Bölüm Yirmi İki

1.5K 258 102
                                    

'Aşk sevgilim, dünyayı sarsacak bir güç verir insana...'

***

Daisy

Az önce aldığım derin nefes sadece bir kaç dakikalığına güçlü hissetmemi sağladı. Attığım her adımda tereddüdüm artıyor, Mazokra'nın devasa bedenine yaklaşırken içimdeki panik çoğalıyordu.

Mazokra saraydan sadece birkaç metre ötede, hastalıklı orman ve oluşturduğum neredeyse görünmez koruyucu kalkanın önünde durdu ve bana döndü. Ayaklarım hiç düşünmeden hareket etti, yanına ulaştığımda arkamda yükselen saraya baktım yine. Nedenini bilmiyordum ama saraya bakmak beni güvende hissettirdi.

Kolumda küçük bir dokunuş hissettiğimde kafamı hızla soluma çevirdim. Mazokra'nın devasa pençelerinden biri nazikçe beni ileri doğru iterken başı da ittiği yöne doğru sallandı. Devam etmemi istiyordu, ben de devam ettim.

Önce elimi neredeyse görünmez olan koruyucu bariyere uzattım. Elim kolayca içinden geçince bir adım atıp hastalıklı ormana girdim ve vücudumu sıkıp bir şeyler olmasını bekledim. Olmadı, hissettiğim tek şey ayaklarımın altındaki katran ve dondurucu soğuktu. Anında dişlerim titremeye, bedenim bir buzun içindeymişim gibi donmaya başladı. Umursamadım, çünkü korktuğum gibi ayaklarım katranın içine girip bedenimi işgal etmedi, olduğu yerde durdu. Soğukluk katrandan daha iyiydi.

Mazokra yanıma gelip bir kez daha kafasını salladıktan sonra yürümeye başladı. Pençeleri erimiş lastiğe benzer ağaçları eziyor, havaya garip seslerin dağılmasına neden oluyordu. Yürümeden önce etrafıma baktım, kilometrelerce devam eden orman artık katranların esiri olmuş, önceden az da olsa yeşilliği barındıran dallar ezilip büzülmüştü. Gövdelerinden akan katran bir asit görevi görmüşe benziyordu. Odamın penceresinden her gün gördüğüm manzaraya daha yakından bakmak içimde bir şeylerin değişmesine neden oldu.

Bu... dehşet vericiydi.

Mazokra'nın ikaz eden kükreyişi beni şuana döndürdü. Benden biraz uzaklaşmıştı, panikle ona doğru yürümeye başladım ama ilerlemek kolay değildi. Katranlı büyük dallar tüm zemini kaplamış, en ufak yanlış harekette beni yüzüstü düşmeye zorluyordu. Buraya geldiğim ilk günü hatırladım o an. Bastığım yerler yeşillenmiş, ağaçlar çiçek açmıştı. Ayindeyken işe yarayıp yaramadığını bilmiyordum ama aynı şeyi şimdi de yapmak istedim. Sonra bundan anında vazgeçtim, ruhumu kaybetmeyi göze alamazdım.

Mazokra ona ulaşana dek beni bekledi, sonra yavaş adımlarla ormanın ortasından yürümeye başladı. İçeri girdikçe ve saray artık görünmez oldukça Mazokra'ya daha da yakın durdum. Etraf çok sessizdi, üzerine bastığımız an simsiyah bir toza dönüşüp zemindeki katrana karışan dallardan ve ayak seslerimizden başka bir şey duyulmuyordu. Zaman geçtikçe kalp atışlarım da bu seslere katıldı ve içimi bir huzursuzluk kapladı. Önüme odaklandım ve çevremi saran kötülüğün kalbime sızmasına izin vermemeye çalıştım.

Ne kadar yürüdük bilmiyorum, zaman burada çok farklıydı. Bu yüzden bir yokuşu tırmanmaya başladığımızda durup şaşkınca etrafıma baktım. Yokuşu gözlerimle takip ettim, Mazokra'nın gitmemiz için ısrar ettiği dağın kendisiydi bu. Sonra arkama, küçük bir nokta gibi gözüken saraya baktım. Çok uzaktı, neredeyse görünmezdi ve bu paniklememe neden oldu. Ne zamandır yoldaydık?

Mazokra o an yine kükredi ve bakışlarım ona döndü. ''Bundan emin misin?'' diye sordum önümüzde yükselen dağa bakarken. Ağaçlar burada da aynıydı, zemine yapışmıştı ve bir balçığı andıran katran korkutucu görünüyordu. Düz zeminde yürümek zor olsa da başarmıştım ama katranla dolu bir yokuşu tırmanmak için tutunabileceğim sağlam bir şey yoktu. En ufak bir hata beni katranla boyardı.

Fısıltı Lordu ve Onun Küçük Kurtarıcısı ( -TAMAMLANDI- ) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin