yedi tane darbe tespit edildi."
"Göğsünün ön duvarında dokuz santimlik kritik bir bıçak yarası var."
"Kalp zarının içinde kanamaya bağlı pıhtılaşma var. Acil ameliyathaneyi hazırlayın!"
"Kardiyak arrest-"
"Soluk borusuna doğru eğim alan bir kesik var!"
"Potansiyel vasküler hava embolisi önlemek için sol taraf baş-aşağı."
"Trendelenburg po-"
Doktorların söyledikleri kulağına rahatsız edici bir uğultu şeklinde ulaşan Dick Grayson koridorun ortasında durdu. Titreyen bacakları ona bir adım daha atma şansı vermemişti. Buraya kadar kendisini bırakmaması için sıkıca tuttuğu el, parmak uçlarından kayarken sedyenin arkasından öylece bakakaldı.
Hiçbir şey hissetmiyor, hiçbir şey düşünemiyordu. Zaman kavramını yitirmişti. Hatırladığı en net olay koşmaya başlamasıydı. O andan sonrası ise bulanıktı. Ne zaman eve girdiğini, kaç dakika boyunca yaşam belirtisi göstermeyen bedeni kolları arasında tuttuğunu, ne ara sağlık ekibinin gelip onu kendisinden ayırdığını hatırlamıyordu. Beynini dolduran bu bulanık görüntülerin kabus olmasını diliyordu sadece. Gerçek olmamalıydı! Kabus görüyor olabilirdi, belki de koşmaya başlandığında kendisine bir araç çarpmıştı. Her şey olabilirdi, şu anı yaşıyor olmanın dışında her şeyi kabul edebilirdi ama kalbini sıkıştıran acı öylesine yoğun ve şiddetliydi ki, başını eğerek yenilgiyi kabul etti.
Görüş açısına giren elleri, daha küçük bir çocuk iken ruhunda oluşan ve geçip giden onca seneye rağmen kimsenin dolduramadığı o boşluğu sadece birkaç ay içinde sıcacık gülümsemesiyle doldurmayı başaran kadının kanına bulanmıştı.
Bedeni istemsizce titredi. Tıpkı ruhunda o boşluğun oluştuğu gece de olduğu gibi çaresiz hissediyordu. Düzgün nefes alamaz iken düşmemek için duvara tutundu. Birkaç dakika öylece durarak düşünmeye çalıştı. Sakinleşmesi gerekiyordu öncelikle. Ardından eve gitmeliydi! Bunu kimin yaptığını bulabilmek için Debora'nın evine gitmeliydi.
"Alb..."
Tam da nefesini düzene sokmaya çalışırken aklına gelen ayrıntıyla göğsü sıkıştı. Alb'a ihtiyacı vardı. Köpeği gördüğü an neden ağzında kan olduğunu anlamlandıramamıştı ama şimdi cevap oldukça açıktı. O kan Debora'ya ait olamaz. Debora'ya saldıran kim ise Alb da ona saldırmış olmalıydı! Alb'ın evden ayrılmadığını umut etti, Dick. Vakit kaybetmeden oraya gitmeliydi ancak Debora'yı yalnız bırakamazdı. Durumunun ne olduğunu bilmiyordu, neler olabileceğini hakkında da tahmini yoktu. Düşünmek bile istemiyordu.
Destek aldığı duvardan elini çekerek telefonuna uzandı. Buraya en hızlı gelebilecek kişi devriyede olan Tim'den başkası değildi.
"Hey!" Tim bir binanın çatısına tünemiş Stephanie ile mesajlaştığından dolayı keyifle konuştu. "Detroit'e yeni varmış olman lazım. Şimdiden beni özledin mi yoksa?"
"Hayır, Gotham'dayım."
"Ne-" Basit bir cümle, Dick'in iyi olmadığını anlaması için yeterliydi. "Sorun ne?"
"Debora..."
🌠
"Kapı zorlanmamış. Gelen kişiyi tanıyor olmalı."
"Hayır." Bakışlarını zemini kaplayan kandan zorlukla çeken Dick, Komiser Gordon'nın söylediğine itiraz etti. "Debora benim geleceğimi biliyordu. Bu yüzden ben olduğum düşüncesiyle gelen kişiye bakmaksızın kapıyı açıp mutfağa yönelmiş olmalı. Hep öyle yapar-"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
debora || bruce wayne
FanfictionDebora, İsrail Krallığı'na hükmeden tek kadın hakimin ve Yahudilik'te ki tek kadın peygamberin adıydı. Ve Debora, aynı ismi paylaştığı bu kadınlar kadar özeldi. Batman'in katı kurallarını sarsacak kadar özel. || Başlama Tarihi - 25.11.18 || || Bitir...