Bölüm Otuz Üç

1.5K 251 70
                                    

' Sonunda buldum seni Ma'levs...'

***

Daisy

Gözlerimi açmadan önce metalin soğuk yüzeyini tenimde hissettim. Bu his gözlerimi panikle açmama neden oldu ama yerimden bir santim bile kıpırdayamadım. Az önce gördüğüm adam üzerimde yükselmişti ve hançeri boğazıma dayanmıştı.

Bakışlarım adama döndüğünde ilk fark ettiğim şey gözleriydi. Koyu kızıl, siyah ve araya serpiştirilmiş belli belirsiz altın ışıltılar onu canavarlar kadar ürkütücü gösteriyordu. Onlara baktıkça içimdeki bir şey harekete geçti, ruhumu sıktı. Gözleri çamur ve katranla dolu sonsuz bir karanlığı hatırlattı bana. Bir de yüz ifadesi vardı, bana bakarken kaşlarını çatmış, yüzünü öfkeyle buruşturmuştu. Yavaşça yutkundum, göğüm hızla inip kalktı. Bir şeyler söylemesini, benimle konuşmasını bekledim ama o kıpırdamadan bana bakmaya devam etti.

Ellerim iki yanımda serbestti ama kılıcımı çıkarıp ona saldırana kadar üç kez boğazımı kesebilirdi. Gerçekten ölmezdim elbette ama ayin başarısız olurdu ve kraliçe burada olduğumu öğrendiğine göre bir daha geri gelip gelemeyeceğimi bilmiyordum. Ayrıca katmanları yeniden geçmeye gücüm yoktu.

Yavaş bir nefes aldım, sonra yutkundum. '' Sen de kimsin?''

Bilincim yerine geldiğinden beri dikkatim sadece karşımdaki adamdaydı ama sesim duvarlara çarpıp bana ulaştığında birkaç saniyeliğine etrafıma baktım. Loş, penceresiz dar bir alandaydım, iki yanımda beton duvarlar vardı ama göz ucuyla parmaklıkları görebildim.

Boğazım düğümlendi, beni hapsetmişti.

Bakışlarım yeniden ona döndü, hala konuşmaması beni öfkelendiriyordu. Yine de öfkemi sakladım ve yavaşça '' Hançeri boğazımdan çekersen çok mutlu olurum,'' dedim.

''Buraya nasıl geldin?'' diye sordu sonunda boğuk ve çatallı bir sesle. Bir an konuşma şekli beni şaşırttı, bir çocuktan çok daha yavaş konuşmuştu.

Sorusuna cevap vermeden önce tereddüt ettim. Yine de içimde ona cevap vermek, gerçekleri apaçık söylemek isteyen bir dürtü oluştu. '' Gizli geçitlerden.''

''Neden?'' Bu sefer sesi bir tık daha düzgün çıkmıştı ama hala boğuk ve zar zor konuşuyormuş gibi yavaştı.

Dürtü yine oluştu, dudaklarımı birleştirip dişlerimi sıksam da gerçekler dilime dolandı. Hay lanet, beni etkiliyordu! O gözlerde bir sorun olduğunu biliyordum. Ona bakmak istemedim, kafamı çevirmek, gözlerimi kapatmak ve üzerimdeki hâkimiyetini yok etmeye çalıştım ama yapamadım.

''Fısıltı Lordunu geri almak için.''

Şaşırdıysa da tepki vermedi, sadece sorularına devam etti. ''Neden onu istiyorsun?''

Cevap vermek istemedim, susmaya çalıştım ve direndim. ''Çünkü o benim ruh eşim ve onsuz eve gitmeyeceğim.''

Lanet olsun!

Sözler ağzımdan çıktığı an ilk kez tepki verdi. Yüzü daha da kararırken gözlerinde garip bir parıltı olutu. Bu değişimin benim için iyi olup olmadığını anlamaya çalışırken hançer boğazımdan kalktı ve adam benden hafifçe uzaklaştı. Hala sırt üstü yatıyordum ama hançerin gidişiyle vücuduma derin bir rahatlık çöktü. Ona bakmak yerine gözlerimi rutubetten kararan tavana dikip öylece uzanmaya devam ettim.

'' Sen Fısıltı kraliçesisin, bu seni saran ışığı açıklıyor.''

Ne?

Doğrulup oturur pozisyona geldim ama ona bakmak yerine gözlerimi göğsüne diktim. ''Işık mı?''

Fısıltı Lordu ve Onun Küçük Kurtarıcısı ( -TAMAMLANDI- ) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin