Yeni gelen sıcak kahvesinden ağızı yanacağı için çok içemeyeceğini bilmesine rağmen bardağı dudaklarına götürdü bakıcım Minho. Kahveden çok içine hava çekip yutkunduktan sonra gelmesini istemediğim anı getirmek için ağızını açtı.
"Jisung, şuan tüm odağım sensin. Eğer hatalı olduğun birşeyse seni yargılamayacağım. Seni sevmeye devam edeceğim, merak etme."
"Beni hep seveceğine eminim bakıcım Minho. Bana iki haftada annemin hayatım boyunca bana baktığından daha iyi baktın ve daha fazla ilgilendin benimle."
"Seni mutlu mu ediyorum?"
"Hmhm. Keşke annem olsaydın." Dedim biraz gülerek. Konuyu şuanlık değişirebilmiştim.
"Seni mutlu edebildiğime sevindim Jisung. Bu arada dediğim gibi adım adım anlatabilirsin. Birden sana fazla yüklenmek istemiyorum. Ve aklında annenin zorlaması gibi bi düşünce varsa eğer olmasın. Gerçekten senin için ben endişeleniyorum ve ben anlatmanı istiyorum. Annene gidip anlatmayacağıma çıplak resmim üzerine söz vermiştim hatırlıyorsan."
Konu değişecek gibi görünmüyordu. Kimseye söylemeyeceği konusunda ona güveniyordum. Söylemeyi her şeyden çok istiyordum ama bir yanım da susup bir süre daha bunlara katlanıp daha sonra buradan çekip gitmek istiyordu.
"Minho.. ben.."
Ona bir anda yakın hissedip bakıcım dememiştim ve bu garip hissettirse de devam ettim. Gözlerim dolmasın diye sürekli kırpıştırıyordum.
"Ben.. beni.. yani bana.."
Birbirine bastırdığım dudaklarımı ıslatıp küçük bir nefes alarak kısmen bulanık bakışlarımı ellerimin arasındaki bol süt köpüklü kahveden onun bana bakan gözlerine kaldırdım.
"Jisung istersen kendini zorlama. Çok üstüne gittim özür dilerim. Sonra anlatırsın."
Onun endişeli gözleriyle bana bakarken konuştuklarını kafamı iki yana sallayarak reddettim. Onun bunu öğrenmesini istiyordum. Biri daha bunu öğrenmeliydi.
"Bana.. yönelimimden dolayı bunu yapıyorlar."
Göz yaşlarım gözlerimde iyice birikmişti. Yukarı bakıp kırpıştırırken dolmaya devam eden gözlerimi tutamayacaktım.
Şok olmuş ama sanki buna ihtimal vermiş, ya da sıradan bir durummuş gibi tepki vermişti. Bulanık gözlerimden dolayı da tam anlayamamıştım zaten yüz ifadesini.
"Jisung ağlaman sorun değil, kendini tutma."
Bunu bekliyormuş gibi biriken tüm göz yaşlarımın yanaklarıma düşmesine izin verdim.
"Ben.." dedim ağlamamın arasında
"Ben söylediğim şeyden dolayı değil, bunu söylemek için çok stres yaptığım için ağlıyorum." Dedim
"Açıklama yapmana gerek yok."
Yaşlı bakışlarımı ona kaldırdım tekrar. Gözlerimden hala yaşlar akıyordu.
"Sahte bir tepki vermişsin gibi hissediyorum."
"Bu tepkiyi vereceğimi düşünmüyordun çünkü. En başında söyleseydin de böyle bir tepki verirdim."
"Nerden bilebilirdim?"
"Haklısın bilemezdin. Şimdi, ağlaman biraz dindiğine göre biraz daha birşeyler anlatabilir misin?"
Kafamı iki yana salladım
"Hayır."
Minho şimdi içilebilir sıcaklıkta olan kahvesini dudaklarından çekerken küçük bir mırıltıyla hayır'ı onayladı.
Bir süre ikimiz de konuşmadık. Ama tepkisi hala çok garip gelmişti. En azından ağızını açıp jisung gerçekten mi? falan demesini bekliyordum.
Sessizliği bozdum
"Şimdi benim erkekleri sevmem hakkında ne düşünüyorsun, ben anlamadım. Tepkin çok tepkisiz."
"Eski sevgilimden bahsettiğim konuşmamızı hatırlıyor musun?"
"E.. Evet?"
"Sence yavru köpeğe benzettiğim bir kızla mı sevgiliydim?"
"...na..nasıl? Bekle, o erkek miydi?"
"Ne sandın aptal."
Aptal'ı beklemediğim için gülmüştüm ben de onunla birlikte.
"Aslında tahmin etmiştim. O yüzden fazla tepki vermedim, bekliyordum. Senden duymak istedim sadece."
Kahvesinden içti biraz.
"Ailenle konuşmamı ister misin? Sakin bir dille açıklarım anlayış gösterirler."
"Güldürme beni. Anlayış mı?"
"Evet, rica ederim onlardan."
"Sen kimsin ki onlara? Boşver hiç karıştırma."
"Peki, nasıl istersen"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Childminder // Minsung
Fanfiction"Bacağım kırıldı diye bana bakıcı mı tuttunuz? Oldu olacak altımı da bezlesin."