Bölüm On İki

1.7K 247 53
                                    

'Kalbimin karanlığıyla baş edemiyorum, tıpkı bir sel gibi tüm benliğimi yıkıp geçiyor'

***

Hastalıktan önce

Fısıltı Şehri

Prisha'm gitmedi.

Fısıltı Lorduyla konuştuklarını duyduğumda içimde derin bir öfke oluşmuştu. Evet, genelde öfkeliydim ama o konuşmadan sonra bu öfkemin boyutu büyümüş, uçsuz bucaksız, yaşayan her şeyi yutmak isteyen ürkütücü çöllerden birine dönüşmüştü. Yine de Oleg gelip beni bulmadan önce Lordun cevabını duyamadığım için bir umudum vardı, onun burada kalma isteğine karşı çıkacağını düşünmüştüm. Tanrı aşkına, lanet kadın zaten işini yapmıştı ve borcunu ödemişti. Umudumu bu yüzden sürdürdüm ama diğer gün Prisha'mı odamın dışında bulduğumda o umut paramparça oldu. Yüzündeki ifadeyi asla unutamazdım. Sanki bozulmuş bir hurdaydım ve beni tamir edemediği için hayal kırıklığı içindeydi. Kapımda durup bana eğitimlere yeniden başlayacağımı söylediğinde kalbimde kalan son iyi parçalar da yok oldu. O an beni küçük gören herkesi içimde büyüyen öfke çölüne gömmek ve bir daha gün yüzüne çıkmamaları için elimden gelen her şeyi yapmak istedim.

Sanırım her şeyin başlangıcı o andı.

Üzerimdeki cübbeyi sinirle çıkarıp odamın bir köşesine attım ve yatağıma uzanıp mermer tavana bakmaya başladım. İki hafta.... Beni iki hafta arınmada tutmuştu. On dört gün boyunca gördüğüm tek kişi oydu. Hep aynı saatte geliyor, çember çizdirip öğrendiğim her şeyi yeniden tekrar ettiriyor ve işi bitince arınmam için beni o lanet odada bırakıp gidiyordu.

İlk gün neler olduğunu anlamakta zorlanmıştım. Odamın kapısında belirip beni arınma odalarından birine getirip çember çizmemi istemişti. Öfkemi geri çekip istediğini yapmış ve çember çizip beni yeniden eğitmesine izin vermiştim. O an beni orada tutmak istediğini bilmiyordum. Bilseydim de bir şey yapabileceğimden değil. Yine de en azından öfkemi saklar, daha uslu dururdum ama yapmadım. Fark etmediğini düşündüğüm zamanlarda ona nefretle baktım, yok olmasını içten içe diledim ve bunu anladı. Anladığını bilmiyordum ama dördüncü gün bundan emin oldum. Yine çemberdeydim, eğitimleri tekrar ediyordum ve dört gündür arınmadaydım. Ne zaman çıkacağımı sormuştum, cevap vermemişti ve bu beni delirtmişti. Öfkemi saklayamadım, bu da benim sonum oldu. Ona saldırdım, fiziksel olarak değil, sadece sözle. Peki, o ne yaptı? Sadece gülümsedi, gözlerindeki parıltıyı hala görebiliyorum. Bunu istemişti, gerçek benliğimi ortaya koymamı istemişti ve kazanmıştı.

Sonraki günleri daha sakin geçirmeye çalıştım. İstediğini elde ettikten sonra beni orada sonsuza dek tutma şansına sahip olmuştu çünkü. Her arınma alanına geldiğinde ki bu sabahın erken saatlerindeydi, onu çemberimi çizmiş bir şekilde bekledim. Eğitimleri tekrarlarken hiçbir yanlış hareket yapmadım. Beni iğnelediği, küçük gördüğü her anı görmezden geldi. Aptal kadın beni çok zorladı ama oyununu anlamıştım. Birileri bizi izliyordu. Arınmada yalnız geçirilen birkaç günden sonra çevrende oluşan en ufak bir sesi ve hareketi duymaya başlıyorsun. Ve duydum, bazen sadece hafif bir sürtünme, bazen de ensemde bir karıncalanma. Lord her şeyi Prisha'mın kontrolüne bırakmamıştı, izliyordu ya da onun için çalışan diğerleri oradaydı. Bu yüzden iyi kızı oynadım. Öfkemi zihnimin bir yerine kilitledim, ta ki zamanı gelene dek. Bu arınma odasından dışarı çıkmamı sağlayan bir taktikti.

Çektiğim tüm çileye değmişti çünkü bugün özgürlüğümü kazanmıştım, beni almaya Lord gelmişti. Arınma odasında Prisha'mdan başka birini görmek güzeldi ama asıl iyi olan şey özgürlüğümü geri aldığımı bilmekti. Lord buradan çıkmaya hazır mısın diye sorduğunda günlerdir ilk kez gerçekten gülümsemiştim. Çok uzun sürmedi elbette. Meditasyon alanındaki odama dönerken tüm Seçilmişlerin garip bakışları bu mutluluğumu baltalamıştı. Ayrıca Prisha'm da mutlu olmama izin vermemişti.

Fısıltı Lordu ve Onun Küçük Kurtarıcısı ( -TAMAMLANDI- ) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin