Chapter 7

2.6K 256 214
                                    

🌃

Malikâneye geldiğinden bu yana geçen elli altı dakikanın elli bir dakikasını tamamiyle Damian'a harcamış olan Debora'nın yüzüne güneş kadar sıcak ve eşsiz bir gülümseme yayıldı. Bu çocukla konuşmak ve bir şeyler paylaşmak berbat gecesini, yaşadığı macerayı ve çektiği tüm acıyı unutturmuştu. Uzun zamandır bir sohbetten bu kadar keyif aldığını hatırlamıyordu.

"Dick, adının hakkını veriyor. Tam bir sik kafalı." diyen Damian güldü. "Normal olabileceğini sanıyor."

"Belki de olabilmek istiyordur." diyerek tahmin yürüten Debora elini çocuğun omzuna koydu. "Sen istemez miydin?"

"Hayır."

Debora, Damian'ın gözlerine baktığında gerçek cevabı görebiliyordu. Ne istediğini görüyordu. Ne istediğini ama ne olduğunu. Zor bir çocuktu. Zor şeyler yaşamış zor bir çocuktu ve onun ağzından çıkan her kelime Debora'yı üzüyordu. O bir çocuktu. Tam olarak ne yaşadığını bilmiyor, sadece tahminde bulunuyordu ama tahminleri de iyi bir sonuca ulaşmış değildi.

"Sen çok zeki ve yetenekli bir çocuksun, Damian."

Diye mırıldandı. Yumuşak ses tonuyla duvarları ardından onunla sohbet eden çocuğun kalbine işliyordu. İkisi de aynı anda almakta zorlandıkları titrek bir nefesle ciğerlerini doldururken ilk toparlanan dört yaşından beri eğitim gören Damian oldu. Debora ise dudaklarını aralayarak aklına hüzünlü bir anı olarak düşen ayrıntıyı yeniden gün yüzüne çıkarmak için konuştu.

"Salai'nin ne demek olduğunu biliyor musun?"

"Evet. Leonardo Da Vinci'nin çırağı Gian Giacomo Caprotti da Oreno'ya verdiği isim. Küçük şeytan anlamına geliyor. Hatta Da Vinci'nin ünlü eseri Mona Lisa'nın aslında Mon Salai olarak çırağını çizdiği söylenir."

"Açıkçası o eser beni hep ürkütmüştür ama evet, doğru. Salai, küçük şeytan anlamına geliyor. Bu kelimeyi kullanmayı çok seviyorum. Kardeşim Eddie'ye 'Salai' diye seslenirdim ama maalesef, artık seslenemiyorum."

"Neden?"

"Kabullenmeyi kesinlikle red etmeme rağmen büyüdü. Birkaç sene önce ona böyle seslenmeyi bıraktım ama seninle konuşurken, belki de, yeni Salai'min sen olabileceğini düşündüm."

"Ne?"

"Henüz yeni tanışıyoruz ve bundan sonra konuşur muyuz, bilmiyorum ama yanına oturduğumdan beri sana 'Salai' diye seslenmek istiyorum. Bu çok garip çünkü Eddie dışında kimseye böyle seslenmeyeceğime dair yemin etmiştim ama..."

Debora omuz silkti. Damian'ı ilk gördüğü an onu Eddie'ye benzetmişti. Öfkeli ve kontrol altında tutulamaz bir çocuk olduğunu anlamıştı, bu ona Eddie'nin küçüklüğünü anımsatıyordu. Salai'si, Eddie gerçekten yaramazın teki idi ve bu lâkabı hakkıyla taşıyordu ama o küçük kardeşi ve tek ailesiydi. Anne ya da baba kavramından uzaktı. Ablasıyla büyümüştü. Her istediğini alamayan bir çocuk olarak başkalarına özenerek ama hâline şükür etmesi gerektiğini bilerek bu zamana kadar gelmişti. Bu yüzden Damian bir anlığına Debora'nın gözü önüne Eddie'yi getirmişti ama konuşmaya başladıklarında Debora onu kendisine daha çok benzetmeye başlamış, hatta Damian'ın bakışlarında kendisini görmüştü.

Debora da 'normal' bir çocuk olarak 'normal' bir aileye sahip olmayı çok istemişti. Annesi kızının küçük omuzlarına üşümemesi için hırka bırakmak yerine ağır sorumluluklar yüklemişti. Birçok hata yapmış ve hataların cezası Debora'ya kalmıştı. Televizyonda gördüğü aile temalı reklamları, yolda el ele gezen aileleri gördüğünde Debora'nın kalbine saplanan acı; annesinden kalan tek yadigârdı. O kadının Debora'ya pislik ve kötülükten başka bir şey bıraktığı da olmamıştı. Debora'nın küçük yaşta kardeşini de alarak Romanya'dan Amerika'ya gelme sebebiydi. Tek başına birkaç işte aynı anda çalışarak bu günlere gelmişti ama hâlâ geçmişinin izlerinden kurtulmuş değildi.

debora || bruce wayne Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin