Bölüm Üç

2.1K 331 175
                                    

'Artık biliyorum sevgilim, seni neyin karanlığa sürüklediğini artık görebiliyorum'

***

Daisy

İçimdeki kasvet gittikçe büyürken bulunduğum yerde gezdirdim gözlerimi. Mermerden yapılma orta büyüklükte bir odadaydım. Yattığım çift kişilik rahat yatak ve mermer bir masanın üzerinde duran büyülü yemek tabağımdan başka hiçbir şey yoktu, ne bir mobilya ne de odamda olan herhangi bir şey.

Hiçbir şey.

Ayağa kalkıp odada dolaşmaya başladım. Çıplak ayaklarım soğuk mermer yüzünden karıncalandı ama umursamadım, açıkçası umurumda olan son şey oydu. İçimdeki sıkıntı daha da büyürken bu odadan çıkmamı engelleyen tek kanatlı metal kapıya doğru yürüdüm ve elimi üzerine koyup metale işlenmiş altın renk sembolleri okşadım. Vernon'u çok özlemiştim ve bu semboller ona yakın hissedebileceğim tek şeydi. Her birini parmaklarımla okşadım, her birinin üzerinden yeniden geçtim. Gözlerimi kapatsam bile tüm şekilleri boş bir yere yeniden çizebilirdim. Onları ezberleyecek kadar uzun süredir buradaydım. Tek başıma bu mermer odaya hapsedilmiştim.

Özlem içimde derin bir burkulma oluştururken burada uyandığım ilk zamana gitti düşüncelerim. Kafam karışmış, bulunduğum yerin neresi olduğunu anlamaya çalışmıştım. Çok değil, birkaç dakika sonra Vernon içeri girmiş, bana arınma odalarından birinde olduğumu söylemişti.

Yatağımın birkaç metre ötesinde ayakta durup ''Bir süre burada kalman gerekiyor,'' demişti, konuşurken yüzünde hiçbir ifade yoktu ve bu canımı yakmıştı. Yine de sebebini anlayabiliyordum. Çemberi bozmuştum ve tüm alem bu aptallığım yüzünden neredeyse yok olmak üzereydi. Bana kızması ve hayal kırıklığına uğraması çok normaldi ama mantığım bunu normal bulurken kalbim tam tersini söylüyordu.

Gözlerimi kapatıp elimi metal kapıya daha da bastırırken ayin gününü düşündüm. Derin, simsiyah bir boşluktan başka bir şey yoktu zihnimde. Ayini bozma nedenimi hatırlayamıyordum ve bu vicdanımı daha da kötü etkiliyordu. Bir de yaralanan Seçilmişler vardı. Parçalanmış uzuvlar, acı dolu haykırışlar... Oleg'i düşünmediğim tek bir anım bile yoktu ve şimdi bile onun o kana bulanmış görüntüsü gözümün önünden gitmiyordu.

''Neden odamda kalamıyorum?'' diye sormuştum endişe dolu gözlerimi etrafımda gezdirirken. Mermerin katıksız beyazlığı ilk kez midemi bulandırmıştı. Ayrıca burada olmak hastalıklı Fısıldayanlardan biriymişim gibi hissetmeme neden olmuştu. O an hasta olmaktan deli gibi korktuğumu hatırlıyorum. Hasta olursam buradan asla çıkamayacağımı biliyordum çünkü.

''Yaptığın büyü... Bizi kurtardı Daisy ama ruhundan çok fazla şey götürdü. Burada içine aldığın kötülüklerden arınmalısın ve bunu odanda yapamazsın. Büyünün seni ne yönde etkilediğini bilmiyoruz.''

Başta bu sözlerine bir anlam verememiştim ama sonradan düşündükçe ne demek istediğini anlamıştım. Hastalığın beni etkileyip etkilemediğinden emin değildi. Eğer etkilediyse odamda olmak diğerleri için tehlikeliydi, çünkü hastalığı onlara bulaştırmam çok kolay olurdu. Ama burada, büyüyle korunan bir hapishanede herkes güvende olurdu.

''Ne kadar kalacağım?'' diye sorduğumu hatırlıyorum. Sesim çatlamış, görüşüm yavaş yavaş gözyaşlarımla bulanıklaşmaya başlamıştı.

Buraya hapsolacaktık!

'' Tamamen arınana kadar.''

Kafamı sallayıp ''Sonra ne olacak?'' dediğimi hatırlıyorum.

'' Arınma tamamlandıktan sonra kutsal suya gireceksin.''

Bunu duyduğuma öyle çok şaşırmıştım ki bir an konuşamamıştım. Kutsal su... Seçilmişlerin ruhlarının yerini alan, onlara hayat veren suydu. Aynı zamanda evlendiğimiz, ruhumuzu paylaştığımız su.

Fısıltı Lordu ve Onun Küçük Kurtarıcısı ( -TAMAMLANDI- ) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin