Çıkışta Hyunjinden rica etmiş herkes çıkana kadar bekledikten sonra inmemde yardımcı olmasını istemiştim.
Sınıfta bekliyorduk. Sınıf boşalmıştı ama koridorlar kalabalık sayılırdı. Biri sınıfa girdi. Giren kişinin bakıcım Minho olmasını beklemiyordum.
"Beklemişsin. Sabah söylemeyi unuttum, kalabalıkta dışarı çıkma ben sınıfına gelirim diyecektim."
"Ben de okul boşaldıktan sonra Hyunjinle inecektim. Seni içeri almazlar diye düşünmüştüm."
"Ciddi tarafımı gördün Jisung, yeğenime içerde merdivenden inerken birşey olursa kötü olur dedim."
"Yeğenime mi?" Hyunjin girmişti aramıza
"Evet, Hyunjin. Amcam sayılır."
Bakıcım Minho konuşmamın üzerine kıkırdamıştı.
"Hyunjin mi adın?"
"Evet, Hwang Hyunjin. Sizin neydi?"
"Minho, Lee Minho."
Tanışmalarını gerektirecek hiçbir şey yoktu. Huzursuzlanmıştım.
"Teşekkürler Hyunjin benimle beklediğin için." Dedim Minho beni kucağına aldığında. Kucağına alması çok utanç verici hissettiriyordu.
Arabaya kadar ben Minho'nun kucağında, Hyunjin arkamızda yürüdük.
Minho beni bindirip kapımı açtıktan sonra Hyunjin yönünü değiştirerek konuştu.
"Yarın görüşürüz Jisung."
"Görüşürüz Hyunjin." Dedim
Hyunjin tam arkasını dönüp adımını atmıştı ki Minho seslendi
"Hyunjin!"
"Ah, evet?" Dedi hyunjin arkasını dönerken
"Eve nasıl gidiyorsun?"
"Yukardaki duraktan otobüsle?"
"Ben bırakabilirim seni eğer istersen. Araba varken otobüste zorlanma."
Ona neydi de Hyunjini düşünüyordu? O benim bakıcım ve özel şoförümdü. Hyunjinle değil benimle ilgilenmeliydi. Bu kıskançlık mıydı bilmiyordum ama Minho benimdi. Minho benim miydi? Bunu hiç düşünmeden geçirmiştim içimden.
"Ah, uğraşmayın gerek yok. Her gün otobüsle gidiyorum zaten."
"Bugün de arabayla git." Minho gülümsedi.
Hyunjin de bir süre bekledikten sonra gülümsemesine karşılık vererek kafasını eğdi ve arabaya doğru yürüyerek onayladı Minhoyu.
Hyunjinin binmesi için arka kapıyı açtı ve bana geri döndü. Benim de sabahki yerime, ön koltuğa, oturmamda yardımcı olduktan sonra iki kapıyı da kapatıp arabayı dolanarak şoför koltuğuna geçti ve arabayı çalıştırdı.
Hyunjinin Minho'yu izlediğinden emindim. Bugün okulda herkesin Minho'ya baktığı üzere Minho dikkat çekici ve iyi görünen biriydi. Onu da etkilemişti ve şuan içten içe çığlıklar attığını biliyordum.
Hyunjin evini tarif edip kısa sürede ulaştığımızda Hyunjin oturduğu yerden eğilerek Minho'ya teşekkür etti ve indi. Burası bizim eve tersti ve yol uzamıştı. Bu beni içten içe sevindirmişti nedenini bilmesem de. Belki de Hyunjin arabadan indiği için sevinmiştim. Belki de birlikte kaldığımız içindi. Belki de ikisi de.
"Neden onu götürmeyi teklif ettiğimde yüzün düştü?" Dedi ben kendi düşüncelerime dalmışken
"Öyle mi gördün? Hayır düşmedi."
"Ah, öyle mi? Yanlış görmüşüm demek ki." Pek inanmış gibi söylememişti.
Bu her şeyi neden çabucak anlıyordu?
"Sabah üstünde pek durmadım Jisung, seni gerçekten tekmelediler mi?"
"Bakıcım Minho, lütfen bu konuyu açmayalım."
"Sana tekme atmalarına izin mi veriyorsun? Ya da bundan hoşlandığın için sesini çıkarmıyorsun falan mı?"
"Hayır. İkisi de değil."
"Jisung gerçekten bu kötü bir durum. Öğretmenlerin birşey demiyor mu?"
"Diyorlar. Ama onlardan şikayetçi olmadığım için ailelere dağılmadan konu kapanıyor. Ailelere gitmemesi işime geliyor."
"Ne? Neden?"
"Bana tekme atma nedenlerini öğrenmelerini istemiyorum. Şurada bir yılım daha kaldı. İyi dayandım bence. Az kaldı."
"Jisung konuştuklarının farkında mısın? Bunu yakının gördüğün biriyle paylaşır mısın? Nedenini ve başlangıcını falan. Destek de alabilirsin Jisung. Bu kötü ya da ayıp birşey değil. Tanıdık olmayan birine anlattığında onunla karşılaşma ihtimalin az olur. Eğer anlattıktan sonra sana bakışlarından rahatsız olacağını düşündüğün birşeyse de görmediğin için sorun olmaz. Senin için endişeleniyorum."
"Beni düşündüğün için.. teşekkür ederim.. bakıcım Minho."
Dedim gözlerim dolarken. Birinin benim için bu kadar endişelendiğini uzun zamandır ilk defa görüyordum galiba.Kırmızı ışıkta durduğumuzda bana baktı
"Ağlıyor musun?"
Kafamı hayır anlamında iki yana sallarken gözlerimde biriken bir-iki damla akmıştı.
"Kendini tutmana gerek yok, koca bebek. Ağlamak istiyorsan ağla."
Akan damlaların sessizce devamı gelirken Minhonun elini kafamda hissettim. Her zamankinden daha hafif pat-patlamıştı. Eli bir süre kafamda kaldıktan sonra ayırmadan kafamın arkasına götürdü elini. Oradan da baş parmağıyla göz yaşlarıma ulaşmış siliyordu.
Kalbimin daha hızlı attığını fark ettim. Nedeni her neyse hem hoşuma gidiyor hem de hareketlerimi kısıtlıyordu.
Yeşil ışığın yanmasıyla odağını tekrar yola verdi Minho. Onun dokunmasının etkisindeydim. Sevilmek ve değerli hissetmek hoşuma gitmişti galiba.
Eve geldiğimizde ayakkabımı çıkarmama yardım etti Minho. İçeri girdiğimde yüzüme çok güzel yemek kokusu çarpmıştı.
"Yemek mi yaptın?"
"Evet."
"Güzel kokuyor."
"Acıktın mı? Hemen koyayım o zaman. Üstünü değişecek misin?"
"Yok hayır. Ellerimi yıkasam yeter."
"Okulun mikrobuyla masaya mı oturacaksın?"
"Hadi ama bu seferlik oturabilirim bence. Annem de kızıyor, bence bunda bir sorun yok. Okulda yemek yerken daha çok mikrobu da birlikte yemiyor muyum?"
"Sen bilirsin yine de ama değişmene yardımcı olabilirim."
"Yok hayır, uğraşma."
"Kaç defa dedim ben uğraşmak için varım diye? Değişelim mi?"
"Bakıcım Minho, eğer çocuk olsaydım bu kolay olurdu ama yaşlarımız çok yakın olduğu için utanmam normal değil mi? Ben de rahat değilim bunların içinde ama sen gidene kadar bunlarla kalacağım."
"Ne? Bir ay boyunca bu kıyafetlerle mi duracaksın akşama kadar?"
"Tek başıma değişemem."
"Yardım edeceğim Jisung. Utanmanı gerektirecek hiçbir şey yok. Akşama kadar bunlarla kalamazsın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Childminder // Minsung
Fanfiction"Bacağım kırıldı diye bana bakıcı mı tuttunuz? Oldu olacak altımı da bezlesin."