'Sonunda evdeyim Ma'levs...'
***
Daisy
Ay ışığı o kadar parlaktı ki geniş, ucu bucağı gözükmeyen düz bir çayırlıkta olduğumuzu çok rahat görebildim. Belime kadar uzanan otlarla bezenmiş alan nefesimi keserken bakışlarımı karşımdaki manzaradan alamadım.
Ağaçlar.
Gür yapraklı, kalın dallı onlarca heybetli ağaç hemen karşımızda duruyordu. Beni şaşırtan şey bu değildi, nefesimi kesen yapraklardı. Gövdeleri kahvenin tonlarıyla bezenmiş olsa da dalların yere doğru eğilmesine neden olan yapraklar kar kadar beyazdı ve ay ışığı altında tıpkı bir gümüş gibi parıldıyordu. Büyülenmiş bakışlarım ağaçların ötesinde yükselen dağa yöneldi. Uç kısmı bulutların içine gömülmüş dağ geniş ve uzundu. Yine aynı beyaz ağaçlar eteklerini sarmıştı ve daha dikkatli baktığımda başka bir şeyin varlığı dikkatimi çekti. Saniyeler sonra dağın ortasını yarıp geçen şeyin akan bir şelale olduğunu fark ettim. Şelale bulutlarla kaplı uçtan başlıyor, yere kadar devam ediyordu. Yerde nerede birleştiğini önümüzdeki ağaçlar yüzünden göremiyordum ama bir göle ya da nehre ulaşıyor olmalıydı. Şelaleyi fark etmek suyun sesini kulaklarıma kadar taşıdı ve huzurlu bir esinti etrafımı sardı.
Sonunda bakışlarım ağaçlardan ve dağdan ayrıldığında her şeye daha geniş bir açıdan bakmaya çalıştım. Ağaçlar geniş çayırlığın her yanını kaplamıyordu, daha çok ortada kümelenmişti. Biraz daha dikkatli baktığımda ağaçların belli bir sırayla, çemberi andıran bir düzenle konumlandığını fark ettim. Etrafını uzun otlar ve gümüşi çiçekler sarmıştı. Bakışlarım hemen aşağı, içinde durduğumuz otlara döndü. Burada da aralara serpiştirilmiş yüzlerce gümüşi çiçek vardı. Elimi uzatıp otların arasında gezdirdim ve parmaklarım gıdıklanırken şaşkınlık dolu bir kahkaha savurdum. Fısıltı tapınağını bu şekilde beklemiyordum. Daha çok yüzyıllar önce inşa edilmiş bir bina olacağını, etraf bir sürü muhafızla kaynayacağını düşünmüştüm ama bu ondan bin kat daha iyiydi.
''Vay be.''
Yanımda yükselen sesle birlikte kafamı çevirdim ve diğerlerinin büyülenmiş bakışlarıyla yüzleştim. Aynı zamanda geldiğimiz yönün birbirine dolanmış ağaç köklerinden oluşan bir duvarla tamamen çevrelendiği de gördüm. Sağa sola doğru uzanan duvar gökyüzüne kadar ulaşıyor, kümelenmiş yoğun bulutların arasında kayboluyordu. İçeri girdiğimiz yerin çevresindeki köklerin üzerinde altın renk kabartmalı semboller oluşmuştu. Onlara bakarken tanıdık şekiller gördüm, daha çok baktıkça aslında tüm şekillerin tanıdık geldiğini anladım. Onları biliyordum, birçok kez görmüştüm. Hepsi bana aitti. Gözlerim Vernon'a ait bir şekil aradı ama bulamadı. Alem onu silmiş miydi? Bu kalbimi paramparça ederken dudaklarımı sıktım ve derin bir nefes aldım.
''Bir dakika, bu duvar da ne! Az önce bu yoktu!'' diye çığlık attı Hope, elini hızla köklere vururken, yüzü panikle dolmuştu. Onun sözleriyle birlikte Kelly ve Bayan Moan'da arkasını döndü ve aynı endişe onları da sardı.
''Burada kapana mı kısıldık!'' dedi Kelly korkuyla bana bakarken.
Ellerimi kaldırıp '' Sakin olun, canavarları uzak tutmak için burada, kimse buraya kapatılmış değil,'' dedim sakin bir ses tonuyla.
Kelly dudaklarını dişlerinin arasına alırken Hope bana döndü ve ''Neler oluyor! Burası da neresi?'' diye sordu. Az önce Sitra'dan korkmamıştı, neden şimdi panikliyordu.
Ona doğru yürüdüm ve nazikçe omuzlarını tutup '' Hope, beni iyi dinle. Gördüğün şeyler kafanı karıştırıyor biliyorum,'' dedim ve diğerlerine kısa bir bakış attım. '' Ama sakin olmana ihtiyacım var. Yakında her şeyi anlatacağım, söz veriyorum.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fısıltı Lordu ve Onun Küçük Kurtarıcısı ( -TAMAMLANDI- )
FantasíaWattpadFantasyTR'nin 'Krallıktan Akan Asalet' okuma listesindeyiz! . . Ölüm Lordları Serisi I . . . Hayatımda eksik olan çok fazla şey vardı. Bu eksiklik beni günden güne tüketti. Hiç bilmediğim bir şeye karşı duyduğum özlem yıllarca bir lav gibi i...